26 Temmuz 2007 Perşembe

OĞUZ ARAL USTAMIZI ANIYORUZ
Mizahımızın büyük ustası Oğuz Aral'ın bundan 3 yıl önce, 26 Temmuz 2004'te yitirmiştik. Ölümünün 3. yılında özlemle andığımız mizah ustası Oğuz Aral; bir söyleşisinde Cihan Demirci'ye verdiği yanıtlarla; mizaha, karikatüre, Batıya, bize ve mizahta muhalefete bakışını anlatıyor...


2004 yılının 26 Temmuz’unda Bodrum’da 68 yaşında yitirdiğimiz Türk mizahının büyük ustası Oğuz Aral, son yıllarında kalabalık karşısında gerçekleşen söyleşilere öyle pek sıcak bakan biri değildi. Son yıllarını geçirdiği Mecidiyeköy’deki atölye dairesinden dışarı pek çıkmıyordu zaten. Ne de olsa ‘Huysuz İhtiyar’dı ya! Onu epeyce uğraştıktan sonra zor bir şekilde ikna etmeyi başarmış ve 9 Mart 2002 tarihinde Beyoğlu’ndaki Cumhuriyet Kitap Kulübünde, Karikatürcüler Derneğinin etkinliğinde ortak bir söyleşi yapmıştım. O gün benim için unutulmaz bir gündü. 3. ölüm yıldönümünde onu, gene onun dedikleriyle anmanın daha doğru olacağını düşündüm. Şimdi o söyleşiden sizler için seçtiğim, zihin açıcı bazı ‘Oğuz Aral’ görüşlerini MİZAHHABER okurlarıyla paylaşıyorum ... (Cihan Demirci)


“Gazete karikatürcülüğü- dergi karikatürcülüğü”

“ Gırgır yıllarından sonra çok şey değişti... Bu zamanın Gırgır’ını çıkarırsanız olur ancak ama böyle bir Gırgır’da ben yokum artık. Beş dakika bile ayakta duramıyorum görüyorsunuz. Karikatür sanatı aslında mizah dergileriyle yücelmiş ve gelişmiştir. Herkes zanneder ki, gazetelerde karikatür çıkınca karikatür sanatı şan kazanır, nam kazanır, para kazanır. Hayır!.. Gazete karikatürcülüğü denilen şey berbat bir şeydir. Allah kahretsin kim icat ettiyse!.. Sabah kalkarsınız, zaten akşamdan kalmasınızdır, bütün gazeteleri okuyacaksınız, haberleri dinleyeceksiniz, gazeteye soracaksınız ekstra bir şey var mı diye...Kısacası bir karikatürü haldırı hulduru yetiştirmek için önünüzde bir iki saat ya kalmıştır, ya kalmamıştır. Oysa mizah dergisine karikatür çizerken günlerce düşünme imkanınız, günlerce eskiz yapma imkanınız vardır. Beğenmediğinizi buruşturup atma, bir daha çizme imkanınız vardır. Dünyada da karikatür öyle sanıldığı gibi Hogart’larla filan değil, mizah dergiciliğiyle patlamıştır. İlk mizah dergisi, “Charivari” adında Fransız bir mizah dergisidir ve bu dergiden 75 yıl sonra ilk Türk mizah dergisi çıkmıştır. Halbuki matbaaya bakarsak, Batıda matbaa kurulduktan tam 300 sene sonra bize gelebilmiştir. Fakat mizah konusunda hiçte o kadar beklenmemiştir çünkü bu topraklarda zaten potansiyel hazırdır. Türk insanında mizaha karşı çok garip bir potansiyel var. İster çizgiyle olsun, ister komiklikle olsun. Şimdi dünya ülkelerine baktığımız zaman aşağı yukarı her ülkenin bir tane mizahi tipi, mizahi kahramanı var. İngilizlerin bir uşak tipi var, Macarları Ludaş Matyi diye bizim Keloğlana benzer bir tipi var. Ama bir de bize bakın; Keloğlan var, Nasreddin Hoca var, Bektaşi, Karagöz-Hacivat, İncili Çavuş vesaire vesaire... Bu kadar çok çeşitli tipe olan ihtiyaç nerden geliyor? Ben birkaç tane sebebini buldum... Tarihteki ilk üretim şenlikleri Anadolu’da yapılmıştır. Benim tahmine göre, insanoğlu ilk defa Anadolu toprağı üzerinde mağaradan çıkıp üretime geçmiş ve üretim şenliklerine başlamıştır. Üretim şenliği olunca da bu şenlikte komiklik olur, mizah olur , şiir olur... İşin ta burdan başlayan bir kökeni var. Büyük İskender’e; “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen Sinoplu. Ezop dediğimiz, şu anda Batı edebiyatının kökeninde olan Ezop da Anadolulu, Adanalı. Bir taraftan bakıyorsun Noel Baba, çok şirin bir adam filan o da Antalyalı...Var bunda bir iş canım, karışık bir iş! Anadolu insanı çok çiğnenmiş biri insan. Gelen geçen çok çiğnemiş onu. Belki de kılıcıyla, sopasıyla fazla karşı çıkmayı beceremiyor bu organize ordulara karşı, o zaman n’apıyor?.. Mizahıyla karşı çıkıyor...”


