26 Temmuz 2024 Cuma

BUGÜN OĞUZ ARAL'LA BİRLİKTE BİR BAŞKA BÜYÜK MİZAH USTASI SADIK ŞENDİL'İ DE 38. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ...



MİZAHÇI OLMAMDA, YAZAR-ÇİZER OLMAMDA EMEKLERİ GEÇMİŞ İKİ BÜYÜK MİZAH USTASINI DA 26 TEMMUZ TARİHİNDE YİTİRMİŞTİK... OĞUZ ARAL USTAMIZI ANARKEN SADIK ŞENDİL USTAMIZI DA UNUTMAYALIM... BİRİ GİDELİ 38 YIL, DİĞERİ GİDELİ 20 YIL OLDU...


Oğuz Aral'ı Gırgır'ı 1972'de çıkarmaya başladığı dönemde 10 yaşında bir çocuk olarak takip etmeye başlamış, 1978'de tüm cesaretimi toplayıp karşısına çiçeği burnunda olarak dikilmiştim. 1978-1981 arası amatörlük dönemim onun yanına gidip gelmekle geçti. 

1986-1987-1988 yıllarında bu kez yanında çalıştım. 2004'teki ölümünden bir kaç yıl önce yeniden yakınlaştığım, bir kaç kez evine gidip uzun söyleşiler yaptığım, bir onur ödülü almasına önayak olduğum çizgideki ustam, 46 yılı geride bırakan mizahçılığımda bana çok şey kattı.


Sadık Şendil
ağabeyle de ömrünün son 4 yılında birlikte çalıştım. 1982-1986 yılları arasında Güldürü Üretim Merkezi'nde çalışırken Sadık ağabeyden de çok şey öğrendim. 

An geldi MSÜ-Sinema TV bölümüne gireceğim, bu giriş öncesinde Sadık ağabeyden rica ettim, bana 4-5 kez "Senaryo" yazma tekniği konusunda GÜM'deki işyerimizde o müthiş babacan tavrı ve kibar haliyle ders verdi. Sayesinde film senaryosu yazmanın tüm inceliklerini öğrendim. O dönem bana armağan ettiği "Salak Milyoner" filmi senaryosunun bir kopyasını hala saklarım.

Sadık Şendil, ne yazık ki çok önemli bir mizah ustası, iyi bir oyun yazarı ve müthiş komedi filmlerine imza atmış bir senarist olmasına rağmen yıllardır özel yazılarla kimsenin andığını pek de görmediğim ve bu yüzden üzüldüğüm bir ustaydı. Hakkında anma yazıları yazmak benim için görevden çok içten ve yürekten bir sevgiyle gerçekleşti hep... Sadık Şendil bizi hala güldüren bir ustadır... Halkımız oyuncuları bilir ama onların bizi güldürdükleri filmlerin senaryolarını yazanları pek bilmez!.. Oysa Kemal Sunal'ın bugün bile hala tekrar tekrar izlediğimiz ve gözlerimizden yaşlar gelircesine güldüğümüz filmlerinin çoğunun senaristi Sadık Şendil'dir...

Ancak yıllar önce an geldi Isparta'dan Kadıköy'e gelen Sadık Şendil'i bitirme tezi olarak seçmiş bir üniversite öğrencisi beni aradı ve ona bitirme tezi için Sadık ağabey hakkında epeyce bilgi verme olanağım oldu. Bundan 8-10 yıl önceydi...Ölüm yıldönümünden 2 gün önce Yurt Gazetesinde sinema yazıları yazan Ali Rıza Özkan'la Kadıköy'de Sadık Şendil üzerine sohbet etmek için buluştuk. Sadık Şendil üzerine bir anma yazısı yazacağını söylemesi bile beni heyecanlandırmıştı. Sayesinde yeniden Sadık ağabeyli günlere geri döndüm.

Zira öldüğü yıldan beri hep anmaya çabaladığım bu önemli usta için az önce dediğim gibi bugüne dek sadece bir üniversite öğrencisi arkadaşımız tez çalışması yapmış ve ben de ona epeyce yardımcı olmuştum. Bilir misiniz ki, uzun yıllar koca Sadık Şendil ustanın bir tek fotoğrafı bile yoktu bu sanal alemde. Uzun yıllar önce, daha Facebook bile yokken sevgili Müjdat Gezen ağabeyinin Miyatro Yayınlarından yayınladığı Sadık Şendil kitabının arka kapağından fotoğrafını alıp sanal aleme koyduğum bu fotoğraf Sadık Şendil dendiği zaman yıllarca ortaya çıkan neredeyse tek fotoğraftı.

