
Ercan Akyol'un 31 Ocak 2009'da Milliyet'te yayınlanan karikatürü...
Başbakan Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanına kızarken aslında kendi kendini ele verdi... Zira; suçluluk psikolojisi içindeki insanların yüksek sesle, bağırarak konuştuğunu söyledi... Kendisinin bu ülkede olduğu zamanlarda yaptığı her konuşmada; sürekli olarak yüksek sesle bağırmasının azarlayarak konuşmasının nedenini de böylece kendi ağzından anlamış olduk!..
1924, Üsküdar doğumlu Ali Ulvi Ersoy, "50 Kuşağı" diye adlandırılan karikatürcüler kuşağının en önemli imzalarındandı. Geçtiğimiz yıl 10. Ölümyıldönümü nedeniyle İstanbul ve Eskişehir'de karikatür sergileri açılan Ali Ulvi Ersoy, öldüğü ana dek uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfa karikatürcülüğünü de yaptı. Ülkemizde "birinci sayfa" karikatürcülüğünün nasıl yapılacağının yıllarca adeta dersini verdi. Karikatürleri bugün olduğu gibi "vinyet" büyüklüğünde küçücük kullanılmadı. Onun 74 yaşında aramızdan ayrılmasıyla aslında gazete karikatürcülüğü de "birinci sayfa" anlamında ölümcül bir yara aldı. Günümüz gazeteleri birinci sayfada düzenli karikatür kullanmıyorlar. Büyük gazetelerden sadece Hürriyet zaman zaman Latif Demirci'nin karikatürlerini birinci sayfada kullanıyor ama bu durum Ali Ulvi Ersoy'un konumuyla denk düşmüyor ne yazık ki...
Ali Ulvi Ersoy, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nden diploma almadan ayrılmış, pek çok çizerin yaptığı gibi o da okulu yarım bırakmış. İlk karikatürü henüz 16 yaşındayken 'Çocuk Sesi' dergisinde yayınlannış. Aynı yıl 'Afacan' dergisi yarışmasında ödül kazanmış. 1941'de 'Arkadaş' dergisinde 10 lira maaşla çalışmaya başlayan Ali Ulvi Ersoy'un karikatürleri 1947-49 yıllarında 'Kahkaha' ve 'Mizah' dergilerinde yayınlanmış.
1950 yılında Cumhuriyet Gazetesi'ne giren Ali Ulvi Ersoy, Cumhuriyet'in yanısıra 'Kırkbir buçuk', 'Tef', 'Taş', 'Dolmuş', 'Yön' dergilerinde de çizdikten sonra 1957-1959 yıllarında bir Amerika macerası yaşamış ve orada film afişi ressamlığı yapmış. 1959'da ülkeye dönüşünden sonra tekrar Cumhuriyet'te çizmeye devam eden Ersoy, 30 Ocak 1998'deki ölümüne dek aynı gazetede çizdi... Büyük ustayı sevgi ve özlemle anıyoruz...
MİZAHHABER
İ. Bülent Çelik'in 29 Ocak 2009'da Vatan gazetesinde yayınlanan karikatürü...
(Haber: Cumhuriyet 30-0cak 2009)
TAYFUR ŞAPOLYO ÇİZİYOR
- Duydun mu bilader, sonunda şu "Yeşil" denen karanlık zatın da adı muhtarlıktaki seçmen listesinde çıkmış... Her türlü karanlık işe karıştırılan bu "Yeşil" öldü mü, yaşıyor mu yıllardır bilinemiyordu malum...
- Abicim bu haberden anladığımız şu ki demek ki bu adam yaşamıyormuş, yani ölüymüş... Neden böyle dedim dersen... Eee biliyorsun ki artık bu ülkenin seçmen listelerinde daha çok ölülerin adları yazılı oluyor!
(ÖKÜZ NE DİYOLOGLARI BUGÜN "SEÇMENİ KÜTÜK YERİNE KOYAN SEÇİME HAYIR" KAMPANYASINA ADANMIŞTIR!..)
Ercan Akyol'un 28 Ocak 2009 tarihinde Milliyet'te yayınlanan karikatürü, aslında 2 yıl kadar önce gene aynı sütunda çıkmış bir karikatürü... Ercan Akyol, pek çok kez çıkan karikatürcü öngörüsünün doğruluğunu kanıtlamak için bu karaikatürü tekrar kullanmış...