Oğuz Aral'ın son çalıştığı kurum olan Hürriyet gazetesinin ustanın ölümünden sonra 2 Ağustos 2004'de verdiği tarihi dergi: "SON GIRGIR"


Oğuz Aral'ın kendi küçük ama geride bıraktığı iz büyük kahramanı: AVNİ...

Oğuz Aral, kendisinden 5 yıl önce erken yaşta yaşamını yitiren kardeşi Tekin Aral'la.



“Batıda mizah nerde, bizde nerde?”

“Bakın aslında Batıda mizah bizden çok farklı bir yerde. Yurt dışındaki üniversitelerde pek çok konferans verdim. O zaman durumu çok daha iyi gördüm. 80’li yıllarda yurt dışında bir üniversitede konuşuyorum, orda bir profesör şöyle demişti bana; ‘Sizin için mizah çok doğal bir şey. Ben bu üniversitede profesörüm. Ben okuldan çıkınca benim hangi saatte hangi metroya bineceğim, eve gidince yemekte ne bulacağım, aybaşında saat kaçta hangi aylığı alacağım, hangi yaşımda emekli olacağım, emekli olduktan sonra kaç para maaş alacağım, maaş aldıktan sonra karımla hangi turistik gezilere katılacağım bütün bunlar bellidir..’ O sıralarda Türkiye’de Kenan Evren dönemi, o profesör sonra şöyle devam etti; ‘Oysa siz buradan Türkiye’ye döndüğünüzde hapsolur musunuz, öldürülür müsünüz başınıza neler gelir hiçbir şey belli değil. Bu kadar belirsiz, bu kadar heyecan içersinde bir ülkede tabii böyle bir mizah çıkar, bizde mizaha pek fazla ihtiyaç yok o yüzden...’ Aslında onların da görüşü de biraz böyle, biz buralarda kıyameti koparırken batıda mizah nerdeyse bitmiş, mizah dergisi kalmamış vaziyette idi o zamanlar... Bu durumu da şöyle düşündüm ben; birincisi, okur mizahçıyla aynı heyecanı paylaşmalı. Mesela, bir karikatür çizdin, dibi belli değil. O karikatüre dava açarlar mı?, Mahkum ederler mi belli değil. Ama o karikatürü de çizmeden duramazsınız. Bir de yazıişlerini filan dalgaya düşürüp o karikatürü mutlaka gazeteye sokup bastırırsınız, ya da kendi derginizde yayınlarsınız. Bütün her şeyi üzerinize alarak. Şimdi okur adeta altında ağı olmayan bir tramplenci seyreder gibi heyecanla sizin kaderinize katılıyor. Bu adamı asarlar mı, bu adamı keserler mi, bu adamı döverler mi diye hep heyecan içinde. Batıda ise böyle bir şey olmuyor ve oradaki okur da biliyor bu durumu. Verseler verseler en fazla beşbin frank bir ceza verirler. Yani orda paylaşacak heyecanı kalmadı karikatüre bakmanın. Bu bir...