Ama bu yıl çok güzel bir gelişme oldu ve sevgili oğlu Cem Şendil'in katkılarıyla, Numan Aydınoğlu bir Sadık Şendil kitabı yayınladı: "HAYATIN GÜLDÜREN YÜZÜ"... Böylesi önemli bir usta için böylece nihayet kapsamlı bir çalışma gerçekleşmiş oldu. Emek verenleri kutluyorum... 

1988 yılından beri kapsamlı bir çalışma yürütüyorum. Bu çalışma hacimli bir mizah başucu kitabı olacak, tek bir cilde de sığmayacak gibi, bu çalışmamda mizah denen müthiş gücü; teorisi, tarihi, pratiği ve mizah ustası portreleriyle anlatacağım, derdim mizah üzerine araştırma yapacakların her türlü bilgiye ulaşacağı kapsamlı bir çalışma. Lakin ülke son yıllarda yaşadığım fırtınalar sayesinde benim için çok kıymetli olan bu çalışmanın tamamlanmasına bir türlü izin vermedi ama umarım başarırım ve bu ülkede asla hak ettiği gibi anımsanmamış, yüzümüzü güldürmüş, bizi düşündürmüş, aklımızı kaşımış mizah ustalarının hak ettiği ölçüde bir işi başarmak kısmet olur, tek dileğim bu...


1984 yılından bir anı... Aziz Nesin'in GÜM'e katılma kokteylinde, GÜM kadrosundan bir kesit... Sevgili Sadık Şendil ağabey de aramızda... 

Sadık Şen Sadık ağabey gerçek bir İstanbul beyefendisiydi... Hatta bu anlamda, Akbaba mizah dergisinin unutulmaz çizeri Necmi Rıza Ayça ağabey ile, onlar benim tanıdığım son İstanbul beyefendileriydiler... Sadık ağabeyin "Yedi Kocalı Hürmüz" oyunu unutulmaz... 

Geleneksel Türk Tiyatrosunun yazar olarak en önemli yazarlarından olmasına rağmen dünya tatlısı bir babacanlığa sahip çok mütevazı bir yürekti o... Geride çok güzel anılar bıraktı bana... 

Bu akla ziyan çile ülkesinde bu yaşa kadar gelebildiysem bu özel ustalardan aldığım güzel insan soluğu sayesindedir diyerek iki büyük ustayı; SADIK ŞENDİL'i ve OĞUZ ARAL'ı bir kez daha sevgi ve özlemle anıyorum...

Cihan Demirci


CİHAN DEMİRCİ YAZDI: "OĞUZ ABİ'SİZ KALIŞIMIZIN 20. YILINDA BİZİ YETİŞTİREN BENZERSİZ USTAMIZI SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ..."



OĞUZ ARAL... 20 koca görünümlü ama koca görüntüsünün altında bir o kadar da tatsız 20 yıl geçti Oğuz abimizi, ustamızı, babamızı yitireli...

Çizgiye ve mizaha adanmış bir koca ömürdü o... Arka arkaya çok sevdiğimiz pek çok insanı yitirdiğimiz kahredici bir 2004 Temmuz'unun 26'sında artık sıkıldığı bir hayattan ve ülkeden gene kendi isteğiyle Bodrum'da giden bir dev çınar...

Bütün dev çınarlar gibi mütevazılık abidesiydi... Bana imzaladığı kitaba "Oğluma" yazacak kadar "baba" adamdı!..


OĞUZ ARAL... Dedik ya, bir baba adam... Bir çizgi, bir mizah, bir yürek ustası... Huysuz ama tatlı ihtiyar... Bildiğini paylaşmaktan keyif alan, günler geceler boyu öğretmekten yorulmamış bir derya... Yüzlerce karikatürcü yetiştirmeye adanmış bir müthiş ömür... Acı olan onun ardından ne yazık ki, onun getirdiği mizah dergiciliğini, halkla buluşturan, büyüten, o samimi ve benzersiz anlayış, 90'lı yılların ortasıyla birlikte terk edildi ve mizah dergiciliği onun bıraktığı bir mirası ne yazık ki kötü ve hoyrat bir şekilde yedi, sayfalar dolusu yazılabilecek hatalarla da bitirdi... İçine düştüğümüz ağır faşizm günlerinde zaten bunun lafının edilmesinin bile pek bir anlamı bile kalmadı artık...

