31 Ağustos 2007 Cuma

MUSA GÜMÜŞ'E ÇİN'DEN
BİR ÖDÜL DAHA!


Uluslararası Çin Olimpik Karikatür Yarışması aylık periyodlar halinde yapılıyor, Temmuz 2007 yarışması sonuçlarında MUSA GÜMÜŞ arkadaşımız Serbest bölümde ödül kazandı. Kendisini kutluyor, sizi karikatürüyle başbaşa bırakıyoruz...



CİHAN DEMİRCİ ÇİZİYOR
MUSA KART ÇİZİYOR




Musa Kart'ın 31 Ağustos Cuma günü Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...







ERCAN AKYOL ÇİZİYOR


Ercan Akyol'un 31 Ağustos Cuma günü Milliyet'te çizdiği karikatür...

30 Ağustos 2007 Perşembe


LARS VİLKS ADLI İSVEÇLİ
KARİKATÜRCÜNÜN
PROVAKASYONU SÜRÜYOR...
MİZAHHABER'in düzenli takipçileri anımsarlar. İsveçli karikatürcü Lars Vilks'in bir sergiye koymaya çalıştığı, tamamen provakasyon amacıyla çizilmiş karikatürün İsveç'te yarattığı krizden 10 Ağustos Cuma günü haberdar etmiştik sizleri... Bizim basında çok az yerde yer almış bir haberdi bu... Ancak "Köpek" olarak çizdiği Hz.Muhammed karikatürü daha önce "Sanatta Köpek" adlı sergiye alınmayan Lars Vilks yememiş-içmemiş bu karikatürü bu kez "Nerikes Allehanda" isimli bir İsveç gazetesinde yayınlatmış...
Lars Vilks'in bırakın dünyada yeni bir kavga çıkarmasını, üstelik çizgi olarak da son derece kötü karikatürlerini baş sayfadan yayımlayan gazetenin genel yayın yönetmeni kaleme aldığı makalede de "Müslümanlar dinle ilgili hiçbir konuyu alttan almıyor. Onların tepkilerinden endişe edilerek sergilenecek eserlere, basılacak haberlere karar veriliyor. Bu büyük hata" demiş... Bunu zaten biliyoruz. Yeni bir söz değil. Zaten bu sözleri kanıtlamak isteyen İran, pazartesi günü İsveç Büyükelçiliği'ne çok sert sözlü bir protesto iletmiş. Sorarlar adama, peki karşınızda bu kadar hoşgörüsüz bir toplum varken, bu tür çizimlerle siz ne yapmak istiyorsunuz, kavga çıkarmaktan öte, resmin bile günah sayılmış olduğu bir dinde...
İsveç'in Tahran Büyükelçisi Gunilla Von Bahl'ı Dışişleri Bakanlığı'na çağıran yetkililer "Basındaki ifade özgürlüğü başka dinlere hakareti izin vermemelidir" diye konuşmuş. MİZAHHABER olarak 10 Ağustos Cuma günkü yazımızda da yazmıştık... Daha önce ucundan dönülen bir krizin, İsveç gazetesinin bu anlamsız karikatürleri yayımlamasıyla tekrar gündeme gelmesi, düşünce özgürlüğünden çok, dinler arasında kavga kopartma özlemi olarak görüyoruz ve kınıyoruz...
Merak edenler için bu karikatürden çok taslak ya da eskiz diyebileceğimiz, her açıdan "kötü" karikatürün yer aldığı Lars Vilks sitesinin adresi şöyle: http://www.vilks.net/
SEFER SELVİ ÇİZİYOR



Sefer Selvi'nin 30 Ağustos Perşembe günü Evrensel gazetesinde çizdiği karikatür...
----------------------------------------------------------------------------

YENİ MİZAH DERGİSİ
"UYKUSUZ" 5 EYLÜL'DE ÇIKIYOR!

Penguen'den ayrılan bir kaç çizerin öncülüğünde hazırlanan yeni mizah dergisi "UYKUSUZ"un ilk sayısı 5 Eylül 2007 Çarşamba günü çıkıyor... Varolan dergilerin birebir kopyasıysa eğer bu yeni dergi, sadece çizerlerin birarada olmayıp dergilere dağıtılmasıysa gene bu yaşanan, daha önce gördüğümüz bir film aynen devam ediyorsa eğer, "yeni" birşeyler bekleyen has mizah okurları için, o zaman uykusuz kalmaya değer mi, bakalım bekleyip hep birlikte göreceğiz...

MEDYAKUP

YAZIYOR:

"AKP

GAZ-ETECİLERİ!"

Hangi kanalı açsanız onlar... Her an yerde hazır ve nazır gaz-eteciler... AKP iktidarının doğal "GAZ" vericileri... Adamlar sanki doğal-gaz yatağı gibi... Her an, her yerde, AKP gazı vermeye devam ediyorlar...Kim bunlar...Bunların başı "KORU"bey tabii ki... Ben ona "KORU BEYİ" diyorum... Yani: FEHMİ KORU!.. Kendisi gazeteciden çok AKP'nin "koruma görevlisi" gibi... Bazen Başbakan'ın koruma görevlileri arasında gözüm onu da arıyor, siyah gözlükler takmış, o bıyıksız ama baymış haliyle gene bize bakıyor... Bir diğer isim: MUSTAFA KARAVELİOĞLU... O da yılların gaz-etecisi Fehmi ağabeyini hiç aratmıyor... Bir bakıyorsunuz NTV'de, bir bakıyorsunuz CNN-TÜRK'te, bir bakıyorsunuz KANAL-D'de, bir bakıyorsunuz 24'te, bir bakıyorsunuz SKY-TÜRK'te... Bu adamlar günde en az 10 kez filan kanallarda yorum yapmadan günü tamamlamıyorlar... İçlerine işlemiş... Bunların gazeteci olmayanlarından Türkiye'de milyonlarca bulabilirsiniz. Gidin bir mahalle kahvesine... Her kahvede konuşma ishaline yakalanmış bir kaç insan göreceksiniz...

ÇANKAYA'DA MANGAL YAP!

Malum Çankaya'da yeni bir dönem başladı... Artık Çankaya'dan saygınlık, ciddiyet filan beklemeyin... İktidara yakın bir gaz-eteciyseniz tak kapı Çankaya yapabilirsiniz artık... Bakın daha ilk günden, Çankaya'nın zavallı manzarası belli oldu. Elini-kolunu sallayan, AKP gaz-etecileri Gül'ün davetine tak kapı gittiler... İşte "KORU BEYİ" Fehmi Koru kendi ağzıyla itiraf ediyor ve bakın ne diyor: "Bir grup meslektaş Köşk'ün kapısında bekliyorduk. İçeride kutlama yapılacağını duyunca, biz de katılabilir miyiz, diye haber gönderdik. Katılabilirsiniz denince de katıldık." İşte böyleeeee... Bundan böyle, canın istediği anda Çankaya'da alabilirsin soluğu, yeter ki AKP kadrosundan bir gaz-eteci ol!.. Çankaya'nın "ÇANKAYA 11. NOTERİ" olacağını yazmıştı dün, bir başka AKP gaz-etecisi Cevahir Merkez bey... Ama bence daha çok "ÇANKAYA KIRAATHANESİ"olacak!.. Çaylardan AKP şirketinden!.. Eğer siz de yüzde 46.6'dan biriyseniz de, biraz yokuş yürümeyi göze alıp 864 rakımlı tepeye rahatça çıkabilir, Çankaya'da bundan böyle "mangal" bile yapabilirsiniz... Hatta piknik için de ideal Çankaya... Mangal için, al etini, domatesini, patlıcanını, vur kendini Çankaya tepesine!.. Çocuğun topunu da unutma ha!..