Cihan Demirci'nin çizgisiyle ustası Oğuz Aral.



"Televizyon karikatürü geriye düşürdü!"

İkincisi daha da önemli; Televizyon!.. Batıdaki karikatürcü arkadaşlarla bunu zamanında çok tartıştık şimdi bizde aynı noktaya geldik. Şimdi öyle bir televizyon düşünün ki, bilmem kaç tane kanal, her gece yüzlerce görüntü patlıyor, binlerce reklam geçiyor, bir saniye içinde üç-dört plan geçiyor. N’oluyor biliyor musunuz?... İnsanda göz aşınması oluyor... Göz aşınması olmuş birinden, bir ince çizgideki marifeti, bir karikatürdeki ifadeyi kolay kolay anlamak ve algılamak mümkün olmuyor. Şöyle bir bakıyor, işte o bakışı patlayan bir görüntüye bakar gibi oluyor. Karikatür biraz da emek sanatıdır. Bir karikatüre bakarsınız, bakarsınız birden siniriniz bozulur ama bilmem ne kadar baktıktan sonra olur bu, başlarsınız o sinir bozukluğundan deli gibi gülmeye. Şimdi göz aşınmasına uğramış bir kuşaktan fazla bir şey beklemeye hakkımız var mı, bilmiyorum...”



Oğuz Aral, Onur Ödülü aldığı 2002 yılında çizer dostlarıyla... (C.D. arşivi)




Yazarlığı hakkında ne diyor:

“Bir kere ben resim hayal edebiliyorum, yazarlar resim hayal edemez, kelimelerle düşünür. Bu bir avantaj ama ikincisi; yazarlık çok zor bir şeymiş, yani allah sizi korusun çok kaypak bir şey. Şimdi çizgide bir şey çizersiniz, onu beğenmezseniz oturur tekrar çizersiniz hallolur ama sözcükler öyle değil ki, gaydırı kuppak Cemilem işte!.. Şimdi cümleyi böyle yapıyorsunuz olmuyor, çevirip başka türlü yazıyorsunuz, bu defa da başka türlü bir anlam çıkıyor ortaya. Halbuki ben başka bir şey anlatmak istiyorum. Bir de başlıyorsunuz yazmaya, ortaya anlatmak istediğiniz değil bambaşka bir şey çıkabiliyor. Yani yazarlık kötü bir şeymiş, iyi ki geç başlamışım...”



Oğuz Aral'ın ilk dönemki çizgilerinden unutulmaz bir karikatürü.



“Karikatürden muhalefetin kalkması
mümkün değil!..”


“ Şimdi muhalefet derken hepinizin aklına otoriteye muhalefet geliyor. Dünyanın en kolay şeyi otoriteye muhalefettir. Şimdi ben bir başbakana ya da işadamına giydiririm, sizde buna bayılırsınız. Aramızda adeta dedikodu yapmak gibi bir şey bu, üçüncü bir kişiyi çekiştirmek gibi. İkimizde bundan haz duyarız. Bugüne kadar muhalefet denince akla hep bu geliyordu çünkü hep böyle yapılmıştı ve hala böyle yapılıyor. Ben şimdi bir tane Ecevit karikatürü çizsem, bayılacağım, bu birinci aşamadır mizahta ve en kolayı budur ve tarihten beri böyle yapılmıştır. İkimiz birlik olacağız, bir üçüncü kişiyi çekiştireceğiz. Bunun bir evresi daha var, bir başka kişiyle dalga geçmek yerine ben kendimle dalga geçerim. Kendimle dalga geçtiğim zaman siz de gülersiniz. İşte Huysuz İhtiyar’da olduğu gibi. Ben kendimle dalga geçerim yani bir anlamda kendime muhalefet yaparım. Bunu bir diğer aşaması daha var, bir üçüncü kişiye değil, kendime değil bu kez size muhalefet ederim. Yani sopayı size sallarım. Yani okuru hedef alırım ki en zoru budur. Belki bugünün karikatüründe de en büyük muhalefeti kendi okurlarına yapıyorlar. Ama karikatürden muhalefetin kalkması mümkün değildir sadece odaklar ve hedefler değişmiş olabilir. Sonuçta muhalefet değişmez...”