İ. Bülent Çelik'in Vatan gazetesinde (27-01-2009) yayınlanan karikatürü...
Nuri Kurtcebe geçtiğimiz günlerde Adana'da aldığı "Onur Ödülü" töreninde yaptığı konuşma sırasında görülüyor... (FOTO: MİZAHHABER)
Cumhuriyet gazetesinin 25 Ocak 2009 tarihinde verdiği habere göre, geçtiğimiz günlerde Adana'daki "Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Mizah Festivali"nde "Onur Ödülü" alan, yılların karikatürcüsü ve çizgi romancısı Nuri Kurtcebe hakkında, Başbakan tarafından açılan "karikatür"davasının görüşülmesine başlandı. Anlayacağınız zerre kadar eleştiriye açık olmayan Başbakanın karikatür davaları tam gaz sürüyor...
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya sanık avukatı Bülent Utku ve müşteki avukatı Ece Harika Akyürek katıldı. Kurtcebe, mahkemede savunmasını yazılı olarak hazırladığını belirtti. Kurtcebe’nin okuduğu dilekçede, Mustafa Kemal Atatürk’e, onun kurduğu Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’in kazanımlarına karşı dış ve iç saldırıların yoğunlaştığı tehlikeli bir süreçten geçildiği belirtildi. “Mizahın önemli bir dalı olan karikatürün görevi muhalefettir ve amacı insanları güldürerek düşündürmektir” ifadesinin yer aldığı dilekçede, “Benim de bu amaçla çizdiğim bu karikatür Atatürk’e ve Cumhuriyet’e karşı söylenmiş olumsuz sözleri güldürme yoluyla eleştirmekten ibarettir. Halk arasında eşek komik, sevimli ve insanları güldüren bir hayvan olduğu için eşekleri konuşturup okuyucuyu güldürerek düşündürmeyi amaçladım. Karikatürde konuşanlar insanlar değildir. Ve yüzleri hiçbir kişiye benzememiştir. Sadece başkalarının sözlerini kendi sözleriymiş gibi söylemişlerdir. Bu sözleri kendi üstüne alınarak karikatürün ana temasını kendi üstüne çakıştırmayı düşünmek ve bu yüzden suç işlendiğini iddia etmek olanaklı değildir. Bu karikatürü Başbakan’a hakaret etmek için çizmedim. Beraatımı isterim” denildi.
‘Görüşler eleştirildi, Erdoğan değil’
Sanık avukatı Utku da söz konusu karikatürde Başbakan’ın isminin yer almadığını vurgulayarak “Karikatürde konuşma bağlamında tam altı ayrı görüşe yer verilmiştir. Bu görüş toplumda birçok kişiye aittir. Karikatürde genel olarak bu görüşlerin eleştirisi yapılmıştır. Herhangi bir kişinin bu görüş bana ait diyerek dolayısıyla bu hakaret bana yapılmıştır mantığıyla şikâyetçi olması yerinde değildir. Suçun unsurları oluşmamıştır” dedi.
Müşteki avukatı Akyürek ise eleştiri ve ifade özgürlüğünün sınırlarının aşıldığını iddia ederek şikâyetçi olduklarını yineledi. İddia makamı esas hakkındaki mütalaasında söz konusu suçun unsurlarının oluştuğunu belirterek Kurtcebe’nin cezalandırılmasını talep etti. Duruşma ertelendi. (Cumhuriyet 25/1/2009)
Görüldüğü gibi ülkenin onca sorunu dağ gibi yığılmışken, Başbakan karikatürcülerle uğraşmaya, onları dava etmeye tüm hızıyla devam ediyor. Açık olan şu ki; bu ülkede artık "muhalif" ses istenmiyor... Başbakanın, ardı ardına açtığı davalarla ülkenin tarihine "karikatürcülere en çok dava açan başbakan" olarak şimdiden geçtiğini bir kez daha belirtelim...
Ercan Akyol'un 25 Ocak 2009'da Milliyet'te yayınlanan karikatürü...
