31 Temmuz 2007 Salı


FOTO: SON VAZİYET!



Tanıştıralım: Soldaki yüzde 53 , (merkez) sağdaki ise yüzde 47 oluyorlar... (C.D.)


SANDIK SANDIKLAR İÇİNDE

PEK ŞANIMIZ MI KALDI?

Türkiye'yi sadece kendi yakın çevrelerinden ibaret sananlar AKP'nin yüzde 46.6 oyuna çok şaşırdılar. Biraz ötelere gittiğinizde Türkiye'nin 22 Temmuz fotoğrafı budur aslında. Yabancı ajansların seçim gününü anlatmak için (AFP) en çok kullandıkları pozlardan biri. FOTOĞRAF BİRAZ KARANLIK ÇIKMIŞ KUSURA BAKMAYIN AMA BİZİM GERÇEĞİMİZ BUDUR ARTIK!.. (Foto-Yorum: C.D.)



ÇİZGİ ROMAN PLATFORMU
ORMAN YANGINLARINA
DİKKAT ÇEKİYOR!


Çizgi Roman Platformu CROP'tan MİZAHHABER'e gelen mektupla, hem çizgi romanına hem de ormanına sahip çık denip şöyle devam ediliyor: "2003 senesiydi galiba DTCF Dekanı göreve gelir gelmez kütüphanedeki bilimsel tezlerin tümünü SEKA'ya satmıştı. Savunması gereksiz yer kaplıyorlar gibi bir şey olmuştu. Büyük bir buluş büyük bir zeka. Buradan onun kulaklarını hosça çınlattıktan sonra orman yangınlarına geçmek istiyorum. Hangisi daha zararlı siz karar verin artık: SEKA'ya basılı olanı bağışlayan mı, yoksa orman yangını mı? Yoksa ikisi de mi? Orman yangınları bu hızla sürerse yakında basılı bir şey bulamayacağız..."


HALİS DOKGÖZ ÇİZİYOR
Kendisi de doktor bir çizer olan Halis Dokgöz bu karikatürüyle yolladığı notta şöyle diyor: "Sağlık alanında sevimli ve şirin görünülerek sanki hastalardan yanaymış gibi görünülenleri yansıtması bakımından bir çalışmamı gönderiyorum... Selam ve sevgiler..."
OĞUZHAN KAYAN
BİR ZAMANLAR ÇİZMİŞTİ...

"... BİR ZAMANLAR ÇİZMİŞTİ" başlıklı bu bölümde, çizerlerimizin yıllar önce çizdiği ve bugün de anlam ifade eden, güncelliğini bir şekilde koruyan karikatürlerine yer vereceğiz. Oğuzhan Kayan, bize yolladığı mektupta, Başbakan RTE'nin Belediye başkanı iken çizdiği bir karikatürü de iletmiş. Şöyle diyor mektubunda: " Erdoğan'ın İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanlığı sıralarından kalma bir karikatürüm (Hıbır veya HBR için olabilir.) O zamanlar saçları daha fazla imiş herhalde. İstanbul'da sel baskını olduğu bir sıra o meşhur lafına gönderme yaparak alt yapı yetersizligini yeren bir çizimim..."
Alt yapı gene yok, hatta bu kez sel de yok, su da yok, sadece saçlar azaldı, enseden yapılan söylem farklı gibi bir hale getirildi. Ha sahi biraz da bıyıklar incelip, epeyce oylar arttı, hepsi bu.
ERCAN AKYOL ÇİZİYOR
Ercan Akyol'un 31 Temmuz Salı günü Millliyet'e çizdiği karikatür...
------------------------------------------------------------------
SİZDEN MİZAHHABER'E...
MİZAHHABER'DEN SİZE...
Bize mektupla yazı yollayan dostlara seslenmek istiyoruz. Ne yazık ki, Mizahhaber blog düzeninde olup, yukardan aşağıya kaydırmak suretiyle okunduğu için çok uzun öykülere, ya da yazılara görünüm açısından yer veremiyoruz. Sevgili Ahmet Önel'e güzel satırları için çok teşekkür ediyoruz. Mizah öyküsü konusunda çok haklı. Mizah öyküsü yayınlamak için başka bir formül düşünüyoruz. Çünkü bu blogu oluştururken önceliği mizah dünyasından özel sayılabilecek haberlere vermiştik. Haber blogu olmak gibi bir uzmanlığa soyunduk. Mizah öyküleri mizah dergilerinin de yıllardır önem vermediği dışladığı bir tür oldu ne yazık ki. Edebiyat-sanat dergileri de mizahı adam yerine koymadığı için, mizah öyküsünü hiç önemsemiyor. Mizahhaber olarak, biraz daha yaptıklarımızı yerine oturtmak peşindeyiz, acele etmeden, önce bazı hedefleri yakalamaya çalışıyoruz. Bunun ötesinde sizin önerilerinize yakın şeyler düşünüyoruz.
Metin Akbulut bize ilginç testler yollamış ama hepsini koysanız olmuyor, bir-iki tane koyunca da anlamsız kaldı. Biz şimdilik mizahi yazılardan çok, mizah dünyasından haberlere öncelik vereceğiz. Sn. Savaş Ünlü'ye de yolladığı yazılar için teşekkür ederiz. Bu arada son bir kaç günde MİZAHHABER'i kutlayan mesajlar için; İsmail Kar'a, Eda Yılmaz'a, Turgut Gülpınar'a, Özcan Küçük'e, Nazan Mutlu'ya çok teşekkür ederiz. Bize karikatür ve yazı gönderen dostlardan bir ricamız da, aynı karikatür ve yazıları diğer blog ve sitelere de aynı anda yollayınca, hepsinde aynı anda, aynı ürünlerin görülmesi gibi bir durum oluşuyor. Bu yüzden daha çok, başka yerlerde görülmeyen işlere öncelik veriyoruz. Bu durumu da anlayışla karşılayacağınızı sanıyoruz. Mizahhaber'e gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederiz.
M İ Z A H H A B E R


LATİF DEMİRCİ ÇİZİYOR


Latif Demirci'nin 31 Temmuz Salı günü Hürriyet'te yayınlanan karikatürü...



ABDÜLKADİR DEMİRHİNDİ ÇİZDİ


30 Temmuz 2007 Pazartesi

BUNLAR NEREYE BAKIYO YAA?



Eskiden öküz trene bakardı. Artık o cephede bile vaziyet o kadar vahim ki, öküz ya da inek fark etmiyor, bırakın treni demiryoluna bile bakamıyorlar. Örneğin bu fotoğraftakiler şu an demiryoluna kıçlarını dönmüş olabilirler. Mümkündür. Sadece insanlık değil hayvanlık da epeydir bakış açısını yitirmiş gözüküyor!.. (Foto-Yorum: C.D.)