OĞUZ ARAL... O bizim tarama ucumuz, çini mürekkebimiz, şöhler kağıdımız, abimiz, babamız, dostumuz, sırdaşımız, arkadaşımızdı... Ona kızanın bile an geldiğinde saygı duyduğu benzersiz bir insandı... Titiz bir çizgi adamıydı... Kendisi babasını çocuk yaştayken yitirmiş, kardeşi Tekin'e ve sonrasında yetiştirdiği yüzlerce karikatürcüye "babalık" yapmış olduğunu pek çok kişi bilmez bile...

OĞUZ ARAL... Kolektif dergi çalışmasının bu topraklardaki gerçek öncüsü oldu... Uykusuz gecelerin adamıydı... Gereksiz taramalardan uzak durmamız için yıllarını ortaya koymuş ama bu anlamda çok da başarılı olamamış bir gerçek ustaydı...

Haşin ve ürkütücü bir görüntü altında pamuk gibi sımsıcak bir yürek taşırdı... Avni'nin, Utanmaz Adam'ın daha bir sürü çizgi kahramanın babasıydı... Bir pandomim ustasıydı... Bir saz ustasıydı...


OĞUZ ARAL... Son yıllarında aslında müthiş bir "mizah yazarı" olduğunu da göstererek veda etti dünyaya...

Sokakta serseri olma olasılığı çok yüksek insanlardan ilk kez bu ülkede karikatürcü, mizahçı yaratmayı başarmış bir ustaydı o...

Genellikle sıradan ve kıytırık öğretmenliğe dayalı "Yetiştiricisi" pek de fazla olmayan bu coğrafyada harbiden çizer yetiştirmiş bir baba adamdı... Bir daha benzeri olmayan ve olmayacak olan unutulmaz dergi "Gırgır"ın her şeyi...

OĞUZ ARAL... 1989 yılında çocuğundan yakın gördüğü, çocuğundan daha fazla gördüğü Gırgır dergisinden, patron ve iktidar baskısı altında zorla atılan, dergisi elinden zorla alınan ve onun yanından yetişen bizlerin asla unutmayacağı anlar yaşayan, son yıllarını Hürriyet gazetesinde pek de mutlu geçirmeyen ve aslında tatilden çok veda için gittiği Bodrum'da 26 Temmuz 2004 günü, artık çok sıkıldığı bu ülkeye ve bu dünyaya bilinçli bir şekilde veda eden, anmaktan asla yorulmayacağımız bir şefkat kapısı...


OĞUZ ARAL... Yalnız kalmayı tercih ettiği son yıllarında kabuğuna çekilmiş bir halde yaşayan, evini bile terk edip, Mecidiyeköy'de tuttuğu bir dairede, çok az eşya ile tek başına yaşamaya başlayan, evinde bir kaç kez ziyaret edip, insanlardan ne denli kaçar halde olduğuna şahit olduğum, son yıllarında gece yarılarına kadar doyasıya sohbet olanağı bulduğum, bir baba, bir derya insan...

OĞUZ ARAL... Sevgili ustam aramızdan sonsuzluğa uçalı 20 yıl olsa da o her an yanımda olmaya devam ediyor... Bu arada hayatım baştan aşağı değişse de de, yeni dairemin duvarlarında resimleri... Tıpkı giden diğer ustalar gibi... Zaten onların verdiği soluk ve gaz olmasa bu akla ziyan ülkede mizahla uğraşmanın hiçbir anlamı yok artık... Çünkü ülke diye bir yer bile yok artık... Mizah dersen baş aşağı vaziyette, içler acısı bir halde uzun zamandır, çünkü baskı ve zulüm ortamı hiçbir dönemde bu kadar ağır olmamıştı bu ülkede...

Oğuz abi ve onun kuşağı, aşağı yukarı hepsi gitti gibi, onlar çok daha güzel günlerde yazıp, çizdiler ve ustalıklarını gösterip gidilecek zamanda gittiler belki de, bize ise kala kala, insan malzemesi tamamen tükenmiş, mizahın yaratıcı gücünün bile içine eden bombok bir coğrafya kaldı...