Dünkü Hürriyet'in logosundaki değişikliğin farkına varıp MİZAHHABER'de haber yapmak için sıraya koymuştuk ki, blogumuza katkılarını ilk günden beri sürdüren karikatürcü arkadaşımız Mustafa Bilgin'in mailini aldık... Şöyle diyordu Mustafa Bilgin arkadaşımız mailinde: "Sedat Simavi.. Karikatür tarihimizde önemli ve onurlu bir yere sahip olan bu kimligin anısına saygı olarak yapılan uluslararası karikatür yarısmasının ismini degistirip "Aydin Dogan" karikatür yarismasi yaptılar önce, simdi de ismini logo'dan cikarttilar.Güç'ün vefa, saygi, değerbilirlik gibi hasletlerden degil, paranin fazlaligindan geldigi bir çağa taniklik ediyoruz çünkü..."
Gerçekten de SEDAT SİMAVİ, bu ülkenin yayıncılık tarihinin yüz akı, öncü bir isimdir... Biz mizahçılar için en önemli özelliği, onun öncelikle "karikatürcü" olmasıdır. Karikatürcülüğünün üzerine yayıncılık tarihimizde pek çok dergi ve gazete türünün öncü ismi olmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında "Aydede" adlı mizah dergisi Osmanlı'yı yani İstanbul hükümetini desteklerken, o "Güleryüz" adlı mizah dergisiyle Mustafa Kemal'in yani Ankara hükümetinin yanında yer almıştır. Pek çok mizah dergisi, kadın dergisi, magazin dergisi yayınladıktan sonra 1948'de Hürriyet gazetesini kurmuştur. Hürriyet'i yıllar önce satın alan şu anki sahibi Aydın Doğan, "Sedat Simavi" adına yıllarca düzenlenen karikatür yarışmasının adını değiştirerek, "Aydın Doğan Karikatür Yarışması"na çevirmişti. Pek çok "usta" karikatürcü bu tavra zerre kadar sesini çıkarmadan bu yarışmada jüri üyeliği bile yaptı ve yapıyor ne acı ki... Sedat Simavi'nin gazeteciliğe-yayıncılığa getirdikleri oğlu Erol Simavi zamanında bir mirasyedi gibi zaten silinmeye başlamıştı. Ama onun adını taşıyan bir yarışmanın adını silenler, son olarak 23 Ocak 2009 günü, son aşamaya da gelerek gazete başlığının altındaki ismini de sildiler... Ama onun basın tarihimize kazıdığı öncülüklerin, cesaretin, atılımın izlerini kolay kolay silemeyecekler.
Aralarına girmeye çalıştığınız, kapılarına adeta omuz attığınız o "ileri" ülkelerde insanlar bir kurumu satın aldılar diye kendilerinden öncekilerin adlarını silmiyor, tam tersine onların adlarını yaşatıyor, onlara daha fazla sahip çıkıyorlar, böylece kendi adları daha da büyüyor... Ama bizim "Alaturka" ülkemizin medya patronluğu da işte bu kadar oluyor... Benden sonra tufan ülkesi burası... Sil gitsin... Eğer gene Sedat Simavi'nin bizzat kurduğu "Gazeteciler Cemiyeti" de olmasa, onun adını taşıyan herhangi birşey kalmayacak bu ülkede... Ama bu zihniyet gün gelir, işi iktidara da bırakmadan ordaki adını da siler elbet...
Sevgili Sedat Simavi; biz bir avuç "değer bilir" ve "deli" mizahçı-karikatürcü takımı, tüm silmelere-görmezden gelmelere inat, senin adını, elimizden-internetimizden geldiği kadar yaşatacağız...
UĞUR MUMCU gibi bir büyük değerin katledilişinin 16. yıldönümünde şu uğraştığımız işe bakın... Zaten aramızdan gitmiş, yok olmuş değerlerini hergün bir şekilde yeniden öldüren bu "ucuz insan pazarı" ülkeye yazıklar olsun!!!!!
CİHAN DEMİRCİ
------------------------------------------------------- SEDAT SİMAVİ KİMDİR? (Oku öğren!)
Sedat Simavi 1896’da İstanbul’da doğdu. Babası Samsun mutasarrıfı Hamdi bey'di. Anne tarafından dedesi eski sadrazamlardan Saffet Paşa'dır. Orta ve lise tahsilini Kadıköydeki Saint Joseph Fransız okulu ile Galatasaray Lisesinde yaptı. 1912’de Galatasaray Lisesini bitirdi. Ayrıca Galatasaray Lisesinde tarih öğretmenliğinde bulundu. Bu kısa hizmetten sonra yazı hayatına atıldı.