MEDYAKUP
YAZIYOR...
MİZAHHABER'in yazar kadrosu giderek genişliyor... Medya konusunda, özellikle de televizyon alanında gizli bir otorite olan yazarımız Yakup Yazıcı bundan böyle medyasına estiği anlarda size mizahı ve mizahçıyı ilgilendiren ÖZEL EKRAN NOTLARINI iletecek...İşte MEDYAKUP'un ilk notları...
* GÜLDÜR BAKALIM REZALETİ!
Geçen Cuma gecesi Show-TV ekranlarında 5 saati aşan bir mizah ve komedi rezaleti yaşandı. Bu kanalda "Güldür Bakalım" adlı yeni bir komedyen yarışması başladı bir bakalım dedik, baktığımıza pişman olduk. Yıllar yıllar önce Öztürk Serengil'in yaptığı "Gülünüz Güldürünüz"ün 2007 versiyonunu yapmaya çalışanlar o gece resmen çuvalladılar. Bir kere komedyen adayları hiç komik olmadığı gibi, Jüri onlardan da beterdi. Sözde bu programdaki genç komedyen adaylarının "Oyuncu Koçu" olduğu söylenen yılların oyuncusu Müjdat Gezen'e hiç yakıştıramadık bu reyting perişanlığını. Reyting uğruna jüri üyesi Peker Açıkalın ve Levent Kırca'nın yaptığı yerlerde gezen espriler, programın zaten olmayan seviyesini yerin dibine soktu. Günlerdir medyada CemYılmaz'a laf eden Peker Açıkalın ve Levent Kırca gece boyunca gösterdikleri mizah düzeyleriyle doğrusu Cem Yılmaz'a rahmet okuttular. Hele hele Levent Kırca'nın Kadir Çöpdemir'i sıkıştırmaları, bitmek bilmez eşcinsel esprileri havayı daha buz gibi yaptı. Ancak bu buz gibi havaya rağmen jüri üyeleri bütün gece ter içinde kaldılar. Çünkü sahnede belli ki klimada yoktu. Ama bence asıl terlemeyi, kötü bir programa imza atmaktan ötürü yaşadılar. Hele hele 4 erkek komedyenin arasında öylece süs gibi duran Evrim Akın'ın orada (Avrupa Yakasının mazide kalmış Tiki Selin tipi!) ne işe yaradığın anlayamadık. Aklımıza bu kızcağızın, yakın geçmişte gazetelere yansıyan sözleri geldi. O sözlerde "Müjdat Gezen'in okulunda öğrenciyken birinci sınıfın sonunda yeteneksiz bulunduğu için bizzat Müjdat Gezen tarafından atıldığını" söylüyordu Evrim Akın. Şimdi sormak gerekmez mi?.. Müjdat Gezen gibi komedyen yetiştiren, okul sahibi, duayen bir usta, nasıl oluyor da "YETENEKSİZ" bulup birinci sınıfın sonunda okuldan attığı biriyle aynı jüride biraraya gelebiliyor... Her yanıyla böylesine dökülen bir program mizaha ve komediye ne katabilir?.. Reyting olsun, cepler dolsun vaziyeti bu kadar vahim midir?.. Yazık, MİZAH ve KOMEDİ adına daha da YAZIK!.
* TMSF KANALINDA MİZAH YAPMAK!
Cumartesi akşamı da TMSF kanalı ATV'de "UYUMA TÜRKİYE" adlı gece programına başlayan, yakın zamanlara kadar takdirle izlediğimiz Mesut Yar'ın hali bize epeyce acıklı geldi. "Uyuma" diyen birisinin sürekli olarak "muhalefet" partilerine geçirip, iktidarı görmezden gelmesi aklımıza "AH TMSF SEN NELERE MESUTSUN" sözlerini düşürdü. İşte böyle, bir kanal TMSF eline düşerse, orada iktidarı eleştirmek cesaret ötesi bişeyler ister beyler. Mesut kardeşimiz Kanal-1'in başına geçmişken böyle bişeyi neden yapsın... Haydi ekran ünlüleri, hep birlikte muhalefete yüklenelim, yeni dönemde mizahçı dediğin de, belli ki sadece muhalefete vurarak mizah yapacak. Mizahı da yamulttuk ya, helal olsun bize beeee!..
DAĞHAN KÜLEGEÇ
* İki kötü işin ardından bir övgüde sıra... Eleştiri yaptığımız gibi övgü yapmasını da biliriz elbet. Kanal D'de bir gençlik dizisi var. Seviyesi yerinde. Adı: "Kavak Yelleri" Başroldeki 4 genç oyuncuyu ben çok sevdim. Özellikle de Dağhan Külegeç kardeşimizi. Biraz araştırınca bu genç adamın, Gırgır dergisinin karikatür balonlarının yazarı Rıza Külegeç'in oğlu olduğu ortaya çıktı. Bir başka gerçek ise, Dağhan'ın, anne tarafından Altan Erbulak'ın torunu olması. Genetikte de varsa yetenek bir başka oluyor galiba. Çok iyi bir komedyen kumaşı veren Dağhan'ı izlemenizi öneririm.
* Gördüğünüz gibi bendeniz MEDYAKUP, Mizahhaber ailesine katıldım. Henüz bir ayı dolmamış bu aile su katılmamış mizaha sahip çıkıyor bu da benim hoşuma gidiyor. Çünkü gerçek mizaha su katılmaz, gerçek mizah su kaçırmaz arkadaşlar. Ekrandaki mizahın takipçisi olan Medyakup'tan hepinize biraz olsun serin geceler dileğiyle...


YAKUP YAZICI
"HIYAR" DA ARAMIZA KATILDI!

Sanki MİZAHHABER'le yeniden hareket kazanan mizah sitelerine bir yenisi daha bir başka sitenin içinde katıldı. Eski mizah yazarlarından Ertuğrul Timur uzun yıllardır hazırladığı www.tiyatrom.com a ek olarak yeni bir mizah sitesinin ilk sayısını yayına verdi. "Hıyar" ismini verdiği sayfa şu an için www.tiyatrom.com sayfaları altında barınıyor. Göreceği ilgiye göre bağımsız bir siteye dönüştürülmesi düşünülen Hıyar, internette dolaşan birbirinin kopyası video, foto ve fıkralarla dolu yüzlerce amatör siteye karşın eski bir profesyonel mizahçının özgün mizah yaratısını teşvik amacıyla açtığı bir sitedir. HIYAR'a hemen ulaşmak isteyen turfanda okurlar için adres şöyle: http://www.tiyatrom.com/hiyar/hiyar1.htm

PLAJLAR DOLU, HAYAT BOŞ!




Geçen hafta plajlar boştu malum... Halkımız oyunu kullandı... Bu kez seçim sonuçları "boş" bir hale geldi. Bu hafta sonu ise plajlar tepeleme doldu... Bu hafta sonu sadece bu plajlar değil, ülkenin her yanını saran ve öyle "başı açık" herkesin giremediği "İslami Oteller" de doldu... Bu hafta sonu ülkede hava daha da "ILIMLI İSLAM"dı!.. Verdiği oylarla ikinin birini almış bu ülkeye MİZAHHABER olarak en derin(!) sevgilerimizle...



29 Temmuz 2007 Pazar

OĞUZ GÜREL ÇİZİYOR

SEÇİMİN KESİN SONUCU!


Seçim gününden kalma bir fotoğraf... İşaret parmağında olması gereken boya acaba neden orta parmakta? Çünkü başbakan "ortaya" yaniiii "merkeze" gelmiş durumda! Başbakan bize "merkezi" gösteriyor! 22 Temmuz'un sonuçlarını daha iyi anlamamız için, bu fotoğraf çok yararlı, özellikle Sn.Deniz Baykal bu resmi bir güzel çerçeveletip, seçimden seçime çalıştığı o çalışma masasına koyabilir... (C.D.)


