25 Ağustos 2007 Cumartesi


TÜRK KARİKATÜRÜNÜN
SESSİZ USTASI:
BÜLENT DÜZGİT


Cihan Demirci, MİZAHHABER için Türk Karikatürünün en sessiz, en mütevazı, en bilinmeyen, en sakin ustası Bülent Düzgit'le ilgili bir araştırma yaptı ve yazı hazırladı. Bugün sizlere o araştırmayı ve yazıyı sunuyoruz...


Hürriyet'ten bir "Bülent Çiziyor"...


Son günlerde HÜRRİYET gazetesinde büyük fırtınalar yaşanıyor malumunuz... Gazetenin 22 yıllık köşe yazarı Emin Çölaşan'ın faşizan bir iktidar baskısıyla gazeteden atılmasından sonra Hürriyet 75 binleri bile bulan bir tiraj düşüşü yaşadı. Ancak tepetaklak giden "Büyük Gazete" Hürriyet'i gene Başbakan kurtardı diyebiliriz. Zira tam da o düşüş günlerinde Başbakan RTE'nin gazetenin topun ağzındaki diğer "muhalif" kalemi Bekir Coşkun'u ülkeden kovmaya kalkması ve Hürriyet'in de bundan yararlanarak Bekir Coşkun'un arkasında durur gibi birinci sayfadan, manşetten haberler yapması, düşen tirajı biraz olsun geri getirdi... Sanki Başbakan RTE, Aydın Doğan'ın kendisine sunduğu "Çölaşan" armağanına karşı bir jest yaparak bu sözleri söylemiş ve Hürriyet'te bu sözlerin gazıyla düşen itibarını onarmaya çalışmıştı. İşte tüm bu fırtınanın, gürültü-patırtının dışında, uzun yıllardır sessiz-sedasız işini yapan biri var bu gazetede. Pek çok Hürriyet okurunun hala soyadını bile bilmediği bir çizer bu... Gazetenin orta sayfasının sağ tarafında kim yazarsa o da o köşenin üstünde karikatürünü çiziyor sessiz-sedasız. Ama öylesine sessiz-sedasız ki, kendisiyle konuşmaya kalksanız gene ağzından pek bir şey çıkmayacağı çok açık. Çünkü ben bunu yıllar önce bir kaç kere denemiştim. Karikatürcü adam bu kadar da sessiz olur mu diye insanı şaşırtan bu çizer aslında bir büyük karikatür ustası... Yıllardır çalıştığı gazete, belki de onun bu aşırı mütevazı ve aşırı sessiz halinden etkilenip, onu daha fazla es geçse de, onu bilenler biliyor, sanırız bu da ona yetiyor... Bu isim: BÜLENT DÜZGİT...


Bülent Düzgit yıllarca Çarşaf dergisinin en güzel kapaklarını çizdi...

"BÜLENT ÇİZİYOR" AMA KİMSE BİLMİYOR!

İzleyenlerin iyi bildiği gibi size MİZAHHABER'de günlük gazetelerimizde karikatür çizen arkadaşlarımızın karikatürlerinden örnekler sunuyoruz her gün...İlk günden beri aslında Bülent Düzgit'ten de örnekler sunmak istiyor ama yapamıyoruz. Buna daha önce de bir küçük yazıda değinmiş, hatta bu yazıyı okuyan sevgili Raşit Yakalı ağabeyimiz bize Bodrum'dan ulaşmıştı. Neden kullanamadığımıza gelince, örneğin birinci sayfa çizeri Latif Demirci'nin karikatürünü internet ortamında kullanılacak bir taramayla sayfasına koyan Hürriyet, aynı şeyi Bülent Düzgit için yapmıyor. Bülent Düzgit gibi bir çizgi devinin karikatürleri o kadar düşük çözünürlükle taranmış konuyor ki, kullanmamak ona saygı göstermek demek. Çünkü 20 kb. gibi bir güçle konmuş karikatürlerdeki çizgiler öylesine ölmüş ve öylesine titrek ve öylesine değerinden uzak ki... Size titrek olmayan bir örnek karikatürü güçlükle bulabildik ve en üstte kullandık. Bu da büyüklüğü gazete reklamlarında kalmış Hürriyet'in ayıbı. Ama biraz da bu işlerden çok uzakta kalıp, sadece çizerek yaşayan bir çizgi devinin o aşırı sessiz halinin sonuçları belki de...

