3 Aralık 2012 Pazartesi


"KÜFRETMEMEK İÇİN MİZAH YAPIYORUZ"

Habertürk'ten Ümran Avcı'nın Edebiyat Söyleşileri'nde bu haftaki konuğu, edebiyat ve mizah dünyasının önemli isimlerinden Behiç Ak'tı. Ümran Avcı'nın Behiç Ak söyleşisini MİZAHHABER'de sizlerle paylaşıyoruz...

Bundan tam 31 yıl önce mimarlığı bir kenara bırakıp çocuk kitapları yazmaya başladı. 1982 yılından beri de Cumhuriyet gazetesinde "Kim Kime Dum Duma" adlı çizgi bant karikatürü çizip roman ve tiyatro oyunu yazıyor. Behiç Ak'dan bahsediyoruz. Edebiyatın her alanında saygın bir yere sahip olan Behiç Ak ile çocuk edebiyatı ve mizahı konuştuk. Ömer Seyfettin'in "Kaşağı"sının kendi çocuk dünyasını çok sarstığını anlatan Ak, "Orada, bir çocuğun yalan söylediği için kardeşi ölür gibi bir tema var. Oysa yalan söylemek insanı geliştiren bir şeydir. Freudyen bir bakışla bakarsak o kadar da kötü bir şey değil. Yalan söylemek de düşüncenin bir gelişme aşamasıdır" diyor.


- TÜYAP'ın bu yılki teması çocuk ve gençlik edebiyatı üzerineydi. Mimarlığı bir kenara bırakıp 31 yıl önce çocuk edebiyatına başladınız. Nasıl bir tepkiyle karşılaştınız.

Birçok insan çok anlamamıştı. Yaptığım resimli kitaplarla birkaç yayınevine müracaat etmiştim. Yaptığımı şeyleri çok beğendiler ama benim bir mimar olduğunu özellikle de "master"lı bir mimar olduğumu öğrenince çok şaşırdılar. ‘Sizin ne işiniz var ki burada' dediler. Biraz alay konusu da oldum galiba onlar için. İlk kitaplarım hep yurt dışında basıldı. Türkiye'de bastırmak ise yıllarımı aldı.

- O günden bu güne çok şey değişti çocuk edebiyatında...

Evet son on yıl içinde çocuk edebiyatının çok geliştiğini görüyorum. Çok iyi yayınevleri ve editörler var artık. Çocuk edebiyatında editör çok önemli. Önceden çocuk edebiyatıyla ilgili editörler daha çok bir ahlak zabıtası gibiydi. ‘Bu, çocuk için zararlı, bu, çocuğun ahlakını bozar' gibi abuk sabuk bir takım şeyleri empoze etmeyi, ahlak zabıtalığı yapmayı editörlük zannediyorlardı. Bu anlayış değişti ama henüz çok yeni. Tam da oturmadı.

YALAN SÖYLEMEK İNSANI GELİŞTİRİR

- Hala tartışılan bir başka konu da kitaplara yaş sınırı konulup konulmamasıyla ilgili. Siz ne dersiniz?

Bu yaş bir sınır değil. 3 – 6 yaş diye bir takım gruplamalar yapılıyor. Bu da biyolojik olarak. Okuma yazma bilmeyen çocuklar da diyebiliriz buna. Çünkü onlar bir kitabı büyükle birlikte tüketiyorlar. Belli yaşlarda çocuklara çok ezici şeyler okuttuğumuzda çocuk çok sarsılıyor. Bir örnek vereyim; çok iyi bir edebiyat eseridir aslında Ömer Seyfettin'in "Kaşağı"sı. Ama biz onu çok küçük yaşta okuduk ve bizi çok sarstı o kitap. Orada yalan söyleyen bir çocuk yalan söylediği için kardeşi ölür filan gibi bir tema var. Bu çok acıklı bir tema. Oysa yalan söylemek insanı geliştiren bir şeydir. Freudyen bir bakışla bakarsak o kadar da kötü bir şey değildir. Yalan söylemek de düşüncenin bir gelişme aşamasıdır. Çocuk ilk kez yalan söyledi diye onu korkunç bir şekilde suçlayan bir edebiyat eseri ile karşılaşırsa çok savunmasız yakalanabilir. Edebiyat eseri sadece eğitim için yazılan bir şey değil. Kitaplarımın hiçbirini çocukları eğitmek için ya da çocuk eğitimin bir parçası olsun diye yazmıyorum. Çocukları ağır suçluluk duygusu içinde bırakacak bir takım şeyler yazmamaya çalışıyoruz. Bırakın çocuklar biraz istedikleri gibi rahat rahat yalan söyleyebilsinler.– Bak işte yalan söylersen anne ölür ya da kardeşin ölür – düzeyinde söylemler ağır suçluluk duygusu yaratabilir.

ARGO DA BİR EDEBİYAT TÜRÜ

- Edebiyatta çocuklara karşı bir başka koruma çemberi de argoya karşı.

Argo da bir edebiyat türü aslında. Ama argo yazmak da kolay bir şey değil. Sokaktaki insanların birbirine 'ulan ne haber?' filan demelerini yazmak değil. Argonun da edebiyat içinde bir yeri var. Onu da iyi kavrayabilmek lazım. Mesela şimdi bazı televizyon dizilerine bakıyorum, argo var ama edebi değeri olmayan bir argo. Öyle bir şeyden kaçınmak gerekiyor. Edebiyatta bir değeri olan argo kullanabiliyorsanız anlamı var. Yani argoyu kullanan edebiyatçılar argoyu edebiyat diline tercüme ederek bir edebi argo kullanırlar. Edebiyatın içindeki argo sokaktaki iki insanın birbirlerine küfür etmelerini kullanmak anlamına gelmez. Edebi değeri varsa argo kullanılabilir.