Tatsız, tuzsuz, gergin, insan kalitesi yerlerde gezen, insan malzemesini yitirdiğinin bile hala farkında olamayan kişiliksiz bir coğrafya... Kötü insan kaynayan bir yerde mizah yapmanın da zerre kadar tadı yok artık... Hayatın gerçeklerinin hep mizahın yaratıcı gücünün önünde gittiği, gerçek mizahçıyı delirtecek kadar hazin bir coğrafya... Oğuz abi aklıma her düştüğünde, 90'lı yılların ortalarından beri söylediklerimin bugün ağır ve acı bir gerçek olarak mizahın üzerine çökmüş olmasının derin hüznü de içimde...


OĞUZ ARAL... Bizler, onun yanından geçmiş mizahçılar; Onunla an geldi sarmaş dolaş, can ciğer olduk, an geldi kavga ettik, bazen güneşli, bazen fırtınalı ama her daim sevgi dolu bir birliktelikti bizimkisi... Oğuz Aral... Kişisel tarihimde yeri apayrı bir usta... An geldi babamdan yakın gördüm onu... An geldi koptum, uzaklaştım ama son yıllarında yeniden yanındaydım. Ona dair hislerimi son yıllarında onunla paylaşabilme onurunu yaşattı bana... Kızacağını sandığım şeyler anlattığımda sevecen bir baba edasıyla dinledi... Kendisiyle dalga geçmeyi başarabilmiş kaç mizahçı vardır bu ülkede?.. Bakmayın çoğu burnundan kıl aldırmaz!.. Ama Oğuz abi bu anlamda da müthişti. "Huysuz İhtiyar" adını da kendisi takmıştır zaten. Oysa son yıllarında tam tersiydi Oğuz abi...


OĞUZ ARAL... Şimdi onunla tanıştığım ilk yıllar geliyor gözümün önüne... Hâlâ gözümün önündedir o ilk kare... 1978 yılının Mart ayında geçtim onun ilk kez karşısına... Bir gece yarısı tir tir titreyerek... 1978, 1979, 1980 yıllarında amatör bir çizer-yazar olarak arşınladım Gırgır kapısını... 1981 yılının Haziran ayına dek sürdü bu ilk dönem arşınlaması... 1981 yılının Haziran ayında profesyonel mizahçı olarak ilk kez Ses-Atmaca mizah ekinde çalışmaya başlamıştım zira... Sonra 1986 yılında Güldürü Üretim Merkezinin kapanmasının ardından yeniden ama bu kez profesyonelce Gırgır kapısındaydım. 1986,1987, 1988 yılları...1988 yılının yazıydı, Gırgır bana artık keyif vermemeye başlamıştı işin gerçeği. Kendi kendime sessizce ayrıldım ustanın yanından ve Fransa maceram başladı ardından. Zaten onun da 1989 yılının Kasım ayında sona erdi zorla da olsa Gırgır macerası!.. Ardından çıkardığı Avni hiçbir zaman aynı tadı vermedi, ne ona, ne okura... Oğuz usta ile son yıllarında yeniden yakınlaştık. Evine gittim kaç kez, saatlerce sohbet ettik, zorla da olsa röportaj yaptım...




OĞUZ ARAL... Sonra 2002 yılında onu binbir güçlükle ikna etmeyi başarıp, halk karşısında son söyleşisini gerçekleştirdik Taksim'de birlikte... Ardından o dönem genel sekreterliğini yaptığım Karikatürcüler Derneği'ne anlamlı bir ödül önerisinde bulundum. Karikatürü halkla buluşturan ilk çizer olan Cemal Nadir'in 100. doğum yılıydı 2002 ve biz bir yıl boyunca Cemal Nadir ustamızı anmıştık. Öneride bulundum ama gene hiçte kolay olmadı bunun sonuçlanması. Ama taş koyanlara inat Oğuz Aral ustamıza hayatının tek onur ödül olan "Cemal Nadir Onur Ödülü"nü verdik, unutulmaz bir gecede, gözyaşları arasında. Öylesine mütevazıydı ki, ödülü bile yitirdiği çizer arkadaşları adına kabul edebileceğini söyleyip, onların tek tek ismini sayarak almıştı o gece... 