Bülent Düzgit çizgisiyle bir Demirel-Özal kapağı daha...


ÇARŞAF YILLARI...

Hayatımda ilk karikatür götürdüğüm dergi Çarşaf dergisi olmuştu. Tarih: 31 Aralık 1977 idi. O gün dergiye giderken tanışmak için aklıma koyduğum çizerlerin arasında yer alıyordu Bülent Düzgit. İlk hafta karikatürlerime bakan Mahmut Karatoprak usta olmuştu ama 1978'in Ocak ayında dileğime erip, Bülent ağabeye de karikatürlerimi gösterebilmiştim. Öylesine sessiz, öylesine mahçup bir insandı ki, zaten benim de o dönemler aşırı utangaç halim nedeniyle bir süre sadece karikatürlere bakakalmıştık anımsadığım kadarıyla... Ağzından pek laf çıktığını gene anımsamıyorum, daha sonraları da pek anımsamayacağım gibi... Sonraları Çarşaf'a her gittiğimde gözlerim onun masasına takılıyor, çaktırmadan masasının yanına yaklaşıp, onu bir kuyumcu titizliğiyle çalışırken, özellikle de karikatürleri ekolin denen o harika boyayla renklendirirken izliyordum. Ekolin'i kullanmayı, bu şekilde onu bir ajan gibi izlerken ondan öğrendim diyebilirim. Günümüzde karikatür renklendirmesinde her yanı doğal olarak Photoshop sarmış olsa da, ben hala o güzelim Ekolinlerle karikatür renklendirmeyi seviyorum doğrusu...Her ekolin kapağını açışımda aklıma Bülent Düzgit'li o Çarşaf yılları geliyor nedense...

Bülent Düzgit'ten orjinali Cihan Demirci'de bulunan bir 1 Mayıs kapağı, orjinal renkleri çok daha nefis tabii ki...



HAYATI BİR DERGİ VE BİR GAZETE!.

Bülent Düzgit'in hayatını kısaca yazın derlerse biz sadece iki sözcükle yetinebiliriz aslında. Onlar; ÇARŞAF ve HÜRRİYET sözcükleridir. Çünkü 1947 İstanbul doğumlu olan bu sessiz ustanın hayatının yarısından çoğu bu iki yayın kuruluşunda geçmiştir. Ticaret Lisesini bitirdikten sonra Yüksek Ticaret okurken kanına giren karikatür yüzünden yüksek öğrenimini pek çok karikatürcü gibi yarıda bırakan Bülent Düzgit, önce Pardon mizah dergisinde çalışmış. Sonrasında o dönemlerin müthiş dergisi Hayat'ta hem karikatürcü, hem de illüstratör olarak çıkmış okurların karşısına. Bunun dışında hayatı Çarşaf mizah dergisi ve onun kapanmasının ardından da Hürriyet'te geçmiş bugüne dek... Bülent Düzgit çizgi gücü olarak Türk karikatürünün aslında en kıvrak bileğe sahip çizerlerindendir. Çarşaf'ın renkli bir dergi olması onun renk ustası haline gelmesinde büyük etken olmuştur. Bir dönemler dünyanın en etkili dergisi MAD'in Amerikalı çizerleri, Türk çizerlerinin beslendiği, ilham aldığı çok önemli bir kaynak olmuştu. Herkes o dergiden bir çizerin çizgisini benimsemiş, o çizgiden yola çıkıp, sonuçta bambaşka çizgilere ulaşmıştı. Bülent Düzgit'in etkilendiği isim ise Mort Drucker olmuştu o yıllarda. Ama gerek Çarşaf'ın, gerek Gırgır'ın en önemli çizerleri o yıllarda kendilerine hep bir örnek çizer seçerdi. Bülent Düzgit Çarşaf'ta birbirinden güzel kapakların ve iç sayfa karikatürlerinin yanı sıra çizgi öyküler de çizdi...Onun çizgideki ustalığını da onun ardından gelen başka genç çizerler kendilerine örnek aldılar...