------------------------------------------------------------------


ZAFER TEMOÇİN ÇİZİYOR




Zafer Temoçin'in 29 Temmuz Pazar günü Cumhuriyet

gazetesinde yer alan karikatürü...

SEFER SELVİ ÇİZİYOR

Sefer Selvi'nin Evrensel'de yayınlanan bu karikatürü, seçilmeden ip atanların o ipi nereye attığını bize gösteriyor... (28 Temmuz Cumartesi)


--------------------------------------------------------------------


MİZAHHABER
CUMHURİYET'TE
HABER OLDU!






Size bu kez de kendimizden bir haber veriyoruz... MİZAHHABER'le ilgili olarak 29 Temmuz Pazar günkü Cumhuriyet'te aşağıdaki haber yayınlandı.



Mizahhaber sitesi yayında...

Kültür Servisi - Temmuz ayında internette yayına başlayan "Mizahhaber" adlı blog internet sitesi özellikle karikatürcülerden, mizahçılardan, mizahseverlerden ilgi gördü. Bugüne dek mizah dünyasında pek de fazla olmayan bir şekilde "güncel" habercilik yapan, mizah dünyasında yaşanan ve kimsenin değinmediği sorunlara değinen siteyi Erdem Taner gönüllü bir ekiple hazırlıyor, sitenin genel yayın danışmanlığını ise mizah yazarı-çizer Cihan Demirci yapıyor. Pek çok karikatürcünün, mizahçının yorumları, haberleri, çizgileri ve yazılarıyla katıldığı http://mizahhaber.blogspot.com adresinde yer alan site, mizah dünyasında yaşanan tüm gelişmeleri anında duyurmasıyla, son bir ay içinde verdiği "özel" haberlerle yayınını sürdürüyor. ( mizahhaber@gmail.com)


28 Temmuz 2007 Cumartesi

O, "Hababam Sınıfı"
filmlerinin senaristiydi...
Pek çok Kemal Sunal filminin
senaryosunu o yazdı...
Unutulmaz oyunu
"Yedi Kocalı Hürmüz"dür...
SADIK ŞENDİL'İ ANIYORUZ...
Aslında o da Oğuz Aral ustayla aynı gün ölmüş... 26 Temmuz'da. Arada 18 yıl bir fark var... Türk mizahının ve tiyatrosunun önemli yazarlarından biri olan Sadık Şendil 26 Temmuz 1986'da, 73 yaşındayken yaşamını yitirmişti. Pek çok komedi filmi senaryosuna, tiyatro oyununa imzasını atan SADIK ŞENDİL'i 21. ölüm yıldönümünde sevgiyle anıyoruz. Onun sıcak senaryoları televizyonlarda hergün yayınlanan Kemal Sunal filmlerinde karşımıza çıkıyor. Unutulmaz oyunu "YEDİ Kocalı Hürmüz" sahnelenmeyi sürdürüyor. Onunla 80'li yıllarda 4 yıla yakın bir süre birlikte çalışan Cihan Demirci'nin Sadık Şendil'le ilgili yazısını, anı ve anekdotlarını "DAMDAKİ MİZAHÇI" adlı blog sitesinde okuyabilirsiniz:

27 Temmuz 2007 Cuma

MİZAH DÜNYASINDAN HABERLER...

- 27. Uluslararası Nasreddin Hoca Karikatür Yarışmasının 12 kişilik jürisi, 26 Temmuz tarihinde İstanbul'da toplanarak, yarışmaya katılan karikatürleri değerlendirdi. Yarışmanın sonuçları 1 Ağustos Çarşamba günü açıklanacak.


-Maçka Belediyesinin düzenlediği, konusu: "Köyden İndim Şehire" olan karikatür yarışması sonuçlandı. Jürinin yaptığı değerlendirme sonucunda Birinciliği Mustafa Bilgin (İstanbul), İkinciliği Musa Gümüş (İstanbul), Üçüncülüğü Cemalettin Güzeloğlu (İzmir), Ziya Ramoğlu Onur Ödülünü Serdar Günbilen, 18 yaş altı amatörlerde teşvik ödülünü Fehmi Uygar Kırmızıkan (Trabzon) ve Salih Zeki Gönenli (Fethiye) kazandı...Yarışmaya ait karikatür sergisi ve ödül töreni 27 Temmuz tarihinde Maçka’da yapılacak. Ödül alan ve sergilenmeye değer bulunan karikatürler 29 Temmuz tarihine kadar açık hava sergisi olarak festival süresince sergilenecek.


- Aslında kendisi de doktor olan, Memorial Hastanesinde yoğun bakım sorumlusu doktor olarak çalışan karikatürcü Kadir Doğruer, 25 Temmuz günü bir By-Pass ameliyatı geçirdi. MİZAHHABER olarak Kadir Doğruer'e geçmiş olsun diyor, sağlıklı günler diliyoruz...


SEFER SELVİ ÇİZİYOR

Sefer Selvi'nin 27 Temmuz Cuma günü Evrensel'de
yayınlanan karikatürü seçim sonrası kesilen
"oy rüşveti"ni anlatıyor...

-----------------------------------------------------------

MİZAHHABER AKŞAM'A
HABER OLDU!

1 Temmuz'da yayına başlamış olmasına rağmen, oldukça hareketli günler geçiren MİZAHHABER, artık medyanın da dikkatini çekmeye başladı. 26 Temmuz Perşembe tarihli AKŞAM gazetesinde, Akşam gazetesinin televizyon ve medya üzerine köşe yazıları yazan yazarı Burhan Ayeri, "Özel Not" olarak verdiği bilgide blog sitemizden ve gördüğü ilgiden söz etti. Kendisine ilgisinden ötürü teşekkür ediyoruz. Genelde günde 250-300 civarı bir tıklama yaşayan Mizahhaber, 26 Temmuz'da 750'yi aşan bir tıklamaya ulaştı. Bu arada mailleriyle, mesajlarıyla bizi kutlayan tüm mizahsever dostlara ve mizahçılara çok teşekkür ediyoruz. Sizlerden de mizah dünyasıyla ilgili haber-yazı-yorum-çizgi bekliyoruz. Ancak bizim bir haber blogu olduğumuzu da unutmayın lütfen, daha çok mizah üzerine haber yazılarına yer vermek istiyoruz. Çünkü asıl gerekli olan, eksik olan bizce bu, yoksa komik mizah yazılarının ve karikatürlerin yer aldığı sayısız site zaten fazlalsıyla var, ama bu işe haber merkezi kıvamında yaklaşan pek yok...








HÜRRİYET GAZETESİ
VE MEDYA
OĞUZ ARAL'I
TEK SATIR
HATIRLAMADI!




Sadece "iktidar medyası" olmaları değil insanı çileden çıkartan..Öylesine vefasız, öylesine hoyrat ve öylesine insan tüketici bir medya var ki karşımızda gel de dayan ve takip et!.. Oğuz Aral'ın ölümünden önce son olarak çalıştığı ve "HUYSUZ İHTİYAR" adlı köşesinde harika yazılar yazdığı Hürriyet gazetesi, tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu büyük ustayı bu yıl da ölüm yıldönümünde tek satırla anmadı, anımsamadı... Dün ve bugünkü gazeteyi dikkatle taradık, bir satır yazı göremedik. Diğer gazeteler de tabii ki aynı durumda. Ölümünün üzerinden daha henüz 3 yıl geçmiş olmasına rağmen Oğuz Aral gibi bir mizah devini anımsamayanlar, tabii ki daha nice önemli değeri de anımsamıyorlar. Bu ülke değerlerini yok etme, tüketme, kahretme ülkesi. Bunların gazetelerinde kültür-sanat sayfası bile bulamazsınız. Bunların televizyonlarında bu tür değerlerin adı bile geçmez...