OĞUZ ARAL... An geldi yıllar içerisinde ondan koptuk, hatta rakip yerlerde çalıştık ama o bize inandı, biz onu sevdik. Bizimkisi bir baba-oğul sevgisinden de öteydi. Onun ardından hem Gırgır'ı, hem de onu anlatan özel sunumlar hazırladım. Son bir kaç yıldır belgesel niteliğindeki bu görsel sunumları fırsat bulduğum yerlerde gerçekleştiriyorum. İki ayrı sunumu; "Mizahımızın Alayköşkü: Gırgır ve Oğuz Aral" adı altında birleştirdim. Bugüne kadar bir kaç yerde bu sunum yapıldı.

Keşke daha fazla arzu eden çıksaydı ama bu anlamda da çok geri düştü Türkiye, özellikle de sivil toplum örgütleri ve belediyeler... Sahi bu arada ölümü ardından geçmişte hiç beklenmedik şeyler de oldu. Örneğin; Oğuz Aral ustamız Antalya'da, Antalya Büyükşehir Belediyesinin etkinliğinde 2010 ve 2011 yıllarında iki kez, ölüm yıldönümü gecesinde, ciddi kalabalıklar karşısında anıldı. Onu Adana'daki "Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Buluşması"nda andık gene ardından...



OĞUZ ARAL... Bundan 10 yıl önceydi... Ölümünün 10. yılı öncesinde de, aylar öncesinden çağrılar yapmıştım, Mizahhaber aracılığıyla... Özellikle de belediyelere, sivil toplum örgütlerine... Hem onu, hem de başka mizah ustalarını özel emek verilmiş sunumlarla anmak için ama kimseciklerden tek bir ses çıkmadı... Şu ara kafasını gene beyhude bir seçimin batağına gömmüş durumda herkes ne de olsa... Böylesi bir usta, 10. ölüm yıldönümünde de gene es geçilecekti elbet. İnsan kıymeti bilmez bu nankör coğrafyaya yakışan buydu ne de olsa... Koca Oğuz Aral kimin umurunda, onun el verdiği, ikinci baba saydığı bizim gibi çizerlerden başka...,

OĞUZ ARAL... Ustamızın ömrünü geçirdiği o şehr-i İstanbul, ustanın ardından 20 yıl geçmesine rağmen ölüm yıldönümlerinde onu hakkıyla anabildi mi?... Ne yazık ki, buna da "hayır" demek durumundayım... Şunu da eklemek isterim üzülerek; 2013 yılında onun için, ilk kez 8 Nisan'da İstanbul'da, Akatlar Kültür Merkezinde düzenlenen "Ustalara Saygı" kapsamındaki anma gecesinde ne yazık ki salonun yarısı bile dolu değildi, salonun fotoğrafını görüyorsunuz işte!.. Daha da acısı onun yetiştirdiği çok az karikatürcü vardı o anlamlı gecede. Gece uzayan konuşmalarla o az sayıdaki izleyiciyi de giderek kaybetti... 

Bakın 2022 yılı, onun efsane dergisi GIRGIR'ın 50. yılıydı!.. Bunu önceden düşünerek "GIRGIR 50 YAŞINDA" başlığı altında hem Oğuz Aral ustamızı, hem de efsane dergisi Gırgır'ı bilinmeyen yanlarıyla da anlatan, çok özel bir görsel-belgesel hazırladım...

Gene sağa-sola duyurdum ama bu görsel anma söyleşisini dergisini çıkardığı şehr-i İstanbul'da bile yapmak kısmet olmadı ama 2022 tam da biterken Aralık ayında İzmir'de düzenlenen "İzmir Mizah Festivali"nde gerçekleşti bu görsel söyleşi... Salonunun tamamı dolu olmasa da, ilgili bir kitle, ilgiyle izlediler, çok uzun yıllarda toparlanmış görsellerle gerçekleştirdiğim bu özel söyleşiyi...


Ne yazık ki sadece bir tek yerde yapabildim bu özel söyleşiyi.. O da İzmir Mizah Festivali'nde kısmet oldu... 20. yılında da yapmak istedim ama bir tek belediyenin ya da sivil toplum oluşumunun sesini alamadım gene!.. Ne yazık ki son 1.5 yılı temelli olmak üzere 3.5 yıla yakındır yaşadığım Foça'da da bu söyleşiyi yapacak bir atmosfer bulamadım... 

OĞUZ ARAL... Bugün bambaşka işlerle uğraşıp, madden çok daha iyi koşullarda bir ömre sahip olabilirdim ama Oğuz Aral gibi bir daha pek benzerinin gelmeyeceği uzun yıllardır açıkça gözüken bir usta, beni ve pek çok genç adamı sokaktan aldı ve mizahın o benzersiz dünyasının içine kattı.