Esprisi Ergin Gülen'e ait, bir Bülent Düzgit kapağı daha...



O ÇALIŞTIĞI GAZETEDEN BİR YAŞ BÜYÜKTÜR!

Kendisi de bir karikatürcü-yayıncı olan Sedat Simavi'nin sahibi ve kurucusu olduğu Hürriyet gazetesi 1948'de çıkmıştır. Yani bugün 59 yaşındadır. Bugün o gazetenin iki karikatürcüsünden biri olan Bülent Düzgit ise gazetesinden fiziksel olarak da daha BÜYÜKTÜR... Çünkü o Hürriyet'ten 1 yıl önce, 1947'de doğmuştur ve bugün tam 60 yaşındadır. Bir zamanlar Çarşaf'ın o altın yıllarında arkadaşlarının "Doktor" lakabıyla çağırdığı Bülent ağabeyle son olarak 2003 yılı Ocak ayında Hürriyet'in verdiği "Mizahımızın Devleri" adlı özel ek nedeniyle Hürriyet'e gittiğimde karşılaşmış, her zaman olduğu gibi beş kelimeyi pek geçmeyen sohbetimizi yapmıştım. Uzun zamandır "Damdaki Mizahçı" adlı kişisel blogumda onunla ilgili bir yazı yazmak istiyordum. Ama bu küçük araştırmayı ve yazıyı yayınlama önceliği MİZAHHABER'e kısmet oldu sonunda... Bir sürü şey araya girince bu yazıda uzadı da uzadı. Ancak ilginç ve acı olan onunla ilgili biraz bilgi edinmek için internette uzun uzun dolandığımda, bugüne dek onun hakkında sadece ve sadece bir tek ismin, "DİKKATE DEĞER" bir yazı yazdığını gördüm, biraz da üzülerek... Ama onun hakkında, bu dikkate değer yazıyı yazan isim öylesine önemli bir isimdi ki, her şeye değerdi bence... Bir zamanlar GIRGIR'ın en güçlü olduğu ve satış rekorları kırdığı dönemde en önemli rakiplerinden biri olan ÇARŞAF'ın hem kapak çizeri, hem de en ağır toplarından biri olan BÜLENT DÜZGİT hakkındaki bu yazıyı sevgili OĞUZ ARAL ustamız yazmıştı... 2002 yılında Hürriyet'in verdiği "HÜRPORTRELER" ekinde onunla o dönemlerde aynı gazetede çalışan Oğuz Aral, Bülent Düzgit'i anlatmıştı... Sizlere o güzelim yazıyı sunmadan önce gene araştırmalarım sırasında karşıma çıkan bir yazıdan bahsedeceğim...

Bakın bugünlere de ne kadar uygun bir Bilent Düzgit kapağı daha...


ATİLA ÖZER'İN SORUSU

Bakın Türk karikatürüne yıllarını vermiş, şimdilerde Eskişehir'de bulunan Karikatür Müzesinin müdürlüğünü de yapan karikatürist Prof. Atila Özer, 21 Haziran 2004 tarihinde, Hürriyet gazetesinin "Okur Temislcisine Mektuplar" bölümüne bir okur olarak mektup yollamış... O mektubunda "Hürriyet Gazetesi’nin karikatürle ilgilenen eski bir okuyucusu olarak bazı sorunları yazmak istedim" diyor ve bir kaç soru soruyor. Bu sorulardan sonuncusu da Bülent Düzgit'le ilgili... Şöyle diyor Atila Özer: " ‘Bülent Çiziyor’ başlıklı karikatürlerde Bülent Bey imza kullanmıyor. Soyadını ben biliyorum ama çoğu kimse bilmez. Acaba kendisi mi böyle istiyor, yoksa gazete yöneticileri mi?.."