İLHAN BEY'İN CİCİ MHP'Sİ!

İlhan Selçuk... O ki Cumhuriyet gazetesinin başı, her şeyi... Yılların köşe yazarı... 22 Temmuz seçimleri öncesinde MHP konusunda öylesine önemli yanlışlar yaptı ve öylesine yanlış yazılar yazdı ki, şimdi bakıyoruz Gül'ü Çankaya'ya taşıdı diye çıkmış MHP'ye kızıyor... "40 yıllık Kani olur mu Yani" derler İlhan bey, aynı görevi çok uzun yıllar yapmaktan belleğiniz mi yok oldu bilemiyoruz ama gerçek MHP budur zaten... Gül değişmedi de, MHP mi değişecekti yani?.. "YA SEV, YA TERK ET" zihniyetine bu denli yaklaşıp, nerdeyse o zihniyetle kolkola girmek zaten bir türlü istenilen gazete olamayan Cumhuriyet'i daha da geri götürmedi mi acaba?.. "Bağımsız" ve "Muhalif" gazeteye bu denli şiddetle ihtiyaç duyulan günlerde İlhan Selçuk'un uzunca bir süre sürdürdüğü bu yanlış strateji Cumhuriyet'in çok daha fazla okura ulaşmasını engellemiştir... Gaz veren gaz-etecilerden olmadığımız için biz dosta da, düşmana da sadece gerçeği söyleriz, dostlar bozulsa da fark etmez, bilirsiniz ki gerçek gazetecilik budur, sen gerisinden FEHMİ KORU BİZİ YARABBİ!..

Bu arada medyanın içindeki az sayıdaki "dürüst" ve "onur sahibi" kalemlerden biri olan Şakir Süter'i çok erken yaşta yitirdik, kendisi dün ebedi yolculuğuna uğurlandı, ruhu şad olsun diyorum...

YAKUP YAZICI

LATİF DEMİRCİ ÇİZİYOR
Latif Demirci'nin 30 Ağustos Perşembe günü Hürriyet'te çizdiği karikatür...


MUSTAFA BİLGİN ÇİZİYOR


Mustafa Bilgin'in 30 Ağustos Perşembe günü Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...

ERCAN AKYOL ÇİZİYOR


Ercan Akyol'un 30 Ağustos Perşembe günü Milliyet'rte çizdiği karikatür...

29 Ağustos 2007 Çarşamba

KAMİL MASARACI’NIN
KÜLTÜRÇİZİK SERGİSİ
NEZİH DANYAL
KARİKATÜR VAKFI
GALERİSİNDE...


Nezih Danyal Karikatür Vakfı Galerisi yeni döneme Kamil Masaracı’nın ‘KÜLTÜRÇİZİK-kültürlü hadiseler’ isimli karikatür sergisiyle giriyor. 1 Eylül Cumartesi günü açılacak sergi günümüz kültürünü yansıtan 60 karikatürden oluşuyor. Masaracı 'kültürçizik' karikatürlerini oniki yıldan bu yana çiziyor ve bu karikatürler ilk kez bir kültür sayfasında sürekli yer alma özelliğini taşıyor. Önümüzdeki günlerde kitaplaşacak olan sergi 20 Eylül’e kadar sürecek ve daha sonra İstanbul’da sergilenecek.

Kamil Masaracı, Nezih Danyal Karikatür Vakfı Galerisi’nde 1 Eylül Cumartesi günü saat 14.00’de yapacağı atölye çalışmasında çocuklarla birlikte karikatür çizecek ve karikatür üzerine söyleşi yapacak, ardından saat 18.00’de düzenlenecek kokteyl ile de karikatür sergisinin açılışı yapılacak. Bu sergiyle başlayacak yeni dönem etkinlikleri sergiler, atölye çalışmaları, film gösterileri ve karikatür kurslarıyla sürecek...






GÜMÜŞLÜK'TE
KARİKATÜR ŞENLİĞİ


Karikatürcüler Derneği İzmir Temsilciliği'nin (Bodrum) Gümüşlük Belediyesi ile birlikte düzenlediği Gümüşlük Karikatür Şenliği 29 Ağustos - 2 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Festivalde 'Karikatürlerle Cumhuriyetin Öyküsü', 'Dilin Kemiği' ve 'Eğitim' başlıklı karikatür sergilerinin yanı sıra; Eray Özbek, Birol Çün, Zeynep Gargı, Murteza Albayrak ve Ayten Köse'nin de kişisel karikatür sergileri izlenebilecek. Karikatürün tarihsel gelişiminin ele alındığı, geçmişte ve günümüzde, ülkemizde ve yurt dışındaki değişik karikatür anlayışlarının örneklerle tanıtıldığı slayt gösterilerinin yanı sıra çizerler karikatür çizimleri gerçekleştirecekler.


YÜZDE 46.6
RUHUNUN YAZARI
CEVAHİR MERKEZ

BİR HAFTA ARADAN
SONRA İŞTE GENE
KARŞINIZDA...



"ONBİRİNCİ DEĞİL O,
2. CUMHURİYETİN
BİRİNCİ CUMHURBAŞKANI!"


Merhaba efenim... Ahanda işte gene burdayım... Geçen hafta yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak isteyince sizlere yazımı ulaştıramadım. Aslında biraz da bunu kasten yaptım efenim... Neden diyin... Neden? Çünkü geçen hafta malumunuz sezon sonuydu yani "BİRİNCİ CUMHURİYET" denen Cumhuriyetin son haftasıydı, kapanış haftasıydı, epeydir tadilat bile yapamayan Birinci Cumhuriyet bitiyordu ben de bunu değerlendirerek kısa bir tatil yapmak, karşınıza yeni bir Cumhuriyet'te çıkmak istedim... Gerçekten de bu tatil merkezime çok iyi geldi... Şöyle bir hafta boyunca Ege, Akdeniz sahillerini dolaşıp o zavallı Birinci Cumhuriyet'in son haftasını gezdim, yüzde 46.6'ya varan indirimlerinden yararlandım!..Sonra da dedim ki: "Biz Birinci Cumhuriyet olarak Atam bundan böyle sürekli İZİNDEYİZ!.." Hah hah haaaa!..