Ülkeyi AKP ile selülit haberleri arasına sıkıştırıp, bir ülkenin adeta geleceğini imha eden bu zihniyete yazıklar olsun, bu ülke birgün kazara düzlüğe çıkarsa, bu imhalarının tarih önündeki karşılığını elbet alacaklar... Sevgili Oğuz ağabeyi, gene mizahçılar-karikatürcüler anımsadı, sanırız zaten o da bundan mutlu olurdu, bu medyaya oralardan ettiği küfürleri duyar gibiyiz...Aldırma sen Oğuz usta, onlar iktidarsa biz mizahçılar da, CHP gibi fasulyeden değil "GERÇEKTEN" muhalefetiyiz hala bu ülkenin...

ERDEM TANER-MİZAHHABER



ABDÜLKADİR DEMİRHİNDİ
ÇİZİYOR




Abdülkadir Demirhindi'nin çizgileriyle çağdaş

karikatürümüzün kurucularından Cemal Nadir Güler...




SEÇİM SONRASININ FOTOĞRAFI!

Sarı Civciv: Vay be, demek AKP'ye oy verenler bunlar haaa!..




SİZDEN MİZAHHABER'E

GELENLER...

Mizahhaber'in mizah dünyasından haberler vermesi, özellikle de yitirdiğimiz mizahçılarla ilgili haberler yapması çok hoşuma gitti. Bu tür haberlere mizah sitelerinde ya da bloglarında pek raslama olanağı yok. Eski dergilerden daha çok örnekler verirseniz, mizah tarihinden anekdot ve anılara daha fazla yer verirseniz iyi olur, ben Gırgır yıllarının sonuna yetiştiğim için çok az şey biliyorum. Mizah dergilerinde o yıllarla ilgili hiçbişey yok. Keşke bu şekilde haberlerle dolu bir dergi olsa ma çok az satacağını da biliyorum, o yüzden çok zor sanırım. Mizahhaber'e başarılar diliyorum, bana maille bu blogu haber veren arkadaşım Hakan'a teşkkür ediyorum...

Halil Sönmez

Merhaba...Mizahhaber'i yeni fark ettim ama sıkça girip bakıyorum. Gazetelerden alıntı karikatürler koymanız çok güzel. Orhan Alev adlı mizahçıyı sizin sayenizde tanımış oldum diyebilirim daha önce adını hiç duymadığım için de üzüldüm ama bize kimi tanıtırlarsa onu tanıyoruz artık. Sizden televizyondaki mizahla ve komediyle de igili haberler ve yazılar bekliyorum, orada da çok eleştirilecek şey var. Bakın dün gece Show teve'de "GÜLDÜR BAKALIM" adında, sözde yeni komedyenler çıkaracak bir program vardı, biraz izledim ve çok sıkıldım. "Kal Geldi" diyen oyuncu jüri üyesiydi bana kal geldi ya. Sonra başka kanala daldım ama 5 saat sonra baktım hala o program sürüyor ve Peker Açıkalın, Müjdat Gezen'le atışıyor. Espri gibi de değildi. Müjdat Gezen'in suratı asıldı. Ne komedyen adaylarında iş vardı, ne de programda, jüri üyesi olan isimlere de bu programı yakıştıramadım. Böyle komedi olmaz, hepsi de zorlama tipler bulmuşlar. Bu tür programlara da değinmenizi istiyorum. Sevgiler.

Sevda Dilek Akcan





















CİHAN DEMİRCİ YAZDI: "ERKEN GİTTİĞİ İÇİN ERKEN UNUTTUĞUMUZ BİR MİZAH USTASI: İSMET ÇELİK"


Temmuz ayında yitirdiğimiz mizahçılarla ilgili yazılar yazdığım sırada, aklıma İsmet Çelik ustayı da yaz aylarında yitirdiğimiz düştü, sonra eski Gırgır'ların içine dalınca aslında onun da Temmuz başlarında yitip gittiğini gördüm... Ancak ne Gırgır'da, ne başka bir kaynakta Temmuz 1984 olan ölüm tarihinin günü bile belli değildi. Bu durum canımı daha da sıkmıştı. Epeyce bir araştırdıktan sonra onu yitirdiğimiz tarihin 5 Temmuz 1984 olduğunu gördüm. Bu da bizim mizah dünyasının utancıdır aslında. Gerçek emekçilerini hep görmezden gelen, onlar hakkında en ufak bir bilgisi bile olmayan mizah, kültür, sanat dünyamız. Kültür ve sanat dergilerimiz mizahı ve mizahçıyı zaten pek önemsemez, adam yerine koymaz, peki bizim mizah dünyası farklı mıdır, şüphesiz hayır!.. 


İsmet Çelik'in ölüm haberini veren 8 Temmuz 1984 tarihli Gırgır dergisi...


Temmuz'un bitmek bilmez mizah hüznü içersinde, Temmuz ayında yitirdiğimiz mizah ustalarını bir bir anarken bir ustanın daha krambole gittiğini üzülerek gördüm... Eski GIRGIR'ları karıştırırken, adı çok erken unutulmuş, ölüm tarihi bile bilinmeyen, bu anlamda hiç anılmayan bir ismin daha Temmuz'un ilk günlerinde yitip gittiği ortaya çıktı: İSMET ÇELİK'ti bu bu usta... Mizahhaber'i kurup, yayına sokma nedenlerimin başında bu ülkede hep sahipsiz kalmış, mizah emekçilerine, karikatür emekçilerine sahip çıkma isteği gelmişti. Gırgır'ın yetiştirdiği ilk büyük mizah yazarı olan İsmet Çelik, 1984'te ölmüştü... Yazın öldüğü aklımdaydı. Ama 8 Temmuz 1984 tarihli (Sayı: 618) Gırgır'ın 2. sayfasında "İSMET ÇELİK'İ YİTİRDİK" sayfasını yıllar sonra bir kez daha okuyunca, onu yitirdiğimiz günü bile yazmadığını gördüm. Üstelik bu anlamda "erken gitme" rekoru kıran 1941 doğumlu, Balkan göçmeni İsmet Çelik henüz 43 yaşındayken, mesleğinin en güzel çağlarına girdiği bir sırada ayrılmıştı bu dünyadan... İsmet ağabeyin 5 Temmuz 1984 tarihinde dünyaya veda ettiği bilgisine ise ancak yıllar sonra ulaşabildim. 


Yaşanan onca gürültü, onca toz duman, onca berbat şeyin arasında hangi değerlerimizi unutmadık ki?.. Bugün ölüm tarihi bile tam bilinemeyen İsmet Çelik, benim de ustam kabul ettiğim Suavi Süalp'e öykünerek, eczacı kalfasıyken, mizah yazarı olmuş bir Oğuz Aral keşfiydi aslında... Oğuz Aral ustanın nice güzel keşfinden biriydi... 