2004 yılında gazetenin okur temsilcisi olan Doğan Satmış bu soruya şöyle yanıt vermiş: "Karikatürist Bülent Düzgit, ‘Soyadımı kendi isteğimle kullanmıyorum. Benim imzam Bülent’ dedi..."



Çarşaf'ın 17 Aralık 1980 tarihli bu 6. yaş kapağı da Bülent Düzgit çizgisi taşıyor...




OĞUZ ARAL'IN "BÜLENT DÜZGİT" YAZISI

Şimdi gelelim OĞUZ ARAL ustanın, aslında 1997'de Hürriyet'te yazdığı ama yeni eklemelerle 2002'de Hürriyet'in verdiği "Hürportreler" ekinde yeniden kaleme aldığı BÜLENT DÜZGİT yazısına...


Hem terbiyeli, hem masum hem de karikatürcü!

Sedat Nuri, Cemal Nadir, Sururi gibi eski ustaların günümüzdeki izdüşümü. Hem yeni bir çizgi diline, hem de eski bir İstanbul çelebisinin birikimine sahip olmak zordur. Bülent'in karikatür sanatındaki başarısı işte burada!

Haberi Yalçın Pekşen'in yazısından öğrendim; Allah'ım, Bülent Düzgit açık kalp ameliyatı olmuş. Açık kalp ameliyatı ne demek? İnsanın göğsünü kesip-yarıp kalbini ellerine alıyorlar. Sonra da (ellerine sağlık) yontup-biçip yerine takıyorlar. Halkı haberlendirme iddiasında olan biz gazeteciler, artık aynı gazetede çalışan arkadaşlarımızın hastalık haberlerini bile yine gazetelerden öğrenmeye başladık. Eskiden birimiz nezle olsa, nezlesi gazetenin yarısına geçerdi. Çünkü burun buruna çalışırdık. Ama şimdi Bülent, bu yeni moda lüks otel azmanı Medya Towers dedikleri Hürriyet Gazetesi'nin üçüncü katında çalışıyor, bense beşinci katında... Yani birimiz Madagaskar'da oturuyor, diğerimiz Sicilya'da. Karikatür denen bu yeni dünya sanatında karikatürcü dediğin adam biraz mel'un olmalı. Isırdı mı koparmasa bile, can yakmalı diye bilinir. Hatta punduna getirirse belden aşağı vurmalı ve yan hakeme çaktırmamalı... Ama Bülent Düzgit, sımsıcak çizgisi ve keyifli espri dünyasıyla ‘‘Latifenin latif olduğu’’ bir dünyanın belki de son örneği. Usta deseninden gelen rahat ve sevimli çizgisiyle en sivri eleştiriyi yaparken bile insana olan sevgisini kaybetmeyen son bir örnek! Eleştirdiği kişiyi bile seviyor sanki...

Yani Sedat Nuri, Cemal Nadir, Sururi gibi eski ustalarımızın günümüzdeki izdüşümü. Hem yeni bir çizgi diline, hem de eski bir İstanbul çelebisinin birikimine sahip olmak ah ne zordur bir bilseniz. Bülent'in karikatür sanatındaki başarısı işte burada!