Yaaa işte böyle efenim... Ahanda dün yeniden göreve başladım ve Ankara'nın yolunu tuttum bu tatilin üstüne... Ne de olsa çok tarihi bir gündü 28 Ağustos 2007 Salı... O kadar çok ilk yaşandı ki anlatamam... Bir kere İkinci Cumhuriyetin ilk günüydü 28 Ağustos 2007... Bazıları inatla Sn. Abdullah Gül'ün 11. Cumhurbaşkanı olduğunu yazıyorlar ama bu doğru değil... Sn.Gül, İkinci Cumhuriyetin Birinci Cumhurbaşkanıdır beyler, bunu kafanıza iyi yazın... 11 sayısının başındaki biri atın, birlerden biri fazla... Tam yazımı yazdım... Ahanda epeydir daha keyifle okuduğum düşen tirajına üzüldüğüm için günde 5 tane aldığım Hürriyet'e bir baktım ki, Ertuğrul Özkök beyefendi benimle aynı başlığı bulmuş... Ama bunu şaka olarak yazdığını okuyunca güldüm tabii... Çünkü ben "İkinci Cumhuriyetin Birinci Cumhurbaşkanı" dediğimde şaka filan yapmıyorum. Hayır anlayamadığım şu ki, ciddi bir gazetenin genel yayın yönetmeni Sn.Gül'e "İkinci Cumhuriyet'in Birinci Cumhurbaşkanı" diyor sonra da bunun bir şaka olduğunu yazıyor. Kardeşim orası mizah dergisi mi, gazete mi?. Bak ben bir mizah yayınında yazıyorum ama senden daha ciddiyim yaaaa!.

Neyse efenim, dediğim gibi 28 Ağustos bu ülkenin yeni tarihinin başlangıç günü olarak tarihteki yerini almıştır... Rabbime şükürler olsun ki artık Çankaya'da vetocu biri yok... Asık suratlı biri yok... Her gelen topu içeri alacak bir kalecisi var artık Çankaya'nın... Şutlar kimden gelecek derseniz, tabii ki İETT'nin eski futbolcusu Tayyip bey hazretlerinden... Şimdi sıra Anayasa'yı halletmeye kaldı...Hayırlısıyla o da halloldu mu, bu iş "FISTIK" gibi olmuştur maşallah diyeceğiz...


Heeeey gidi günler heeeey efenim... Bir zamanlar Erbakan Hoca "Kadayıfın altı kızarıyor" demişti ama sonra Kadayıfı yaktı gitti!.. Ne de olsa beceriksiz biriydi. Oysa onun yetiştirdikleri hiçte öyle çıkmadılar. Epeyce aylar alsa da, Kadayıfı Çankaya'nın 864 rakımlı tepesine kadar çıkardılar...

Bundan sonra bizi çok renkli günler bekliyor efenim... Ahanda bir kere dükkanı kapamak zorunda kalmış, üstelik 12 Eylül'deki gibi halkın desteği arkasında olmayan askerimiz var. Bir kere dükkanı açmaya kalksalar, taş gibi global bir dünya var yanımızda. O dünya ne diyecek: "Hişşşşt generalim dükkanlar açık kalmıııış!" O yüzden dükkan bundan sonra hep kapalıdır. O dükkandan alışveriş etmek isteyenler bence BİM mağazalarına gitsinler... Artık her yerde "Helal Gıda" satan büyük hipermarketler var artık, bırakın o eski dükkanları efenim...


CAMİDE DÜĞÜN

Bundan sonra "Helali hoş olsun" günler bizi bekliyor... O yüzden bazıları Birinci Cumhuriyet'le hala helalleşmedilerse geç kaldılar... Birincisi sizlere ömür... Bakın geçen gün beni çok mutlu eden bir düğün haberi izledim televizyonda... Tatildeydim o sırada... Şu tesettürlü tatil köylerinden birinde, merkeze oturmuş müminlerle havuz duamızı etmiş televizyon izliyoruz. Br de baktım Bebek Camiinin imamı oğluna Bebek Camiinde düğün yapmış... O anda çevremdekilere "İşte" dedim, "Beyler, bakın işte İkinci Cumhuriyet bangır bangır geliyor kardeşim!.."

İmam kardeşimizi canı gönülden kutluyorum... Etli pilavın içinden kız tarafına takılan birşeyler çıkmış mıdır acaba merak ettim vallahi... Tebrik ediyorum... Camiide düğün pek yerinde, pek güzel bir şey... Yakında her şeyi camide yapmaya başlarsak daha da güzel olmaz mı?.. Elin Hristiyanı yıllardır Kilisede düğün yapıyor da biz bişey diyor muyuz kardeşim?.. Üstelik düğünün yapıldığı camii Bebek gibi bir semtte, bu da çok güzel düşünülmüş... Bu işlere daha "bebek"ken başlayacaksın... Ahanda bu yeni dönemin ilk önemli hareketidir, bunun arkası gelecek, göreceğiz... Hem sen bugün düğünü camide yaparsan, yarın istemediğin bir bebek yaptığında, bu bebeği camii avlusuna daha bir huşu içinde bırakabilirsin, di mi ama, bak bunu düşünen de yok... Bebeği cami avlusuna bırakırken kulağına dersin ki: "Bak yavrucum işte ahanda biz bu avluda evlenmiştik, o yüzden burası senin yerin sayılır, yabancılık çekmezsin..." Nasıl fikir ama?:.


"ÇANKAYA 11. NOTERİ"

Çankaya tepesi bundan sonra huzur içinde olacak... Bakın şu anda yurtta yağmur yağıyor... "Yağmur yağıyor, seller akıyor, Hayrünnisa hanım Çankaya'dan bakıyor" demek geliyor coşkuyla içimden... Yok vetoymuş, yok geri yollamış gibi şeyler görmeyeceğiz... Tayyip bey, takacak Gül beyi koluna her yerde birlikte olacaklar artık... Ben nacizane olarak diyorum ki "Çankaya 11. Noteri" diye kapıya bir yazı yazılsa da, şu geride kalan az sayıdaki laikler de hepten çatlasa!.. Noter olmak kötü bişey mi kardeşim?.. Sonunda ter var bu işin, alın teri...

Efenim bir de şu Hayrünnisa hanımın başının bağlanma şekli ne kadar dert oldu medyaya... Yok Sophia Loren başıymış, yok Atıl Kurt'muş... Baktım bir densiz mizah dergisi, ismi lazım değil, Hayrünnsa hanıma "Tavşan Kız" şeklinde bir türban bağlaması önermiş... Bakın şimdi yazımın en önemli lafını ediyorum... Bunu bi yere yazın... Kesin, saklayın... Valla müthiş bir laf buldum... Bold yazıyla diyorum ki: Kardeşim Çankaya'nın başı bir kere bağlandı siz daha neyi tartışıyorsunuz yaaa!..

Hah hah haaa!.. Nasıl laf ama efenim... Ahanda ne de olsa artık Çankaya'da GÜL'EN bir devir başladı....Öylesine GÜL'EN bir devir ki bu ucu Amerika'ya, Fettullah GÜLEN' dek gidiyor... Bundan böyle hep GÜL'eceğiz... Somurtana helal gıda yok valla!.. Bazıları bu duruma ayak uyduramayıp hala buralarda "Gül'e Gül'e Türkiye" diye çizedursunlar, giden aslında onlar... Onlara "yürrrüüüü anca gidersin" demek gerekiyor ama bu bana düşmez, bu iş için Başbakanımız yetkili bayiidir biliyorsunuz...