11 Kasım 1941'de Bulgaristan'a doğan İsmet Çelik, 1952 yılında yani henüz 11 yaşındayken ailesiyle birlikte Balkan göçmeni olarak Türkiye'ye göçmüş. Kısa süreli öğrencilik yaşamının ardından, bir eczanede eczacı kalfası olarak çalışmaya başlamış. Eczacı kalfalığı yaparken amatör olarak başladığı mizah yazarlığı, 1974 yılında, henüz 2 yıllık bir dergi olan Gırgır'a girmesiyle birlikte hız kazanmış ve bir mesleğe dönüşmüş. Gırgır ve Fırt dergilerinde tam 10 yıl boyunca mizah yazarlığı yapan İsmet Çelik, Gırgır'da kaleme aldığı "Yerli Film" yazılarıyla, Gırgır okurunda bir tiryakilik yaratmıştı. İsmet Çelik, öldüğü ana kadar bu iki dergide yöneticilik de yaptı ve mizah yazarı yetişmesine katkı sağladı. Bu dönemde; özellikle Atilla Atalay, Murtaza Gürkan, Gani Müjde, Şükrü Yavuz, Can Barslan gibi isimlerin mizah yazarı olarak yetişmesine katkı sağladı, hem de bunu aslında karikatür ağırlıklı olan, yazının ikinci planda kaldığı iki dergide yaptı!.. 

Suavi Süalp'in başlattığı bir mizah anlayışı içinde, temelini onun attığı "Seçme Saçma Sözler"i Gırgır'da sürdürdü ama yukarda da belirttiğim gibi en çok da o dönemin tek kanallı TRT televizyonunda oynayan "Türk Filmlerini" tiye aldığı mizah yazılarıyla sevildi. Ölümünden 10 yıl kadar sonra 90'lı yıllarda, o dönemin mizah dergilerinden HBR Maymun Yayınları bir vefa örneği göstererek (Sevgili Atilla'nın da çabalarıyla) onun mizah yazılarından oluşan tek kitabı "Size Amca Diyebilir miyim Baba?"yı Ekim 1998'de yayınladı. 

1978'de ilk kez Gırgır kapısını çalmış bir mizah yazarı ve karikatürcü olarak sevgili İsmet Çelik'le benim de ilk tanışmam 1978'de Fırt dergisine karikatür götürdüğüm dönemde olmuştu. İsmet ağabey, aynı zamanda Fırt'ın "Hariçten Gazel Okuyanlar" adlı amatör sayfasıyla da ilgilenen insandı. Basında ilk karikatürlerimin yayınlanması Fırt'ta onun sayesinde oldu ve ardından Gırgır geldi. Eğer ustam saydığım Suavi Süalp'in 1981'deki erken ölümü sonrasında Ses-Atmaca ekinde onun bıraktığı masada  profesyonelliğe ilk adımlarımı atmasaydım, bunun ardından, mizah yazarlığının çok büyük ustalarının yer aldığı Güldürü Üretim Merkezi kurulmasa ve ben oraya girmeseydim, büyük olasılıkla ben de İsmet Çelik'in yanında karikatürcülükle başlayıp mizah yazarlığında karar kılacak bir isim olacaktım. İsmet ağabey 1984 Temmuz'un öldüğünde ben, Güldürü Üretim merkezinde çalışıyordum. 1986 yılında katıldığım Fırt ve Gırgır'da 1986-1987-1988 yıllarında çalıştığımda ne yazık ki o artık aramızda yoktu!.. 
  
Sevgili İsmet ağabeyi, yani erken gittiği için erkenden unutulmuş bu emekçi mizah ustasını gecikmeli de olsa, Oğuz ustamızın ardından sevgiyle ANIYORUM... 

Cihan Demirci - MİZAHHABER (27 Temmuz 2007)



ZAFER TEMOÇİN ÇİZİYOR


Zafer Temoçin'in 27 Temmuz Cuma günü

Cumhuriyet'e çizdiği karikatür...


ERCAN AKYOL ÇİZİYOR



Ercan Akyol'un 27 temmuz Cuma günü

Milliyet'te çizdiği karikatür...


LATİF DEMİRCİ ÇİZİYOR

Latif Demirci'nin 26 Temmuz Perşembe günü

Hürriyet'te çizdiği karikatür...

"DÜNYANIN EN İYİ
KARİKATÜRCÜLERİ SERGİSİ"


NEZİH DANYAL KARİKATÜR VAKFI

GALERİSİNDE DÜNYA’NIN EN İYİ

KARİKATÜRCÜLERİ SERGİSİ


Dünyanın En İyi Karikatürcüleri sergisi 28 Temmuz Cumartesi günü Nezih Danyal Karikatür Vakfı Galerisi’nde açılıyor. Karikatür Vakfı arşivinden seçilerek hazırlanan sergide Dünya karikatürünün en iyileri olarak bilinen 28 karikatür ustasının çeşitli teknikler kullanarak yaptıkları 60 karikatürü sergileniyor.

Sergide Mikail Zlatkovski (Rusya), Sadao Sakai (japonya), Jean Plantu (Fransa), Carlos Amorim (Brezilya), Aleksandar Klas (Sırbistan), Bas Miropoulos (Yunanistan), Milko Dikov (Bulgaristan), İon Barbu (Romanya), Ane Vasilevski (Makedonya), Willem Rasing (Hollanda), İsmet Voljevica (Hırvatistan), Jurij Kosobukin (Ukrayna), B.Bilig (Çin), Edik Bohisan (İran), Jano Walter (Slovakya), İgor Simirnov (Rusya), Andrej Greniak (Polonya), Marlene Pohle (Almanya) gibi dünyanın çeşitli ülkerinden karikatür sanatçılarının eserleri yer alıyor.

Bir çoğu çeşitli uluslararası yarışmalarda ödül almış olan karikatürler 28 Ağustos tarihine kadar Kızılay, Kumrular Caddesi 26/A adresindeki Nezih Danyal Karikatür Vakfı Galerisi’nde izlenebilecek. Ayrıca galeride Nezih Danyal yönetiminde yapılmakta olan Karikatür Kursları da yaz boyu sürdürülecektir.


NEZİH DANYAL KARİKATÜR VAKFI GALERİSİ
KUMRULAR CADDESİ 26/A KIZILAY/ANKARA
Tel: +90-312 229 8483 http://www.karikaturvakfi.org/


------------------------------------------------------------------

HAKAN ÇELİK YAZIYOR:

"GÜLE GÜLE OĞUZ ABİ..."


(1-08-2004 tarihli Cumhuriyet-

Pazar Dergi'den alınmıştır.)

On beş on altı yaşlarında lise 2. sınıftaydım. Dergide yaptığı çağrıya uyarak Gırgır'a götürdüğüm üç karikatürden birini beğenip üstüne üstlük bir de 50 lira para verince çok şaşırmış ve sevinmiştim. Ondan sonraki haftalarda, benimle aynı yaşlarda bir sürü genç arkadaşla birlikte Oğuz Aral'ın Cağaloğlu'ndaki odasında yaptığı toplantıların müdavimi olmuştuk. Kimimiz okuldan, kimimiz atölyeden, kimimiz çıraklık yaptığı berber dükkânından fırlayıp, çoğu zaman oturacak yer bile bulunmayan o odada geç saatlere kadar o hafta çiziktirdiklerimize yaptığı eleştirileri dinlerdik. O odada, her pazartesi gerçekleştirilen o toplantılar, o kalabalığın içerisinden bugünün tanınan ve sevilen birçok karikatürcü ve mizahçısının çıkmasına yol açmıştır.