Bugün eğer kafayı yemiş, manyak ötesi bir noktaya ulaşmış, ruha ve kalbe zarar bu ülkede hâlâ zor da olsa soluk alabiliyor, hâlâ az buçuk direnebiliyorsak, Oğuz abinin bizi ittiği mizahın, karikatürün o benzersiz dünyası sayesindedir...

OĞUZ ARAL... Koca gibi gözüken ama zalim bir iktidar sayesinde koflaşan 20 yıl aktı, geçti... Oğuz abimize olan özlemimiz kar topu gibi büyüdü...

Çünkü böylesine bir "baba" adamı bulmak mümkün değil artık bu bok çukurunun içinde debelenen, insan malzemesi aşağılık hale gelmiş coğrafyada...

İçimizde ondan kalan taraması bol enerjiyi artık çok tutumlu kullanarak direnmeye devam ediyoruz... Nereye kadar?.. Temmuz hüzün ayımdır benim... Çeyrek asırdır bu böyle... Bakın bugün aynı zamanda yakından tanıyıp, birlikte çalışma onuru yaşadığım bir başka mizah ustası Sadık Şendil'in de 38. ölüm yıldönümüdür, gene bir başka komedi ve mizah ağırlıklı usta oyuncu Yılmaz Gruda ağabeyimizi de geçen yıl gene bugün ytirimiştik... 


TEMMUZ denen yakıcı ay, pek çok mizah ustasını, yüzümüzü güldürmüş değeri aramızdan en çok almış aydır, başlarken ağır bir yangınla başlar, değerler yanar, biterken de bizim var olmamıza emek vermiş bir baba ustayı alıp götürür aramızdan... 

İçimizi kavuran, yakıcı mı yakıcı bu çölleşmiş coğrafyada Temmuz'da zaman çok zor geçer uzun yıllardır... Yıllar geçer... Biz ustamızı daha çok özler oluruz... Sorarım gidişinin 20. yılında bir kez daha: "Böylesi bir usta nasıl özlenmez?.."

Cihan Demirci - MİZAHHABER (26 Temmuz 2024)



22 Temmuz 2024 Pazartesi

MİZAHIN 22 TEMMUZ YİTİĞİ 4 USTA İSMİNİ SEVGİYLE ANIYORUZ!..



Temmuz ayının mizah ustalarına yaramadığını, pek çok mizah, komedi, çizgi, sahne ustasını Temmuz'da yitirdiğimizi her Temmuz ayının başında Mizahhaber'de sayısız kez  anımsatırım... 

Bugün 22 Temmuz 2024... 22 Temmuz tarihinde farklı zamanlarda mizahımıza, komedimize, karikatürümüze, sahneye, sinemaya, tiyatroya emek vermiş 4 ayrı mizah ustasını yitirmiştik...

Tiyatromuzun dev isimlerinden, Cem Karaca ustanın sevgili annesi, 1912 doğumlu Toto Karaca, 22 Temmuz 1992 tarihinde veda etmişti dünyaya... İyi bir tiyatro oyuncusu, renkli ve hayat bir oyuncuydu... 


Karikatürcü, grafik sanatçısı, akademisyen, 1958 doğumlu sevgili arkadaşımız Necati Abacı 22 Temmuz 2004'te erkenden ayrıldı aramızdan... Daha 46 yaşındaydı ve işinin en olgun dönemine adım atmış, daha üreteceği pek çok çizgi vardı... Grafik çizginin, portrenin, sanatsal karikatürün ustasıydı ama dergi çizerliğini de bilirdi, zira dergi çizerliğinden yetişmişti, aynı zamanda bir akademisyendi... İyi bir çizer olmanın ötesinde iyi bir insan, iyi bir arkadaştı Necati Abacı... 

Yüzümüzü güldürmüş, hayat dolu, heyecanlı, yerinde duramayan bir enerjiye sahip, mizah zekası yüksek, komedi filmlerinin aranan yüzü, çok önemli bir kadın oyuncumuz, 1933 doğumlu Suna Pekuysal da 22 Temmuz 2008'de yitirdi yaşamını...