Efenim, biraz da tatilimden bahsedeyim... Dediğim gibi yıllık iznimin bir bölümünü , birinci cumhuriyetin son haftasına getirdiğim için, fıstık gibi bir tatil oldu valla... Önce Ege'de bazılarının "Tesettürlü Tatil Köyü" dediği o tatil köylerinden birine gittim. Sonra da Akdeniz'de bir başkasına... Aman efenim... O ne huşu, o ne huma kuşu... Etrafı sarmış haşemaların çıkardığı o vıcık vıcık sesin romantizmi ne müthişti anlatamam... Üzerine haşeması yapışan hatun kişiler siz siz olun sakın mayo giymeyin, zira böylesi daha güzel... Sonra her havuz öncesi edilen "havuz duası" müthiş bir şey... Sabahları açık büfedeki yiyeceklerin hepsinin "okunmuş" olması da ne müthiş bir uygulamaydı yarabbi... Denize girerken boynunuza asılan içinde çeşitli duaların bulunduğu muska da harika...Mümin denize girip açılıyor, boğulacağı sırada o muskanın içindeki duaları okumaya başlıyor... Müthiş bir hizmet... Sonra tatil köyünün plajında "Cankurtaran" değil de bir imamın olması, denize giren insanın boğulması için ayrı bir atmosfer yaratıyor. Düşünün, imam cami kubbesi gibi yüksek bir yerde oturuyor ve size duasını eksik etmiyor...Hem onun duaları, hem de boynunuzdaki muskaya rağmen eğer boğulursanız, yapacak bişey yok, takdir-i ilahi sonuçta... Tıpkı suların azalması, barajların dolmamasının takdir-ilahiden olması gibi...

Sahi efenim...Ben yeni kabinenin Milli Eğitim bakanına şunu önericem... Bundan böyle okullarda sınıfını başarıyla geçen çocuklarımıza "Takdir" değil "Takdir-i İlahi" belgesi verseniz, ne güzel olur, di mi... İşte Cevahir Merkez farkı budur efenim...

Efenim, ahanda bir yazımızın daha sonua geldik... Dediğim gibi İkinci Cumhuriyet'e 28 Ağustos 2007 itibarıyla girmiş bulunuyoruz... Yıllardır çeşitli sponsorlarla desteklenen bu büyük Ortadoğu projesi sonunda tamamlandı ve nihayete erdi... Mutluyuz, gururluyuz... Onlar erdi Çankaya'ya, biz çıkalım o halde Sophia Loren'leeee... Haftaya Çarşamba'ya dek kalın Çankaya'nızlaaaa!.








MUSA KART ÇİZİYOR
Musa Kart'ın 29 Ağustos Çarşamba günü Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...
ZAFER TEMOÇİN ÇİZİYOR


Zafer Temoçin'in 29 Ağustos Çarşamba günü Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...


ÇANKAYA BOY AYNASI!
- Aynaaaa aynaaaa söyle benden daha takiyeci bir kedi var mı bu dünyadaaaa?..
LATİF DEMİRCİ ÇİZİYOR
Latif Demirci'nin 29 Ağustos Çarşamba günü Hürriyet'te yayınlanan karikatürü...

ERCAN AKYOL ÇİZİYOR




Ercan Akyol'un 29 Ağustos Çarşamba günü Milliyet'te çizdiği karikatür...

28 Ağustos 2007 Salı

BU ENSE BİZE NE GÖSTERİYOR?


- AKP patentli yeni Anayasayı hazırlayan Prof. Bozburun, yeni Anayasa'da "Atatürk İlke ve İnkılapları'nın enseden nasıl alınacağını bize gösteriyor!..
CİHAN DEMİRCİ ÇİZİYOR
MİZAHHABER'İN NOTU: "GÜLÜNAYDIN TÜRKİYE" nihayet Gül'üne erdin ve Cumhurbaşkanını seçtin!.. Cumhur, sonunda başkanını buldu!. Uzlaşamadan, sadece iktidar partisinin oylarıyla seçilen, geçmişi şaibe dolu, tarafsız olması mucizeden de öte, biz mizahçılara her an malzeme üretmeye hazır bir Cumhurbaşkanı... 90'lı yıllarda "Bu Cumhuriyetin sonu geldi" diyen bir insan artık Çankaya'nın başındadır. Sahi, bu dediklerine aynen katılıyoruz... Böylesi bir ülke ve böylesi bir çoğunluk zihniyetinde bundan sonrası da, bundan öncesinde olduğu gibi "Allaha" kalmıştır... Biz yazıp-çizmeye inatla devam edeceğiz... O halde GÜL'E GÜL'E TÜRKİYE!..


SEVDAKAR ÇELİK'İN ÇİZGİSİYLE
NAZIM HİKMET



Geçtiğimiz günlerde hem "Mizah ve Şiir" hem de "Lahmacun Mizah Öykü" adlı 2 ayrı blogu internette yayına sokan Sevdakar Çelik'ten bizi mutlu eden bir mail aldık. Onun "Bin Selam Olsun" sözlerine biz de başka binleri ekliyoruz... Bu bloglardan Lahmacun Öykü'nün adresini size geçende iletirken sanırız bir yanlışlık olmuş, mizah öykülerine yer veren bu blogun adresi şöyle: http://lahmacunmizah.blogspot.com


LATİF DEMİRCİ ÇİZİYOR

Latif Demirci'nin 28 Ağustos Salı günü
Hürriyet'te yayınlanan karikatürü...
-----------------------------------------------------------------------
VAHİT AKÇA ÇİZİYOR


------------------------------------------------------------------------

"Bu ülke de sizinle
birlikte gidiyor,
GÜLE GÜLE CUMHURBAŞKANIM..."

Damdaki Mizahçı yazdı, bugüne dair bir yazı...
Okumak isteyen MİZAHHABER'CİLER için


-------------------------------------------------------------------------

ERCAN AKYOL ÇİZİYOR


Ercan Akyol'un 28 Ağustos Salı günü Milliyet'te yayınlanan karikatürü...







27 Ağustos 2007 Pazartesi

MİZAH DOSTU
BİR GAZETECİYİ,
ŞAKİR SÜTER'İ YİTİRDİK!

2 yıldır kanserle savaşan, son 16 gündür hastanede yatan Akşam gazetesi köşe yazarı, gazeteci Şakir Süter, bu sabaha karşı tedavi gördüğü Acıbadem hastanesinde, henüz 57 yaşında hayata veda etti...

1950 Bergama doğumlu olan Şakir Süter 1995'ten beri Akşam gazetesinde, mizaha da sıkça yer verdiği bir köşede yazıyordu. İşin ilginci gazeteciliğe de, 1970'de, 20 yaşındayken Akşam gazetesinde muhabir olarak başlamıştı Şakir Süter, tabii o Akşam'la bugünkü Akşam sadece bir isim benzerliği taşıyor... Onun yazdığı tarzdaki gazete köşeleri bizim basınımızda uzun bir geleneğe sahiptir. Bugün Milliyet'te Melih Aşık, Cumhuriyet'te de Deniz Som bu tarz köşe yapmayı sürdüren iki isim olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür köşeler okurdan beslenen, okurla yaşayan, okurla soluk alan köşelerdir... Bu tür köşelere epeyce emek vermiş bir mizahçı olarak, benim için ayrı bir hüzün taşıyor Şakir ağabeyin kaybı... Köşesinde fıkralara, mizahi yazılara, okur görüşlerine, okur yazılarına her gün yer veren bu anlamda çalıştığı gazetenin okura açılan sesi olan Şakir Süter bu nitelikleriyle medyada kalan mizah ve mizahçı dostu son bir kaç isimden biriydi... Kaybı bu açıdan da önemli bir acı yaratıyor bizler için... Sevgili Şakir Süter, pek çok kez sesimize ses vermiş, kitaplarımızı tanıtmış, yazılarımızı kullanmış, hakkımızda güzelim yazılar kaleme almış, medyada örneğine pek de rastlanmayan düzeyde duyarlılığa sahip özel bir kalemdi. Sanırız o yüzden erkenden ayrıldı aramızda. Malum, düzgün ve duyarlı adam olmak yaramıyor bu ülkede... Sadece erken gitmenizi sağlıyor ne yazık ki... Bugüne dek yayınlanmış 3 kitabı olan Şakir Süter son olarak "Fıkralar ve Fıkracılar" adıyla bir yeni kitap hazırlıyordu ama kitabının basılmış halini görmek ona kısmet olmadı. Şakir Süter'in cenazesi Çarşamba günü Bağlarbaşı İlahiyat Fakültesi Camiinden kalkacak ve naaşı Çengelköy Mezarlığına defnedilecek... Süter ailesinin acısını paylaşıyor, sevgili Şakir Süter'i düzgün, nitelikli ve mizahsever bir gazeteci olarak UNUTMAYACAĞIZ diyoruz...