Oğuz Aral'ın Gırgır'da yaptığı çağrıya bir sürü genç ve yetenekli insanın karşılık vermesinin bir sebebi de aslında, o dönemde karikatür ve karikatür sanatının Oğuz Aral ile birlikte diğer ustalar tarafından da sevilen ve saygın bir uğraş haline getirilmiş olmasıydı elbette...Fakat Gırgır'ın bu konuda en büyük katkısı, karikatürcülüğün, sıradan insanların, gençlerin ilgilendiği, kafa yorduğu ve bu emeklerinin karşılığında para kazanabildiği bir meslek haline gelmesini sağlamasıdır...Yıllar önce çiziktirdiklerini kolunun altına sıkıştırıp Gırgır'a koşan çoluk çocuk, yani bizler bu işi çok sevdik ve önemsedik. Öyle ki, ben yıllar sonra inşaat mühendisliği diploması alıp, askerliğimi yaptıktan sonra bile iş hayatına, bir mizah dergisinde çalışarak başlamakta tereddüt etmedim...

Biliyorum ki bugün, aslında bütün çizer arkadaşlarımın her biri için farklı bir Oğuz Aral var. Fakat yine biliyorum ki; onların çizgilerinde, esprilerinde, karikatürlerinde ve yaptıkları mizahta bir Oğuz Aral mutlaka var... Etkisi, eleştirileri, bakış açısı ve diğer bütün karikatür ve çizgi değerleriyle...Onun önümüzde araladığı kapıdan kimimiz hızla, kimimiz sürünerek, kimimiz kolayca, kimimiz ağır ağır geçtik. Kimimiz de hâlâ geçmeye uğraşıyoruz... Günahıyla sevabıyla o bizim ustamızdı... Güle güle Oğuz Abi.

Hakan Çelik

VAHİT AKÇA ÇİZİYOR
Mizah tarihimize derin izler ve geleceğe zengin bir miras
bırakan Oğuz Aral ustamıza saygıyla.. (V.A:)
EMRE YILMAZ ÇİZİYOR
Oğuz Aral'ın 3. ölüm yıldönümünde anma nedeniyle yapmış olduğum
Oğuz Aral portresini sizinle paylaşmak istedim. İyi çalışmalar dilerim. (E.Y.)

26 Temmuz 2007 Perşembe

OĞUZ ARAL USTAMIZI ANIYORUZ
Mizahımızın büyük ustası Oğuz Aral'ın bundan 3 yıl önce, 26 Temmuz 2004'te yitirmiştik. Ölümünün 3. yılında özlemle andığımız mizah ustası Oğuz Aral; bir söyleşisinde Cihan Demirci'ye verdiği yanıtlarla; mizaha, karikatüre, Batıya, bize ve mizahta muhalefete bakışını anlatıyor...


2004 yılının 26 Temmuz’unda Bodrum’da 68 yaşında yitirdiğimiz Türk mizahının büyük ustası Oğuz Aral, son yıllarında kalabalık karşısında gerçekleşen söyleşilere öyle pek sıcak bakan biri değildi. Son yıllarını geçirdiği Mecidiyeköy’deki atölye dairesinden dışarı pek çıkmıyordu zaten. Ne de olsa ‘Huysuz İhtiyar’dı ya! Onu epeyce uğraştıktan sonra zor bir şekilde ikna etmeyi başarmış ve 9 Mart 2002 tarihinde Beyoğlu’ndaki Cumhuriyet Kitap Kulübünde, Karikatürcüler Derneğinin etkinliğinde ortak bir söyleşi yapmıştım. O gün benim için unutulmaz bir gündü. 3. ölüm yıldönümünde onu, gene onun dedikleriyle anmanın daha doğru olacağını düşündüm. Şimdi o söyleşiden sizler için seçtiğim, zihin açıcı bazı ‘Oğuz Aral’ görüşlerini MİZAHHABER okurlarıyla paylaşıyorum ... (Cihan Demirci)


“Gazete karikatürcülüğü- dergi karikatürcülüğü”

“ Gırgır yıllarından sonra çok şey değişti... Bu zamanın Gırgır’ını çıkarırsanız olur ancak ama böyle bir Gırgır’da ben yokum artık. Beş dakika bile ayakta duramıyorum görüyorsunuz. Karikatür sanatı aslında mizah dergileriyle yücelmiş ve gelişmiştir. Herkes zanneder ki, gazetelerde karikatür çıkınca karikatür sanatı şan kazanır, nam kazanır, para kazanır. Hayır!.. Gazete karikatürcülüğü denilen şey berbat bir şeydir. Allah kahretsin kim icat ettiyse!.. Sabah kalkarsınız, zaten akşamdan kalmasınızdır, bütün gazeteleri okuyacaksınız, haberleri dinleyeceksiniz, gazeteye soracaksınız ekstra bir şey var mı diye...Kısacası bir karikatürü haldırı hulduru yetiştirmek için önünüzde bir iki saat ya kalmıştır, ya kalmamıştır. Oysa mizah dergisine karikatür çizerken günlerce düşünme imkanınız, günlerce eskiz yapma imkanınız vardır. Beğenmediğinizi buruşturup atma, bir daha çizme imkanınız vardır. Dünyada da karikatür öyle sanıldığı gibi Hogart’larla filan değil, mizah dergiciliğiyle patlamıştır. İlk mizah dergisi, “Charivari” adında Fransız bir mizah dergisidir ve bu dergiden 75 yıl sonra ilk Türk mizah dergisi çıkmıştır. Halbuki matbaaya bakarsak, Batıda matbaa kurulduktan tam 300 sene sonra bize gelebilmiştir. Fakat mizah konusunda hiçte o kadar beklenmemiştir çünkü bu topraklarda zaten potansiyel hazırdır. Türk insanında mizaha karşı çok garip bir potansiyel var. İster çizgiyle olsun, ister komiklikle olsun. Şimdi dünya ülkelerine baktığımız zaman aşağı yukarı her ülkenin bir tane mizahi tipi, mizahi kahramanı var. İngilizlerin bir uşak tipi var, Macarları Ludaş Matyi diye bizim Keloğlana benzer bir tipi var. Ama bir de bize bakın; Keloğlan var, Nasreddin Hoca var, Bektaşi, Karagöz-Hacivat, İncili Çavuş vesaire vesaire... Bu kadar çok çeşitli tipe olan ihtiyaç nerden geliyor? Ben birkaç tane sebebini buldum... Tarihteki ilk üretim şenlikleri Anadolu’da yapılmıştır. Benim tahmine göre, insanoğlu ilk defa Anadolu toprağı üzerinde mağaradan çıkıp üretime geçmiş ve üretim şenliklerine başlamıştır. Üretim şenliği olunca da bu şenlikte komiklik olur, mizah olur , şiir olur... İşin ta burdan başlayan bir kökeni var. Büyük İskender’e; “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen Sinoplu. Ezop dediğimiz, şu anda Batı edebiyatının kökeninde olan Ezop da Anadolulu, Adanalı. Bir taraftan bakıyorsun Noel Baba, çok şirin bir adam filan o da Antalyalı...Var bunda bir iş canım, karışık bir iş! Anadolu insanı çok çiğnenmiş biri insan. Gelen geçen çok çiğnemiş onu. Belki de kılıcıyla, sopasıyla fazla karşı çıkmayı beceremiyor bu organize ordulara karşı, o zaman n’apıyor?.. Mizahıyla karşı çıkıyor...”