-------------------------------------------------------------------

OĞUZ ARAL'IN ARDINDAN

NELER DEMİŞLERDİ?




Hangi cenaze arabasının ardında, o insanın çizgi kahramanı ağlamıştır?


Mizahımızın duayen ismi, Avanak Avni’nin, Utanmaz Adam’ın babası, Gırgır’ın yaratıcısı, son yılların yazar ‘Huysuz İhtiyar’ı Oğuz Aral’ın ölümünün ardından, çoğu onun yetiştirdiği bugünün mizah ustaları bakın, o hüzünle neler demişlerdi...



“... Babamdan daha çok emeği vardır üzerimde, sadece benim değil, Gırgır’da yetişen ve bugün hala bu işten para kazanan herkesin üzerinde. Gırgır Türkiye’nin devlet tasdiksiz mizah üniversitesidir. Türkiye bir tiyatro ustasını, bir pandomim ustasını, ünlü bir karikatüristini, ve mizah yazarını ve eşine az rastlanan çok iyi bir insanını kaybetti. Güle güle Oğuz abi... Aslan Oğuz abim benim, emeklerine çok teşekkür ederim...” (NURİ KURTCEBE)

“Tatlı sertliğiyle beraber bize çok şey kattı. Bizler de onun üzerinden kendimize çok şeyler kattık. Onun yüzünü kara çıkarmayacak karikatüristler çıktı. Keşke biraz daha yaşasaydı. Ama çok keyifli gittiğine eminim, çünkü istediği bir çok şey oldu.”
(ERGÜN GÜNDÜZ)

Oğuz Aral ve Cihan Demirci, 2002'de gerçekleştirdikleri söyleşide...



“Oğuz Aral her gün hayata yeni bir başlangıç yapan ender bir kişilikti. Birlikte çıkardığımız Gölge ve Gırgır dergilerinde her sayı yeni bir başlangıç yapmak isterdi. Bu nedenle Oğuz Aral’ın ölümüne bir türlü inanamıyorum. Oğuz, Bodrum’da ama sanatının zirvesinde yaşamına son nolktayı koydu. Güle güle aslanım...” (FERİT ÖNGÖREN)

“Türk mizahı bir büyük ustayı kaybetti. Onun yetiştirdiği bizler ve bizim yetiştirdiğimiz insanlar için büyük bir kayıp. Ustadan öte bir babaydı bizim için. Yokluğunu hissedeceğiz. Acımı tarif etmem mümkün değil.” (GALİP TEKİN)

“... Kendi sanat yaşamımla ilgili kimseye paye vermedim. Sadece bir istisna hariç. Naçizane Can Barslan adı bugün karikatür dünyasında varsa tek nedeni Oğuz Aral’dır. Ustam öldü, çok üzgünüm...” (CAN BARSLAN)

“26 yıldır yaptığım mesleğe girmemi sağlayan insanı, ustamı, hocamı, ikinci babamı kaybettim...Gereksiz taramalarımız şimdi hepten öksüz kaldı. Ama bildiğim bir şey var ki, Cihan Demirci olarak son nefesime dek, şu dünyadaki her şeyim olan can mesleğim mizahı ondan aldığım olağanüstü enerjiyle sürdürerek onun anısına, kalem tutabildiğim sürece sahip çıkacağım. Bana babamdan çok emeği geçen sevgili ‘Oğuz abi’mi daha şimdiden hasretle kucaklıyorum...” (CİHAN DEMİRCİ)

“Türkiye’de mizahçılığı bir meslek haline getirdi. Benim gibi, yani bir kenar mahalle varoşunda belki de heba olup gidecek bir insanken benden bir yazar, bir mizahçı yaratmayı başardı...” (GANİ MÜJDE )

Sevdakar Çelik'in çizgileriyle Oğuz Aral...