MİZAHHABER adına Cihan Demirci


--------------------------------------------------------------------------------


İLK TÜRK KARİKATÜRCÜ
ALİ FUAT BEY
BUNDAN TAM 88 YIL
ÖNCE BUGÜN YİTİRMİŞTİK...

Kendi tarihini pek bilmeyen bir toplumda yaşıyoruz. Hele hele mizah tarihimiz bu anlamda fazlasıyla bilinmez bir haldedir. Hakkında çok fazla bilgi sahibi olamadığımız bir çizer olan ALİ FUAT BEY, bundan tam 88 yıl önce 27 Ağustos 1919'da ölmüştü..

Orhan Koloğlu'nun "Türkiye Karikatür Tarihi" adlı kitabında Ali Fuat Bey'e ayrılan bölümden...


Karikatürümüzle ilgili pek çok kaynakta ilk karikatürcümüz olarak Cemil Cem'in adı geçse de, bilgi olarak daha derinlere indiğiniz de karşınıza ALİ FUAT BEY çıkar... (Ali Fuad Bey)  Cemil Cem, Türk karikatürünün kurucu çizeri sayılabilir ama ilk çizeri değildir. Ondan önce çizen ama belki de çok uzun bir süre karikatürcülük yapmadığından arada kaynayıp gitmiş bir isim Ali Fuat Bey... 

Orhan Koloğlu'nun 2005 yılında yayınladığı "Türkiye Karikatür Tarihi" adlı kitapta onun 1869'da Basiret adlı gazetede muhabir olarak işe başladığı yazıyor. 1874'te bir dergide "Ressam" olarak karşımıza çıkan Ali Fuat bey'in çizgileri resmin ötesine geçmiş karikatür denemeleridir aslında. Kahkaha ve Çaylak dergisine çizer olarak katkıda bulunan Ali Fuat bey, mizahın Abdülhamid tarafından yasaklandığı yıllarda Avrupa'ya sığınmak zorunda kalmış. 

1908'de 2. Meşrutiyet ilan edilince tekrar dönüp mizah dergisi Karagöz'ü çıkarmış... Sn. Orhan Koloğlu Ali Fuat Bey'in ölümü için 1920'lerde diye yazsa da çeşitli kaynakları tarayarak öğrendiğime göre Ali Fuat Bey; 27 Ağustos 1919'da ölmüş... 

Ali Fuat Bey'in özellikle; "Letaif-i Asar" ve "Çaylak"ta yer alan karikatürlerinin yer aldığı, Turgut Çeviker tarafından yayına hazırlanan "Osmanlı Tokadı" adlı kitap 1986 yılında yayımlanmıştı. O kitapta bile epeyce karambole gitmiş bu öncü çizerimiz hakkında ayrıntılı bir özgeçmiş bulunmamaktadır. 

Hakkında çok az bilgi sahibi olabildiğimiz ilk "Türk" çizer aslında pek de ortalarda olmayan araştırmacılarımız tarafından fena halde araştırılmayı bekliyor, hem de tam 88 yıldır... Sadece o mu, daha kaynayıp gitmiş nice isim aynı durumda değil mi?. . 

YAZI: CİHAN DEMİRCİ

OĞUZ GÜREL ÇİZİYOR


Oğuz Gürel'in karikatürüne bakınca FEHMİ KORU için bişeyler yazma gereği duyduk... Ne de olsa bu ülke onun gibileri hep KORU'du, yaşattı, büyüttü... "Boru mu bu be" diyenlere, bu zat gevrek gülüşlerle hep "Hayır Koru bu" dedi... O yüzden hep korundu, kollandı... O aslında her helal taşın altındaki adam... Yılların komplo ve senaryo yazarı... Şimdilerde en "Altın" dönemini yaşıyor... Aldığı altınlar boynuna sığmıyor!.. Her an her kanalda karşınıza çıkabilecek bir tehlike o!.. Hangi kanalda, hangi programı yapacağını şaşırmış bir halde... Bu denli koşuşturmaca içinde nasıl olduysa fırsat bulup "İslami" ölçülerdeki o ince telli bıyığını kesmiş... Yıllardır "TAKMA İSİMLE"de yazagelen bu zatın bizce BIYIĞI DA TAKMAYDI zaten!.. İslamcı medyada "Fehmi'ye bak, Abdullah'ın yarınını gör" derler... 28 Ağustos Salı günü sonrasında hep birlikte göreceğiz Çankaya'mızı!!!!..


METİN AKBULUT
YAZIYOR...


HELAL GIDAYA UYGUN
İNEK ARANIYOR!


İmam nikahlı Müslüman inek anne ve mümin boğa babadan Şaban ayında dünyaya gelen, Arapça ve Farsça’yı ailece ve/veya sülalece bilen, helal süt emmiş, göz zinası dahil hiçbir zina türüne adı karışmamış, ağzıyla kuş(ebabil) tutabilme deneyimine sahip, üç kuşak anti laik ailede dünyaya gelen, askerliğini mücahit olarak yapmış, en az bir kez hac, bir kez de umre görevini yerine getirmiş, alkolle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmamış, otların en yeşiliyle, zemzem suyu ve aşureden başka hiçbir şeyi ağzına koymayan, domuz kelimesini yalnızca gayri Müslimler ve kafirler için kullanan, din uğruna canını seve seve besmeleli olarak kasaba vererek, müminlerin protein kazanmasına katkıda bulunan, laiklerin, midesine oturup, sindirim zorluğu yaratan, hatta cehennemde bile laiklerin iki yakasına yapışarak, hakkını helal etmeyecek olan, zikir ve Hu çekmekte deneyimli, namazında niyazında, besmelesiz ağzından bir lokma ot geçmemiş, nur yüzlü, türban zulmüne karşı tavır alabilen, yeşil sermayeden başka kimsenin parasını yememiş, Hollanda’da dejenere olmuş hemcinsleriyle hiçbir bağı bulunmayan, ABD ve BOP’la uyumlu hastalıklara karşı muskalı inek aranmaktadır...


GELİN "HELAL SERMAYE" Yİ TANIYALIM...