Oğuz Aral'ın son çalıştığı kurum olan Hürriyet gazetesinin ustanın ölümünden sonra 2 Ağustos 2004'de verdiği tarihi dergi: "SON GIRGIR"


Oğuz Aral'ın kendi küçük ama geride bıraktığı iz büyük kahramanı: AVNİ...

Oğuz Aral, kendisinden 5 yıl önce erken yaşta yaşamını yitiren kardeşi Tekin Aral'la.



“Batıda mizah nerde, bizde nerde?”

“Bakın aslında Batıda mizah bizden çok farklı bir yerde. Yurt dışındaki üniversitelerde pek çok konferans verdim. O zaman durumu çok daha iyi gördüm. 80’li yıllarda yurt dışında bir üniversitede konuşuyorum, orda bir profesör şöyle demişti bana; ‘Sizin için mizah çok doğal bir şey. Ben bu üniversitede profesörüm. Ben okuldan çıkınca benim hangi saatte hangi metroya bineceğim, eve gidince yemekte ne bulacağım, aybaşında saat kaçta hangi aylığı alacağım, hangi yaşımda emekli olacağım, emekli olduktan sonra kaç para maaş alacağım, maaş aldıktan sonra karımla hangi turistik gezilere katılacağım bütün bunlar bellidir..’ O sıralarda Türkiye’de Kenan Evren dönemi, o profesör sonra şöyle devam etti; ‘Oysa siz buradan Türkiye’ye döndüğünüzde hapsolur musunuz, öldürülür müsünüz başınıza neler gelir hiçbir şey belli değil. Bu kadar belirsiz, bu kadar heyecan içersinde bir ülkede tabii böyle bir mizah çıkar, bizde mizaha pek fazla ihtiyaç yok o yüzden...’ Aslında onların da görüşü de biraz böyle, biz buralarda kıyameti koparırken batıda mizah nerdeyse bitmiş, mizah dergisi kalmamış vaziyette idi o zamanlar... Bu durumu da şöyle düşündüm ben; birincisi, okur mizahçıyla aynı heyecanı paylaşmalı. Mesela, bir karikatür çizdin, dibi belli değil. O karikatüre dava açarlar mı?, Mahkum ederler mi belli değil. Ama o karikatürü de çizmeden duramazsınız. Bir de yazıişlerini filan dalgaya düşürüp o karikatürü mutlaka gazeteye sokup bastırırsınız, ya da kendi derginizde yayınlarsınız. Bütün her şeyi üzerinize alarak. Şimdi okur adeta altında ağı olmayan bir tramplenci seyreder gibi heyecanla sizin kaderinize katılıyor. Bu adamı asarlar mı, bu adamı keserler mi, bu adamı döverler mi diye hep heyecan içinde. Batıda ise böyle bir şey olmuyor ve oradaki okur da biliyor bu durumu. Verseler verseler en fazla beşbin frank bir ceza verirler. Yani orda paylaşacak heyecanı kalmadı karikatüre bakmanın. Bu bir...



Cihan Demirci'nin çizgisiyle ustası Oğuz Aral.



"Televizyon karikatürü geriye düşürdü!"

İkincisi daha da önemli; Televizyon!.. Batıdaki karikatürcü arkadaşlarla bunu zamanında çok tartıştık şimdi bizde aynı noktaya geldik. Şimdi öyle bir televizyon düşünün ki, bilmem kaç tane kanal, her gece yüzlerce görüntü patlıyor, binlerce reklam geçiyor, bir saniye içinde üç-dört plan geçiyor. N’oluyor biliyor musunuz?... İnsanda göz aşınması oluyor... Göz aşınması olmuş birinden, bir ince çizgideki marifeti, bir karikatürdeki ifadeyi kolay kolay anlamak ve algılamak mümkün olmuyor. Şöyle bir bakıyor, işte o bakışı patlayan bir görüntüye bakar gibi oluyor. Karikatür biraz da emek sanatıdır. Bir karikatüre bakarsınız, bakarsınız birden siniriniz bozulur ama bilmem ne kadar baktıktan sonra olur bu, başlarsınız o sinir bozukluğundan deli gibi gülmeye. Şimdi göz aşınmasına uğramış bir kuşaktan fazla bir şey beklemeye hakkımız var mı, bilmiyorum...”



Oğuz Aral, Onur Ödülü aldığı 2002 yılında çizer dostlarıyla... (C.D. arşivi)




Yazarlığı hakkında ne diyor:

“Bir kere ben resim hayal edebiliyorum, yazarlar resim hayal edemez, kelimelerle düşünür. Bu bir avantaj ama ikincisi; yazarlık çok zor bir şeymiş, yani allah sizi korusun çok kaypak bir şey. Şimdi çizgide bir şey çizersiniz, onu beğenmezseniz oturur tekrar çizersiniz hallolur ama sözcükler öyle değil ki, gaydırı kuppak Cemilem işte!.. Şimdi cümleyi böyle yapıyorsunuz olmuyor, çevirip başka türlü yazıyorsunuz, bu defa da başka türlü bir anlam çıkıyor ortaya. Halbuki ben başka bir şey anlatmak istiyorum. Bir de başlıyorsunuz yazmaya, ortaya anlatmak istediğiniz değil bambaşka bir şey çıkabiliyor. Yani yazarlık kötü bir şeymiş, iyi ki geç başlamışım...”



Oğuz Aral'ın ilk dönemki çizgilerinden unutulmaz bir karikatürü.



“Karikatürden muhalefetin kalkması
mümkün değil!..”


“ Şimdi muhalefet derken hepinizin aklına otoriteye muhalefet geliyor. Dünyanın en kolay şeyi otoriteye muhalefettir. Şimdi ben bir başbakana ya da işadamına giydiririm, sizde buna bayılırsınız. Aramızda adeta dedikodu yapmak gibi bir şey bu, üçüncü bir kişiyi çekiştirmek gibi. İkimizde bundan haz duyarız. Bugüne kadar muhalefet denince akla hep bu geliyordu çünkü hep böyle yapılmıştı ve hala böyle yapılıyor. Ben şimdi bir tane Ecevit karikatürü çizsem, bayılacağım, bu birinci aşamadır mizahta ve en kolayı budur ve tarihten beri böyle yapılmıştır. İkimiz birlik olacağız, bir üçüncü kişiyi çekiştireceğiz. Bunun bir evresi daha var, bir başka kişiyle dalga geçmek yerine ben kendimle dalga geçerim. Kendimle dalga geçtiğim zaman siz de gülersiniz. İşte Huysuz İhtiyar’da olduğu gibi. Ben kendimle dalga geçerim yani bir anlamda kendime muhalefet yaparım. Bunu bir diğer aşaması daha var, bir üçüncü kişiye değil, kendime değil bu kez size muhalefet ederim. Yani sopayı size sallarım. Yani okuru hedef alırım ki en zoru budur. Belki bugünün karikatüründe de en büyük muhalefeti kendi okurlarına yapıyorlar. Ama karikatürden muhalefetin kalkması mümkün değildir sadece odaklar ve hedefler değişmiş olabilir. Sonuçta muhalefet değişmez...”