Ve siyasi mizahın artık yapılamaz olduğu, ortalıkta bir kaç mizahçı dışında siyasi mizah yapanın kalmadığı ağır bir baskı ve sansür döneminde çektiği siyasi eleştiri içeren videolarla ses getiren 1965 doğumlu tiyatro oyuncusu Turgay Yıldız da 22 Temmuz 2021 tarihinde yani 3 yıl önce erkenden, gencecik yaşında gidiverdi...

Yüzümüzü güldürmüş, bizi düşündürmüş, mizah denen güzelliğin sınırları içinde farklı alanlarda sanat üretmiş 22 Temmuz yitiği bu dört güzel insanı: TOTO KARACA, SUNA PEKUYSAL, NECATİ ABACI ve TURGAY YILDIZ'ı Mizahhaber olarak sevgi ve özlemle anıyoruz...

Cihan Demirci (MİZAHHABER)


#Mizahın22TemmuzYitikleri #TotoKaraca #NecatiAbacı #SunaPekuysal #TurgayYıldız #Mizahhaber #CihanDemirci


MİZAHHABER HABERLERİNİ KAYNAK GÖSTERMEDEN KULLANMAYINIZ!..




KARİKATÜRCÜ-EĞİTİMCİ SÖNMEZ YANARDAĞ'I YİTİRDİK!..

MİZAHHABER ÖZEL HABER - Temmuz ayı ne yazık ki karikatürcülere-mizahçılara pek yaramayan bir ay... Pek çok karikatürcünün, mizahçının yaşamını yitirdiği Temmuz bir çizeri daha aramızdan aldı... 

Karikatürcü-Eğitimci Sönmez Yanardağ geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 8 aydan beri Çorum Eğitim Araştırma Hastanesi'nde tedavi altındaydı. Yanardağ bu akşam saat 18.00 sıralarında beyin kanaması nedeniyle yoğun bakımda tedavi gördüğü Özel Elitpark Hastanesi'nde 60 yaşında hayata veda etti. Sönmez Yanardağ 2018 yılında coğrafya öğretmenliğinden emekli olmuştu, 

Milli Piyango Müdürü merhum Dursun Yanardağ ile merhume Mualla Yanardağ'ın büyük oğulları, Coşkun Yanardağ'ın ağabeyi, Derya Yanardağ'ın eşi, Yağız Yanardağ'ın babası olan Sönmez Yanardağ'ın cenazesi 22 Temmuz Pazartesi günü Mezarlıklar Müdürlüğü'nden alınarak Akşemseddin Cami'nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazından sonra Çorum Ulu Mezarlık'ta toprağa verilecek. Karikatürcü-Eğitimci arkadaşımız Sönmez Yanardağ'ı erken yaşta yitirmenin üzüntüsü içinde başta ailesine, karikatür ve eğitim camiasındaki arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz, ruhu şad olsun... 

SÖNMEZ YANARDAĞ'IN ÖZGEÇMİŞİ... 

1964 yılında Ankara’da doğdu. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Bölümü mezunudur. İlk karikatürü 1982 yılında GIRGIR Dergisi’nde Sonrasında ÇARŞAF, HIBIR, LEMAN Mizah Dergilerinde yayımlandı.

Katıldığı Ulusal ve Uluslar arası yarışmalarda çeşitli ödüller aldı. 1985 yılında Üniversite Gençliğinin Sorunlarını konu alan “YÖKNAME” adlı karikatür Sergisi Cumhuriyet Kitap Kulübü tarafından kitap haline getirildi.

İlk yurtdışı sergisini 1995 yılında Türk Öğrenci Derneği’nin davetlisi olarak “Karadeniz Babanızın Çöplüğü Değil !” adıyla Almanya’da Köln Üniversitesi’nde açtı.

1997_2001 yılları arasında UNDP – GEF desteğindeki “The Black Sea Environmental Education’s Project _ Karadeniz Çevre Eğitim Projesi’ne” Türkiye adına katıldı. İngiltere plymouth üniversitesi koordinatörlüğünde yürütülen ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden Eğitimcilerin katıldığı Proje kapsamında 1997 yılında Mangalia/Romanya’da “Human and Nature”, 2001 yılında Alusha-Kırım/Ukrayna’da “Sorry Poseidon!” karikatür sergileri,

2009-2011 yılları arası Leicester (İNGİLTERE), Kubrat (BULGARİSTAN), Gulbena(LETONYA), Partinico(İTALYA), Sibiu (ROMANYA) ‘da “Clean Rivrs For The Clean Seas_Temiz Denizler İçin Temiz Nehirler!” konulu karikatür sergileri açtı.