"HELAL SERMAYE" Taşrada doğmuş, eğitim görmemiş, muhafazakar paralı aileden gelen, ben halkın içinden geldim ayaklarında yaşayan dini bütün iş adamları tarafından laik cumhuriyetin yıkılması amacıyla yeşil sermaye adı altında, tarikat destekli olarak, faiz haramdır ideolojisiyle kurulan, İslam krallıkları tarafından kadınların türban takmaları karşılığında desteklenen, daha sonra ABD’nin demokratik katkılarıyla faizsiz kazanç adı altında liberal ekonomiyi destekler hale gelen, Amerikalı’dan çok Amerikan’cı, rüzgarın estiği yöne göre fikirleri değişen züppe, alkolik, dönek solcular tarafından nedense desteklenen, biraz zor da olsa ılımlı islamı, Bop’u benimseyen, alkol kullanmayan, islamcı-amerikancı, anti laik, liberal gençler yetiştirip, bürokrasinin önemli yerlerini ele geçirmek amacıyla kurulmuş bir cemaattir...

Metin Akbulut

26 Ağustos 2007 Pazar

SEFER SELVİ ÇİZİYOR
Sefer Selvi'nin 26 Ağustos Pazar günü Evrensel'de yayınlanan karikatürü...
-----------------------------------------------------------------

MİZAHHABER'DEN
GÜNÜN SORUSU


"Ya Sev Ya Terk Et" gibi sloganları pek seven bir zihniyet, meclise girerek Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasını 28 Ağustos Salı günü sağlamak üzere. Eh Başbakan RTE de, "Ülkeden çekip gidin" diyerek, Gül'ün Cumhurbaşkanlığını sağlayan bu zihniyete bir şekilde teşekkür etmiş olmuyor mu?.. Ne dersiniz?.. (C.D.)



-----------------------------------------------------------------------


MUSA KART ÇİZİYOR


AKP'NİN GÜNDEMİNDE HELAL ÜRÜN SERTİFİKASI VAR


Musa Kart'ın 26 Ağustos Pazar günü Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...

OĞUZ GÜREL ÇİZİYOR

ERCAN AKYOL ÇİZİYOR




Ercan Akyol'un 26 Ağustos Pazar günü
Cumhuriyet'te çıkan karikatürü...



MUSTAFA BİLGİN ÇİZİYOR

Mustafa Bilgin'in 26 Ağustos Pazar günü Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...



RAŞİT YAKALI ÇİZİYOR





25 Ağustos 2007 Cumartesi


TÜRK KARİKATÜRÜNÜN
SESSİZ USTASI:
BÜLENT DÜZGİT


Cihan Demirci, MİZAHHABER için Türk Karikatürünün en sessiz, en mütevazı, en bilinmeyen, en sakin ustası Bülent Düzgit'le ilgili bir araştırma yaptı ve yazı hazırladı. Bugün sizlere o araştırmayı ve yazıyı sunuyoruz...


Hürriyet'ten bir "Bülent Çiziyor"...


Son günlerde HÜRRİYET gazetesinde büyük fırtınalar yaşanıyor malumunuz... Gazetenin 22 yıllık köşe yazarı Emin Çölaşan'ın faşizan bir iktidar baskısıyla gazeteden atılmasından sonra Hürriyet 75 binleri bile bulan bir tiraj düşüşü yaşadı. Ancak tepetaklak giden "Büyük Gazete" Hürriyet'i gene Başbakan kurtardı diyebiliriz. Zira tam da o düşüş günlerinde Başbakan RTE'nin gazetenin topun ağzındaki diğer "muhalif" kalemi Bekir Coşkun'u ülkeden kovmaya kalkması ve Hürriyet'in de bundan yararlanarak Bekir Coşkun'un arkasında durur gibi birinci sayfadan, manşetten haberler yapması, düşen tirajı biraz olsun geri getirdi... Sanki Başbakan RTE, Aydın Doğan'ın kendisine sunduğu "Çölaşan" armağanına karşı bir jest yaparak bu sözleri söylemiş ve Hürriyet'te bu sözlerin gazıyla düşen itibarını onarmaya çalışmıştı. İşte tüm bu fırtınanın, gürültü-patırtının dışında, uzun yıllardır sessiz-sedasız işini yapan biri var bu gazetede. Pek çok Hürriyet okurunun hala soyadını bile bilmediği bir çizer bu... Gazetenin orta sayfasının sağ tarafında kim yazarsa o da o köşenin üstünde karikatürünü çiziyor sessiz-sedasız. Ama öylesine sessiz-sedasız ki, kendisiyle konuşmaya kalksanız gene ağzından pek bir şey çıkmayacağı çok açık. Çünkü ben bunu yıllar önce bir kaç kere denemiştim. Karikatürcü adam bu kadar da sessiz olur mu diye insanı şaşırtan bu çizer aslında bir büyük karikatür ustası... Yıllardır çalıştığı gazete, belki de onun bu aşırı mütevazı ve aşırı sessiz halinden etkilenip, onu daha fazla es geçse de, onu bilenler biliyor, sanırız bu da ona yetiyor... Bu isim: BÜLENT DÜZGİT...


Bülent Düzgit yıllarca Çarşaf dergisinin en güzel kapaklarını çizdi...

"BÜLENT ÇİZİYOR" AMA KİMSE BİLMİYOR!

İzleyenlerin iyi bildiği gibi size MİZAHHABER'de günlük gazetelerimizde karikatür çizen arkadaşlarımızın karikatürlerinden örnekler sunuyoruz her gün...İlk günden beri aslında Bülent Düzgit'ten de örnekler sunmak istiyor ama yapamıyoruz. Buna daha önce de bir küçük yazıda değinmiş, hatta bu yazıyı okuyan sevgili Raşit Yakalı ağabeyimiz bize Bodrum'dan ulaşmıştı. Neden kullanamadığımıza gelince, örneğin birinci sayfa çizeri Latif Demirci'nin karikatürünü internet ortamında kullanılacak bir taramayla sayfasına koyan Hürriyet, aynı şeyi Bülent Düzgit için yapmıyor. Bülent Düzgit gibi bir çizgi devinin karikatürleri o kadar düşük çözünürlükle taranmış konuyor ki, kullanmamak ona saygı göstermek demek. Çünkü 20 kb. gibi bir güçle konmuş karikatürlerdeki çizgiler öylesine ölmüş ve öylesine titrek ve öylesine değerinden uzak ki... Size titrek olmayan bir örnek karikatürü güçlükle bulabildik ve en üstte kullandık. Bu da büyüklüğü gazete reklamlarında kalmış Hürriyet'in ayıbı. Ama biraz da bu işlerden çok uzakta kalıp, sadece çizerek yaşayan bir çizgi devinin o aşırı sessiz halinin sonuçları belki de...

Bülent Düzgit çizgisiyle bir Demirel-Özal kapağı daha...


ÇARŞAF YILLARI...