- Çocukların mizaha bakışı nasıl?

Çocukların zaten varoluşsal duruşu mizahi. Çocukların doğal duruşları uyumsuzluk üzerine kurulu. Mizah uyumsuzluk temeline kurulduğu için çocukların uyumsuzluklarını kabul ediyor. Ona negatif bir şey olarak bakmıyor. Onu meşrulaştırıyor. Bu da çok önemli. Biz çocukları uyumlu hale getirdikçe onlar uyumsuzlukların korumaya çalışıyorlar. Çocukların uyumsuzluklarından büyüklerin de öğrenecekleri çok şey var. En az çocukların büyüklerden öğrenecekleri kadar. Ben çocukların mizah yeteneğini önemsiyorum çünkü yaşamın kendisini mizaha dönüştürmeyi becerebiliyorlar. Edebiyat, sanat, mizah çocuklar için sağlam bir temel oluşturuyor. Her zaman söylerim küfretmemek için mizah yapıyoruz. Mizah bizim küfretmemizi imkansız hale getiriyor. Mizah duygusunu kaybeden toplumlar birbirlerine küfredip duruyorlar. Sanat küfrü imkansızlaştıran bir şey. Sanat yapmıyorsak küfrediyoruzdur.

- Bir röportajınızda da çocukların mizahı büyüklerden daha iyi anladığını söylemiştiniz...

Evet evet. Biraz eğitime bulaşmış çocuklar bazı şeyleri çok daha çabuk ve güzel rahat algılayabiliyorlar. Büyükler bazı şeyleri algılamıyorlar. O da tek boyutlu olmalarından kaynaklanıyor galiba. Biz çocukları tek boyutlu yapmaya çalışıyoruz ama onlar çok boyutlular. Sorulmamış soruları sormaya her zaman hazırlar.

- Kitap okuma alışkanlığı kadar mizah da çocuklar için çok önemli öyle değil mi? Mizah ne kazandırır onlara?

Bir kere yaşamdan zevk almak çok önemli bir şey. Mesela faydalı diye çocuğa sürekli bir şeyler yedirmek yerine, çocuğun lezzet duygusunun gelişmesi de çok önemli. Mizah çocuktaki lezzet duygusun geliştiriyor. Edebiyat olsun, mizah olsun, sanatın bütün türleri çocuktaki lezzet duygusunu, hayattan zevk alma nosyonunu geliştiriyor. Zevk almak bilgi edinmekten, beceri kazanmaktan çok çok daha önemli bir şey. İnsan büyüdükçe bunun değerini unutuyor çünkü okuduğu şeyleri belli bir amaç için okuyor. Bu bir senaryo oluyor, bir toplantı için metin oluyor ya da bir haber. Bunlar zevk alınarak okunan metinler değil.

- Karikatürist kimliğiniz var, çocuk kitapları, roman, tiyatro oyunları yazıyorsunuz. Bütün bunlar tek tek sizin için kelimelerle ne ifade ediyor?

Bazen soruyorum kendime "bunların içinde hangisi ben?" diye. Bunların hepsi benim. Benim yaptığım çocuk kitaplarında da eleştirel bir yön var. Fakat çocuk kitabı yazarken çok pozitifim, hiç negatif değilim ve çocuklardan çok şey öğreniyorum. O pozitiflik bana çok şey öğretiyor. Çocuk için bir şey yapmak insana bir şeyler öğretirken bir yandan da dinlendiriyor. Çok sevkli keyifli bir uğraş.

- Halen devam etmekte olan "Yazmaya Çizmeye Devam" serginizden bahsedelim istiyorum

14 Aralık'a kadar sürecek bu sergi. Sergide de ilk kez farklı alanlarda yaptığım eserleri bir araya getirdim. 30 yıldan beri yazdığım çocuk kitapları, karikatürler, tiyatro eserleri, romanlar, yani bugüne dek yaptıklarımın tamamından örnekler var. Ben de ilk defa farklı farklı işlerimi birarada görüyorum. (Habertürk/3/12/2012)

MİZAHHABER'İN NOTU: Sevgili Behiç Ak, mizahı hem yazar hem de çizer olduğu için daha geniş bir açıdan bakarak çok yerinde değerlendirmiş. Gerçekten de Behiç Ak'ın dediği gibi; mizahçılar "küfretmemek" için mizah yaparlar. Onunda altını çizdiği gibi; "Mizah bizim küfretmemizi imkansız hale getiriyor. Mizah duygusunu kaybeden toplumlar birbirlerine küfredip duruyorlar. Sanat küfrü imkansızlaştıran bir şey. Sanat yapmıyorsak küfrediyoruzdur." Bu anlamda çocuklar, uyumsuzluklarıyla ve içten halleriyle mizahla aynı kulvarın yolcusudur gerçekten de. Çocuk mizahına mizahçı bakışı getiren ve ciddi bir emek veren Behiç Ak arkadaşımızı güzel saptamalarından ötürü kutluyor, nice üretimler diliyoruz...