2018 Yılında Coğrafya Öğretmenliği görevinden emekli olan, Yanardağ yurtiçi ve yurtdışı karikatür sergilerine katılarak, Sanat çalışmalarını sürdürdü. 21 Temmuz 2024 tarihinde yaşamını yitirdi.


SÖNMEZ YANARDAĞ'DAN 3 KARİKATÜR ÖRNEĞİ...
 




19 Temmuz 2024 Cuma

FRANSIZ ÇİZER PLANTU'DAN "DEMOKLES'İN FARESİ!" KARİKATÜRÜ...

 


Le Monde gazetesinin dünyaca ünlü Fransız çizeri Plantu'nun Facebook sayfasında az önce paylaştığı karikatürü... Bu sabahtan itibaren dünya üzerindeki bilgisayar sistemlerini etkileyen ve havayolu şirketlerinin uçuşlarını bile durduran bir arıza için çizilmiş... Bilgisayar kullanan kişinin üzerinde Demokles'in kılıcı yerine bilgisayar Fare'si sallanıyor!.. ABD'nin başı çektiği "Küresel Dünya" yaratma macerasında kim bilir daha teknolojik çöküşler, ne teknolojik arızalar ya da her şeyini küresel hale getirip, tüm ülkeleri birbirine bağlamış bu berbat çağda daha kim bilir ne siber saldırılar yaşanacak???  (MİZAHHABER) 


 

13 Temmuz 2024 Cumartesi

ÇAĞDAŞ KARİKATÜRÜMÜZÜN KURUCU İSMİ CEMAL NADİR GÜLER 122 YAŞINDA!..



Çağdaş karikatürün bu topraklarda yeşermesinde en büyük pay sahiplerinden biri, 45 yıl süren kısacık hayatına "karikatür" adına sığdırdığı sayısız öncülükle, yenilikle büyük usta Cemal Nadir Güler, 13 Temmuz 1902 tarihinde dünyaya "merhaba" demişti. 13 Temmuz 2024, karikatürümüzün bu öncü ve ölümsüz ustasının 122. yaşgünüdür... Ustamızı doğumunun 100. yılı olan 2002'de onun adına yakışacak pek çok etkinlik yapmıştık tam 1 yıl boyunca Karikatürcüler Derneği çatısı altında. Pek çok yerde sergiler açmış, çeşitli yerlerde onu anlatan söyleşiler gerçekleştirmiştik. Yoğun bir emekle hazırladığım Cemal Nadir'i tüm yönleriyle tanıtan, anlatan "Cemal Nadir 100 Yaşında" adlı hacimli kitap da o dönem yayınlanmıştı. Bugün pek çok kütüphanede başvuru kitabı olarak duruyor.


45 yıllık kısacık ömrüne 2 dünya savaşı, 1 kurtuluş savaşı sığan, ciddi sıkıntılar çeken, şehri Bursayı terk edip İstanbul'da Babıali yokuşunda kalem mücadelesi veren, "Amcabey" mizah dergisini çıkaran, bu derginin adını taşıyan en ünlü çizgi bantı ve pek çok çizgi bantla alanında öncü olan, karikatürü halka ilk kez bu kadar sevdiren, halkın ilgisinden sokaklara kadar insan taşan karikatür sergilerine imza atarak bu alanda da öncü olan, kısacık ömrünün her anını üreterek geçiren öncü ustamızın 122. yaşını sessiz-sedası kutluyoruz.. Onu en son olarak 2 yıl önce 2022'de 120. yaşında, "Cemal Nadir Caddesi" adlı Cemal Nadir kitabı da olan Kamil Yavuz arkadaşımızla İzmir Mizah Festivalinde anmıştık...

İYİ Kİ KARİKATÜR DENEN SİHİRLİ SANATI BU TOPRAKLARDA İLK KEZ HALKA BU DENLİ SEVDİRDİN VE VAR OLDUN CEMAL NADİR USTA, BİZLERE DE IŞIK OLDUN, İNSAN VAR OLDUKÇA KARİKATÜR SANATI DA TÜM ENGELLEMELERE, BASKI DÜZENLERİNE RAĞMEN VAR OLACAK VE SEN DE ÇİZGİLERİNLE YAŞAYACAKSIN!..

Cihan Demirci (MİZAHHABER)