Hayatımda ilk karikatür götürdüğüm dergi Çarşaf dergisi olmuştu. Tarih: 31 Aralık 1977 idi. O gün dergiye giderken tanışmak için aklıma koyduğum çizerlerin arasında yer alıyordu Bülent Düzgit. İlk hafta karikatürlerime bakan Mahmut Karatoprak usta olmuştu ama 1978'in Ocak ayında dileğime erip, Bülent ağabeye de karikatürlerimi gösterebilmiştim. Öylesine sessiz, öylesine mahçup bir insandı ki, zaten benim de o dönemler aşırı utangaç halim nedeniyle bir süre sadece karikatürlere bakakalmıştık anımsadığım kadarıyla... Ağzından pek laf çıktığını gene anımsamıyorum, daha sonraları da pek anımsamayacağım gibi... Sonraları Çarşaf'a her gittiğimde gözlerim onun masasına takılıyor, çaktırmadan masasının yanına yaklaşıp, onu bir kuyumcu titizliğiyle çalışırken, özellikle de karikatürleri ekolin denen o harika boyayla renklendirirken izliyordum. Ekolin'i kullanmayı, bu şekilde onu bir ajan gibi izlerken ondan öğrendim diyebilirim. Günümüzde karikatür renklendirmesinde her yanı doğal olarak Photoshop sarmış olsa da, ben hala o güzelim Ekolinlerle karikatür renklendirmeyi seviyorum doğrusu...Her ekolin kapağını açışımda aklıma Bülent Düzgit'li o Çarşaf yılları geliyor nedense...

Bülent Düzgit'ten orjinali Cihan Demirci'de bulunan bir 1 Mayıs kapağı, orjinal renkleri çok daha nefis tabii ki...



HAYATI BİR DERGİ VE BİR GAZETE!.

Bülent Düzgit'in hayatını kısaca yazın derlerse biz sadece iki sözcükle yetinebiliriz aslında. Onlar; ÇARŞAF ve HÜRRİYET sözcükleridir. Çünkü 1947 İstanbul doğumlu olan bu sessiz ustanın hayatının yarısından çoğu bu iki yayın kuruluşunda geçmiştir. Ticaret Lisesini bitirdikten sonra Yüksek Ticaret okurken kanına giren karikatür yüzünden yüksek öğrenimini pek çok karikatürcü gibi yarıda bırakan Bülent Düzgit, önce Pardon mizah dergisinde çalışmış. Sonrasında o dönemlerin müthiş dergisi Hayat'ta hem karikatürcü, hem de illüstratör olarak çıkmış okurların karşısına. Bunun dışında hayatı Çarşaf mizah dergisi ve onun kapanmasının ardından da Hürriyet'te geçmiş bugüne dek... Bülent Düzgit çizgi gücü olarak Türk karikatürünün aslında en kıvrak bileğe sahip çizerlerindendir. Çarşaf'ın renkli bir dergi olması onun renk ustası haline gelmesinde büyük etken olmuştur. Bir dönemler dünyanın en etkili dergisi MAD'in Amerikalı çizerleri, Türk çizerlerinin beslendiği, ilham aldığı çok önemli bir kaynak olmuştu. Herkes o dergiden bir çizerin çizgisini benimsemiş, o çizgiden yola çıkıp, sonuçta bambaşka çizgilere ulaşmıştı. Bülent Düzgit'in etkilendiği isim ise Mort Drucker olmuştu o yıllarda. Ama gerek Çarşaf'ın, gerek Gırgır'ın en önemli çizerleri o yıllarda kendilerine hep bir örnek çizer seçerdi. Bülent Düzgit Çarşaf'ta birbirinden güzel kapakların ve iç sayfa karikatürlerinin yanı sıra çizgi öyküler de çizdi...Onun çizgideki ustalığını da onun ardından gelen başka genç çizerler kendilerine örnek aldılar...


Esprisi Ergin Gülen'e ait, bir Bülent Düzgit kapağı daha...



O ÇALIŞTIĞI GAZETEDEN BİR YAŞ BÜYÜKTÜR!

Kendisi de bir karikatürcü-yayıncı olan Sedat Simavi'nin sahibi ve kurucusu olduğu Hürriyet gazetesi 1948'de çıkmıştır. Yani bugün 59 yaşındadır. Bugün o gazetenin iki karikatürcüsünden biri olan Bülent Düzgit ise gazetesinden fiziksel olarak da daha BÜYÜKTÜR... Çünkü o Hürriyet'ten 1 yıl önce, 1947'de doğmuştur ve bugün tam 60 yaşındadır. Bir zamanlar Çarşaf'ın o altın yıllarında arkadaşlarının "Doktor" lakabıyla çağırdığı Bülent ağabeyle son olarak 2003 yılı Ocak ayında Hürriyet'in verdiği "Mizahımızın Devleri" adlı özel ek nedeniyle Hürriyet'e gittiğimde karşılaşmış, her zaman olduğu gibi beş kelimeyi pek geçmeyen sohbetimizi yapmıştım. Uzun zamandır "Damdaki Mizahçı" adlı kişisel blogumda onunla ilgili bir yazı yazmak istiyordum. Ama bu küçük araştırmayı ve yazıyı yayınlama önceliği MİZAHHABER'e kısmet oldu sonunda... Bir sürü şey araya girince bu yazıda uzadı da uzadı. Ancak ilginç ve acı olan onunla ilgili biraz bilgi edinmek için internette uzun uzun dolandığımda, bugüne dek onun hakkında sadece ve sadece bir tek ismin, "DİKKATE DEĞER" bir yazı yazdığını gördüm, biraz da üzülerek... Ama onun hakkında, bu dikkate değer yazıyı yazan isim öylesine önemli bir isimdi ki, her şeye değerdi bence... Bir zamanlar GIRGIR'ın en güçlü olduğu ve satış rekorları kırdığı dönemde en önemli rakiplerinden biri olan ÇARŞAF'ın hem kapak çizeri, hem de en ağır toplarından biri olan BÜLENT DÜZGİT hakkındaki bu yazıyı sevgili OĞUZ ARAL ustamız yazmıştı... 2002 yılında Hürriyet'in verdiği "HÜRPORTRELER" ekinde onunla o dönemlerde aynı gazetede çalışan Oğuz Aral, Bülent Düzgit'i anlatmıştı... Sizlere o güzelim yazıyı sunmadan önce gene araştırmalarım sırasında karşıma çıkan bir yazıdan bahsedeceğim...

Bakın bugünlere de ne kadar uygun bir Bilent Düzgit kapağı daha...


ATİLA ÖZER'İN SORUSU

Bakın Türk karikatürüne yıllarını vermiş, şimdilerde Eskişehir'de bulunan Karikatür Müzesinin müdürlüğünü de yapan karikatürist Prof. Atila Özer, 21 Haziran 2004 tarihinde, Hürriyet gazetesinin "Okur Temislcisine Mektuplar" bölümüne bir okur olarak mektup yollamış... O mektubunda "Hürriyet Gazetesi’nin karikatürle ilgilenen eski bir okuyucusu olarak bazı sorunları yazmak istedim" diyor ve bir kaç soru soruyor. Bu sorulardan sonuncusu da Bülent Düzgit'le ilgili... Şöyle diyor Atila Özer: " ‘Bülent Çiziyor’ başlıklı karikatürlerde Bülent Bey imza kullanmıyor. Soyadını ben biliyorum ama çoğu kimse bilmez. Acaba kendisi mi böyle istiyor, yoksa gazete yöneticileri mi?.."

2004 yılında gazetenin okur temsilcisi olan Doğan Satmış bu soruya şöyle yanıt vermiş: "Karikatürist Bülent Düzgit, ‘Soyadımı kendi isteğimle kullanmıyorum. Benim imzam Bülent’ dedi..."



Çarşaf'ın 17 Aralık 1980 tarihli bu 6. yaş kapağı da Bülent Düzgit çizgisi taşıyor...