-------------------------------------------------------------------

OĞUZ ARAL'IN ARDINDAN

NELER DEMİŞLERDİ?




Hangi cenaze arabasının ardında, o insanın çizgi kahramanı ağlamıştır?


Mizahımızın duayen ismi, Avanak Avni’nin, Utanmaz Adam’ın babası, Gırgır’ın yaratıcısı, son yılların yazar ‘Huysuz İhtiyar’ı Oğuz Aral’ın ölümünün ardından, çoğu onun yetiştirdiği bugünün mizah ustaları bakın, o hüzünle neler demişlerdi...



“... Babamdan daha çok emeği vardır üzerimde, sadece benim değil, Gırgır’da yetişen ve bugün hala bu işten para kazanan herkesin üzerinde. Gırgır Türkiye’nin devlet tasdiksiz mizah üniversitesidir. Türkiye bir tiyatro ustasını, bir pandomim ustasını, ünlü bir karikatüristini, ve mizah yazarını ve eşine az rastlanan çok iyi bir insanını kaybetti. Güle güle Oğuz abi... Aslan Oğuz abim benim, emeklerine çok teşekkür ederim...” (NURİ KURTCEBE)

“Tatlı sertliğiyle beraber bize çok şey kattı. Bizler de onun üzerinden kendimize çok şeyler kattık. Onun yüzünü kara çıkarmayacak karikatüristler çıktı. Keşke biraz daha yaşasaydı. Ama çok keyifli gittiğine eminim, çünkü istediği bir çok şey oldu.”
(ERGÜN GÜNDÜZ)

Oğuz Aral ve Cihan Demirci, 2002'de gerçekleştirdikleri söyleşide...



“Oğuz Aral her gün hayata yeni bir başlangıç yapan ender bir kişilikti. Birlikte çıkardığımız Gölge ve Gırgır dergilerinde her sayı yeni bir başlangıç yapmak isterdi. Bu nedenle Oğuz Aral’ın ölümüne bir türlü inanamıyorum. Oğuz, Bodrum’da ama sanatının zirvesinde yaşamına son nolktayı koydu. Güle güle aslanım...” (FERİT ÖNGÖREN)

“Türk mizahı bir büyük ustayı kaybetti. Onun yetiştirdiği bizler ve bizim yetiştirdiğimiz insanlar için büyük bir kayıp. Ustadan öte bir babaydı bizim için. Yokluğunu hissedeceğiz. Acımı tarif etmem mümkün değil.” (GALİP TEKİN)

“... Kendi sanat yaşamımla ilgili kimseye paye vermedim. Sadece bir istisna hariç. Naçizane Can Barslan adı bugün karikatür dünyasında varsa tek nedeni Oğuz Aral’dır. Ustam öldü, çok üzgünüm...” (CAN BARSLAN)

“26 yıldır yaptığım mesleğe girmemi sağlayan insanı, ustamı, hocamı, ikinci babamı kaybettim...Gereksiz taramalarımız şimdi hepten öksüz kaldı. Ama bildiğim bir şey var ki, Cihan Demirci olarak son nefesime dek, şu dünyadaki her şeyim olan can mesleğim mizahı ondan aldığım olağanüstü enerjiyle sürdürerek onun anısına, kalem tutabildiğim sürece sahip çıkacağım. Bana babamdan çok emeği geçen sevgili ‘Oğuz abi’mi daha şimdiden hasretle kucaklıyorum...” (CİHAN DEMİRCİ)

“Türkiye’de mizahçılığı bir meslek haline getirdi. Benim gibi, yani bir kenar mahalle varoşunda belki de heba olup gidecek bir insanken benden bir yazar, bir mizahçı yaratmayı başardı...” (GANİ MÜJDE )

Sevdakar Çelik'in çizgileriyle Oğuz Aral...



“Dün öldüğünü duyunca bir arkadaşıma şu mesajı attım: ‘Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş, ben böyle dünyanın anasını satarım.’ Gerçekten benim tek ustamdı. Sanata bakışımda çok büyük etkileri vardır. Evet ‘Huysuz’ ihtiyardı ama onun huysuzluğu, direkt oluşu, hayat karşısında çok zor öğrenilecek şeyleri çok çabuk öğrenmemizi sağladı...” (KEMAL GÖKHAN GÜRSES)

“Oğuz abinin benim ve tüm karikatürcülerin üzerinde babalarımızdan çok emeği vardır. O bize fantezi bir hayat bağışladı. Biz karikatürcü olmadan önce okulda, sokakta, mahallede, evde habire ‘sus’ diye kafasına vurulan haylaz ve belki de hiperaktif çocuklardık. Oğuz abi ve Gırgır olmasaydı, akabileceğimiz bir mecra açılmamış olsaydı kendimizi ordan oraya duvardan duvara vurup ya psikopat ya da psikopat olurduk...” (METİN ÜSTÜNDAĞ)

“... 30 yıla yakın süren bir mesaimiz. Ustamız, babamız, ağabeyimiz, her şeyi diyebiliyorum onun için. Karikatürü bize öğreten insandı. O olmasaydı bizde olmazdık herhalde diye düşünüyorum. Usta çırak ilişkisi var ya halen süren bir şeydi. Arada bir görüşüyor, konuşuyorduk kendisiyle. ...80’li yıllarda Gırgır’ın çok sattığı dönemlere çocuklara ne olmak istersin diye sordukları zaman çocuklar; asker, pilot, mühendis şu bu derlerdi. Bunun başına karikatüristliği getirdi aslında. O yıllarda herkes karikatürcü olacağım diye bir şey söylüyordu.” (LATİF DEMİRCİ)

“Güreşte bir deyim vardır. Ustalar üç oyun bilir ama çıraklarına ikisini öğretir, birini kendisine saklarmış. Oğuz Aral bize üçünü de öğretti. Hayatta öncü olmak çok önemlidir ve o büyük bir öncüydü. Bilgisini hiç esirgemedi, bizlerle paylaştı. Genç beyinlere çok önem verdi. Bütün bunların ötesinde, adam gibi bir adamdı...”
(SERHAT GÜRPINAR)

“Karikatür ve mizah yayıncılığını derinden etkilemiş, karikatürümüze enerji taşımış bir kişilikti. Üzüldüğüm şey, birbirimize verdiğimiz karşılıklı saz çalma sözümüz artık gerçekleşmeyecek. Yalnızca bir karikatürcü değil, aynı zamanda tiyatroyla, yazıyla, pandomimle, müzikle, grafik ve afişle yakın ilişkiler sürdüren bir sanatçıydı.”
(SEMİH POROY)

“Despot, huysuz, zalim, diktatör bile diyorlar şimdilerde. Oysa sen tanıdığım en kibar insanlardan biriydin. Her şeyi bilmenden, bildiğin her şeyi vermenden ve bizi adam yerine koymandandı sana saygımız, sevgimizdendi korkudan değil.... Bize öğrettiklerinle, kafamıza kazıdıklarınla, iyinin, doğrunun, haksızlığa uğrayanın yanında, aklın yolunda, hırsızın, namussuzun karşısında güzeli bulana kadar devam usta. Çünkü bizi izlediğini biliyoruz. Güle güle usta...” (BİROL BAYRAM)




Oğuz Aral'ın efsane dergisi Gırgır'a çizdiği kapaklardan biri...