* Bülent Düzgit'in Türk karikatüründeki değeri yeterince vurgulanmadı. İlk nedeni, Bülent'in sessiz sedasız, alçakgönüllü, reklamsız, propagandasız, mahçup kişiliğidir. Ortalıkta asla görünmez. İkincisi de Hürriyet'te çiziyor olmasıdır. Hürriyet, her konuda yenilikçi ve atılımcıdır. Ama karikatür konusunda tutucudur. Bir kedi fotoğrafına çeyrek sayfa ya da koca harflerle dizilmiş bir başlığa yarım sayfa yer ayırabilir. Ama bir karikatürün ölçüsü bir ya da iki kibrit kutusu boyutlarını geçemez. İşte Bülent gibi bir usta yıllardır o boyutlar içinde hapistir.


* Yukarıdaki satırları tam beş yıl önce yazmışım. Üstelik Hürriyet'te de yayımlanmış. Yazdıklarıma bugün yeniden bir göz attım. Gazetede Bülent için değişen hiçbir şey yok. Ama Bülent'te de değişen hiçbir şey yok. O muhteşem deseniyle niçin yarım sayfa panorama karikatürler çizmediğini, güzelim esprilerini halktan niye sakladığını, bunun için gazete içinde savaşım vermesi gerektiğini her zamanki saldırgan gevezeliğimle hababam anlatıp duruyorum. O, duru mavi gözlerini önündeki kaleme dikiyor ve mahcubiyetten yanakları daha da pembeleşiyor. Lafa başladığımdan yarım saat sonra nihayet ağzından bir cümle çıkıyor. ‘‘Haklısınız ama, ben böylesini de seviyorum ağabey.’’Düşünebiliyor musunuz, en az yirmi yıllık dostluğumuz var ve bana hala ‘‘Siz’’ diyor.

* Bülent'in uykusunun en tatlı yerinde açık bıraktığı yatak odasının penceresinden tam tekerlek ve pırıl pırıl bir mehtap yükseldi. Mavi-beyaz ışıltısı, Bülent'in çocuksu ve masum ifadeli yüzüne vurdu. Sonra da Bülent'in köpek dişleri uzadı. Yüzünde ve vücudunda kara kıllar çıkmaya başladı. Mavi gözleri sarıya dönüştü ve aya doğru bir kurt uluması koparıp açık duran pencereden sokağa atladı.

Siz bir insanın hem iyi kalpli, hem terbiyeli, hem masum ve hem de KARİKATÜRCÜ olabileceğine inanıyor musunuz yoksa?

*****


Evet, sevgili Oğuz Aral ustanın Bülent DÜZGİT yazısı böyle bitiyor... Oğuz ağabey aslında Bülent Düzgit'le ilgili her şeyi çok güzel özetliyor... Onun da dediği Bülent Düzgit hem iyi kalpli, hem terbiyeli, hem masum, hem de iyi bir karikatürcü... Gazetesi HÜRRİYET onun değerinin pek farkında olmasa da, her gün Mehmet.Y. Yılmaz'ın köşesinin üstünde "BÜLENT ÇİZİYOR" diyerek çizdiği karikatürleri internet ortamına en düşük çözünürlükle koysa da Bülent Düzgit Türk karikatür tarihine imzasını atmış bulunuyor. Bu yazıyı hazırlarken bir ara Bülent abiye mail yolladım ama yanıt alamadım, sanırım internetle de arası pek yok, telefonla konuşsam mı diye düşündüm ama onu iyi tanıdığım için, pek de bir şey anlatmayacağını bildiğim için, bize çok şeyler anlatarak aramızdan giden büyük usta Oğuz Aral'a, yazarlığıma, belleğime ve mizah arşivime sığındım sonuçta... Bu yazıyı Bodrum'dan dört gözle bekleyen Raşit Yakalı abime de yazıdaki gecikmeden ötürü kusuruma bakma diyorum...

Türk karikatürünün bu mütevazı, bu alçak gönüllü, bu sessiz-sedasız devi BÜLENT DÜZGİT'e ben de buradan sesli mi sesli bir alkış yolluyorum hepiniz adına, 60 yaşındaki bu büyük ustaya daha nice yıllar ve nice karikatürler diliyorum...

Cihan Demirci-MİZAHHABER

25 Ağustos 2007