OĞUZ ARAL'IN "BÜLENT DÜZGİT" YAZISI

Şimdi gelelim OĞUZ ARAL ustanın, aslında 1997'de Hürriyet'te yazdığı ama yeni eklemelerle 2002'de Hürriyet'in verdiği "Hürportreler" ekinde yeniden kaleme aldığı BÜLENT DÜZGİT yazısına...


Hem terbiyeli, hem masum hem de karikatürcü!

Sedat Nuri, Cemal Nadir, Sururi gibi eski ustaların günümüzdeki izdüşümü. Hem yeni bir çizgi diline, hem de eski bir İstanbul çelebisinin birikimine sahip olmak zordur. Bülent'in karikatür sanatındaki başarısı işte burada!

Haberi Yalçın Pekşen'in yazısından öğrendim; Allah'ım, Bülent Düzgit açık kalp ameliyatı olmuş. Açık kalp ameliyatı ne demek? İnsanın göğsünü kesip-yarıp kalbini ellerine alıyorlar. Sonra da (ellerine sağlık) yontup-biçip yerine takıyorlar. Halkı haberlendirme iddiasında olan biz gazeteciler, artık aynı gazetede çalışan arkadaşlarımızın hastalık haberlerini bile yine gazetelerden öğrenmeye başladık. Eskiden birimiz nezle olsa, nezlesi gazetenin yarısına geçerdi. Çünkü burun buruna çalışırdık. Ama şimdi Bülent, bu yeni moda lüks otel azmanı Medya Towers dedikleri Hürriyet Gazetesi'nin üçüncü katında çalışıyor, bense beşinci katında... Yani birimiz Madagaskar'da oturuyor, diğerimiz Sicilya'da. Karikatür denen bu yeni dünya sanatında karikatürcü dediğin adam biraz mel'un olmalı. Isırdı mı koparmasa bile, can yakmalı diye bilinir. Hatta punduna getirirse belden aşağı vurmalı ve yan hakeme çaktırmamalı... Ama Bülent Düzgit, sımsıcak çizgisi ve keyifli espri dünyasıyla ‘‘Latifenin latif olduğu’’ bir dünyanın belki de son örneği. Usta deseninden gelen rahat ve sevimli çizgisiyle en sivri eleştiriyi yaparken bile insana olan sevgisini kaybetmeyen son bir örnek! Eleştirdiği kişiyi bile seviyor sanki...

Yani Sedat Nuri, Cemal Nadir, Sururi gibi eski ustalarımızın günümüzdeki izdüşümü. Hem yeni bir çizgi diline, hem de eski bir İstanbul çelebisinin birikimine sahip olmak ah ne zordur bir bilseniz. Bülent'in karikatür sanatındaki başarısı işte burada!

* Bülent Düzgit'in Türk karikatüründeki değeri yeterince vurgulanmadı. İlk nedeni, Bülent'in sessiz sedasız, alçakgönüllü, reklamsız, propagandasız, mahçup kişiliğidir. Ortalıkta asla görünmez. İkincisi de Hürriyet'te çiziyor olmasıdır. Hürriyet, her konuda yenilikçi ve atılımcıdır. Ama karikatür konusunda tutucudur. Bir kedi fotoğrafına çeyrek sayfa ya da koca harflerle dizilmiş bir başlığa yarım sayfa yer ayırabilir. Ama bir karikatürün ölçüsü bir ya da iki kibrit kutusu boyutlarını geçemez. İşte Bülent gibi bir usta yıllardır o boyutlar içinde hapistir.


* Yukarıdaki satırları tam beş yıl önce yazmışım. Üstelik Hürriyet'te de yayımlanmış. Yazdıklarıma bugün yeniden bir göz attım. Gazetede Bülent için değişen hiçbir şey yok. Ama Bülent'te de değişen hiçbir şey yok. O muhteşem deseniyle niçin yarım sayfa panorama karikatürler çizmediğini, güzelim esprilerini halktan niye sakladığını, bunun için gazete içinde savaşım vermesi gerektiğini her zamanki saldırgan gevezeliğimle hababam anlatıp duruyorum. O, duru mavi gözlerini önündeki kaleme dikiyor ve mahcubiyetten yanakları daha da pembeleşiyor. Lafa başladığımdan yarım saat sonra nihayet ağzından bir cümle çıkıyor. ‘‘Haklısınız ama, ben böylesini de seviyorum ağabey.’’Düşünebiliyor musunuz, en az yirmi yıllık dostluğumuz var ve bana hala ‘‘Siz’’ diyor.

* Bülent'in uykusunun en tatlı yerinde açık bıraktığı yatak odasının penceresinden tam tekerlek ve pırıl pırıl bir mehtap yükseldi. Mavi-beyaz ışıltısı, Bülent'in çocuksu ve masum ifadeli yüzüne vurdu. Sonra da Bülent'in köpek dişleri uzadı. Yüzünde ve vücudunda kara kıllar çıkmaya başladı. Mavi gözleri sarıya dönüştü ve aya doğru bir kurt uluması koparıp açık duran pencereden sokağa atladı.

Siz bir insanın hem iyi kalpli, hem terbiyeli, hem masum ve hem de KARİKATÜRCÜ olabileceğine inanıyor musunuz yoksa?

*****


Evet, sevgili Oğuz Aral ustanın Bülent DÜZGİT yazısı böyle bitiyor... Oğuz ağabey aslında Bülent Düzgit'le ilgili her şeyi çok güzel özetliyor... Onun da dediği Bülent Düzgit hem iyi kalpli, hem terbiyeli, hem masum, hem de iyi bir karikatürcü... Gazetesi HÜRRİYET onun değerinin pek farkında olmasa da, her gün Mehmet.Y. Yılmaz'ın köşesinin üstünde "BÜLENT ÇİZİYOR" diyerek çizdiği karikatürleri internet ortamına en düşük çözünürlükle koysa da Bülent Düzgit Türk karikatür tarihine imzasını atmış bulunuyor. Bu yazıyı hazırlarken bir ara Bülent abiye mail yolladım ama yanıt alamadım, sanırım internetle de arası pek yok, telefonla konuşsam mı diye düşündüm ama onu iyi tanıdığım için, pek de bir şey anlatmayacağını bildiğim için, bize çok şeyler anlatarak aramızdan giden büyük usta Oğuz Aral'a, yazarlığıma, belleğime ve mizah arşivime sığındım sonuçta... Bu yazıyı Bodrum'dan dört gözle bekleyen Raşit Yakalı abime de yazıdaki gecikmeden ötürü kusuruma bakma diyorum...

Türk karikatürünün bu mütevazı, bu alçak gönüllü, bu sessiz-sedasız devi BÜLENT DÜZGİT'e ben de buradan sesli mi sesli bir alkış yolluyorum hepiniz adına, 60 yaşındaki bu büyük ustaya daha nice yıllar ve nice karikatürler diliyorum...

Cihan Demirci-MİZAHHABER

25 Ağustos 2007




ZAFER TEMOÇİN ÇİZİYOR
Zafer Temoçin'in 25 Ağustos Cumartesi günü
Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...

ERCAN AKYOL ÇİZİYOR

Ercan Akyol'un 25 Ağustos Cumartesi günü
Milliyet'te çizdiği karikatür...

MUSTAFA BİLGİN ÇİZİYOR

Mustafa Bilgin'in 25 Ağustos Cumartesi günü Cumhuriyet'te çizdiği karikatür...