İnci, Diken, Karikatür gibi mizah dergileri yayınladı. 1916’da haftalık olarak yayımlamaya başladığı Hande dergisiyle basın hayatına başladı. 1917’de Pencere ve Casus isimli Türk sinemasındaki ilk konulu Türk filmlerini yönetti. 1920’de Dersaadet adıyla günlük bir gazete çıkardı; Kurtuluş Savaşı yıllarında yayınladığı Güleryüz isimli mizah dergisiyle Kuvayi Milliyecileri destekledi. 1921-1930 yılları arasında Hanım, Hacıyatmaz, Yıldız, Meraklı Gazeteci, Yeni Kitap, Arkadaş gibi çok sayıda dergi yayımladı. 1933’te çıkardığı haftalık Yedigün ve 1935’te devraldığı Karagöz isimli dergilerin yayımını uzun yıllar sürdürdü. 1946’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı ve 1949’a kadar başkanlığını yürüttü.1 Mayıs 1948’de Hürriyet gazetesini kurdu ve baş yazarlığını yaptığı bu gazeteyi Türkiye’nin en çok okunan gazetesi durumuna getirdi. Mizah alanında da eserler veren Simavi’nin Yeni Zenginler (1918) ve Kadınlar Saltanatı (1920) isimli karikatür albümleri vardır.Sedat Simavi devrinin en ünlü haftalık dergisi olan Yedigün'ü çıkarmış , böylece Türk basın hayatına mecmuacılıkta büyük yenilikler getirmiştir. Ayrıca Hürriyet gazetesini kurarak basın hayatında ileri bir hamle sağladı.Hayatının sonuna kadar da gazeteci olarak "Hürriyet"te başmakaleler yazdı. Sedat Simavi'nin gazetecilik dışında da çeşitli eserleri vardır; Fuji-Yama adıyla bir roman, Ceza ve Hürriyet Apartmanı adıyla 2 piyes yazmıştır.Hürriyet Apartmanı 1945'te filme de çekilmiş.Talat Artemel başrolünü oynamıştır. Sedat Semavi 11 Aralık 1953’te, henüz 57 yaşındayken İstanbul’da öldü.
Zafer Temoçin'in 23 Ocak 2009'da Cumhuriyet'te yayınlanan karikatürü...
Türk karikatürünün iz bırakmış ustalarından, 28 Mart 2000 tarihinde 70 yaşındayken yitirdiğimiz Mustafa Eremektar ya da karikatürde bilinen adıyla: "MISTIK", karikatürlerinden oluşan sergi 24 Ocak 2009 Cumartesi günü, Saraçhane'deki Karikatür ve Mizah Müzesinde saat:14'te açılıyor. Sergi 14 Şubat'a dek açık kalacak... (Müze Tel: 0212-521 12 64)
İ. Bülent Çelik'in 23 Ocak 2009'da Vatan gazetesinde yayınlanan karikatürü...
Nedense hep "AKP'ye muhalif olanların" içeri alındığı, ne olduğu belirsiz akla ziyan bir davada, yandaş medyadaki köşe yazarlarının işaret ettikleri birer birer susturuluyor... Türkiye dinci bir Faşizm'le inim inim inim inlerken amaç sindirmek, korkutmak, iktidarı eleştirmekten başka bir suçları olmayan muhalif güçlerle, derin devletin kucağındaki Susurluk çetecilerini yanyana koyup yok etmek... Başarılı oldukları da "dalga" gibi ortada... Karikatürcü arkadaşlarımız bırakın bu davayla ilgili çizimi, "Seçmeni Kütük Yerine Koyan Seçime Hayır" kampanyamızla da pek ilgilenmediler... Ülkede istenen "yabancılaşma" gayet başarılı bir şekilde başarıldı... 12 Eylül 1980'le başlayan bir süreçte yaratılan gölgesinden korkan halka, kaleminden korkan yazar-çizer takımı da böylece eklenmiş oldu... Ülke sanki şurda 2 ay sonra hile-hurda dolu bir seçime gitmeyecek gibi mi gözüküyor acaba? Yaratılan korku toplumunun karikatürcüleri de doğal olarak etkilediği çok açık...