“Dün öldüğünü duyunca bir arkadaşıma şu mesajı attım: ‘Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş, ben böyle dünyanın anasını satarım.’ Gerçekten benim tek ustamdı. Sanata bakışımda çok büyük etkileri vardır. Evet ‘Huysuz’ ihtiyardı ama onun huysuzluğu, direkt oluşu, hayat karşısında çok zor öğrenilecek şeyleri çok çabuk öğrenmemizi sağladı...” (KEMAL GÖKHAN GÜRSES)

“Oğuz abinin benim ve tüm karikatürcülerin üzerinde babalarımızdan çok emeği vardır. O bize fantezi bir hayat bağışladı. Biz karikatürcü olmadan önce okulda, sokakta, mahallede, evde habire ‘sus’ diye kafasına vurulan haylaz ve belki de hiperaktif çocuklardık. Oğuz abi ve Gırgır olmasaydı, akabileceğimiz bir mecra açılmamış olsaydı kendimizi ordan oraya duvardan duvara vurup ya psikopat ya da psikopat olurduk...” (METİN ÜSTÜNDAĞ)

“... 30 yıla yakın süren bir mesaimiz. Ustamız, babamız, ağabeyimiz, her şeyi diyebiliyorum onun için. Karikatürü bize öğreten insandı. O olmasaydı bizde olmazdık herhalde diye düşünüyorum. Usta çırak ilişkisi var ya halen süren bir şeydi. Arada bir görüşüyor, konuşuyorduk kendisiyle. ...80’li yıllarda Gırgır’ın çok sattığı dönemlere çocuklara ne olmak istersin diye sordukları zaman çocuklar; asker, pilot, mühendis şu bu derlerdi. Bunun başına karikatüristliği getirdi aslında. O yıllarda herkes karikatürcü olacağım diye bir şey söylüyordu.” (LATİF DEMİRCİ)

“Güreşte bir deyim vardır. Ustalar üç oyun bilir ama çıraklarına ikisini öğretir, birini kendisine saklarmış. Oğuz Aral bize üçünü de öğretti. Hayatta öncü olmak çok önemlidir ve o büyük bir öncüydü. Bilgisini hiç esirgemedi, bizlerle paylaştı. Genç beyinlere çok önem verdi. Bütün bunların ötesinde, adam gibi bir adamdı...”
(SERHAT GÜRPINAR)

“Karikatür ve mizah yayıncılığını derinden etkilemiş, karikatürümüze enerji taşımış bir kişilikti. Üzüldüğüm şey, birbirimize verdiğimiz karşılıklı saz çalma sözümüz artık gerçekleşmeyecek. Yalnızca bir karikatürcü değil, aynı zamanda tiyatroyla, yazıyla, pandomimle, müzikle, grafik ve afişle yakın ilişkiler sürdüren bir sanatçıydı.”
(SEMİH POROY)

“Despot, huysuz, zalim, diktatör bile diyorlar şimdilerde. Oysa sen tanıdığım en kibar insanlardan biriydin. Her şeyi bilmenden, bildiğin her şeyi vermenden ve bizi adam yerine koymandandı sana saygımız, sevgimizdendi korkudan değil.... Bize öğrettiklerinle, kafamıza kazıdıklarınla, iyinin, doğrunun, haksızlığa uğrayanın yanında, aklın yolunda, hırsızın, namussuzun karşısında güzeli bulana kadar devam usta. Çünkü bizi izlediğini biliyoruz. Güle güle usta...” (BİROL BAYRAM)




Oğuz Aral'ın efsane dergisi Gırgır'a çizdiği kapaklardan biri...