ÇİZER ARKADAŞLAR; Elden giden bizim ülkemiz, elden giden bizim hayatımızdır, bunu asla unutmayın! Muhalefetin bittiği yerin adı: DİKTATÖRLÜKTÜR... Muhalefetin bitirildiği yerde KARİKATÜR ve MİZAH da biter... Ortalık ya yalaka-yandaş "sahte mizahçı" takımına, ya da daha fazla maganda yaratma meraklısı sabun köpüğü, paragöz stand-up'çı şovmenlere kalır... Sadece İsrail'in Gazze'de yaptıklarını, Obama'ları çizerek kendinizi rahat hissediyorsanız diyeceğimiz birşey yok... Yarışma karikatürlerinde yaşanan "benzer" karikatür sorununu en önemli sorunumuz olarak algılamak, koca bir Cumhuriyet elden giderken size yeterli geliyorsa gene diyeceğimiz birşey yok... Devam edin... Ama unutmayın burası hala TÜRKİYE ve burada da hala ÇİZECEK ÇOK ŞEY VAR!!!!!
MİZAHHABER
ÇİZGİ ROMAN OKURLARI PLATFORMU (ÇROP)
Zafer Temoçin'in 21 Ocak 2009'da Cumhuriyet'te yayınlanan karikatürü...
17 Ocak 2009 Cumartesi günü Adana'da, "Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Mizah Festivali"nde biraraya gelen yolu Gırgır'dan geçmiş çizerler, kebapçıda bir yandan kebaplarını yerken bir yandan da arkalarında bu imzaları bıraktılar... Adana'da çocuklar gibi şen anlar geçiren, ya da henüz bu anı yaşayamayıp bu tabloya ilerde katılacak tüm "Çiçeği Burnunda" arkadaşlara MİZAHHABER'den mizah dolusu sevgilerle...
Gırgır başlarken, var olan çizerlerden, yılların ustası Nuri Kurtcebe onur ödülünü aldıktan sonra, festivale katılan "Çiçeği Burnunda" çizerlerle...
Festivalin "Onur Ödülü" sahibi Nuri Kurtcebe, Cihan Demirci ile birlikte...
Festivalin ilk söyleşisindeki konuşmacılar; Gani Müjde ve Mustafa Öncül...
Mizah Festivali, 16 Ocak Cuma günü, saat:13’te Gani Müjde ile Mustafa Öncül’ün katıldıkları “Bir Öğretmen Olarak Oğuz Aral” başlıklı söyleşiyle başladı. Gani Müjde, Oğuz Aral’ın ve Gırgır dergisinin hayatını ne denli değiştirdiğini, Oğuz Aral ve Gırgır olmasaydı, varoş mahallesinden çıkan biri olarak; Tozkoparan’da bira içen, kahvede okey oynayan biri olarak kalacağını belirtti ve Oğuz Aral’la yaşadıklarından kalan kimi anekdotları aktardı. Mustafa Öncül de, Adana’dan karikatür yollayan biri olarak, Oğuz Aral’ın kendilerine uzaktan da olsa ne denli sahip çıktığının altını çizdi.
Söyleşi sonunda soldan sağa; Abdülkadir Uslu, Cemil Açıkkol, Mustafa Öncül, Gani Müjde, Mehmet Selçuk ve önde çömelmiş; Cihan Demirci...
Cihan Demirci, "Mizah Dergiciliğimiz 140 Yaşında" başlıklı söyleşisinde...
Cihan Demirci, 140 yıllık dergi tarihimizi, 140 slaytla anlattığı, Gırgır ağırlıklı sunum sırasında...
Gani Müjde ile Mustafa Öncül'ün gerçekleştirdiği söyleşinin ardından 16.00-18.00 saatleri arasında, Cihan Demirci’nin 2009 yılı için özel olarak hazırladığı slayt sunumlu söyleşisi “Mizah Dergiciliğimiz 140 Yaşında” başladı. Cihan Demirci de, 140 slayttan oluşan sunumunda salonu dolduranları 1869’lardan günümüze yani 2009’a dek süren mizah dergiciliği tarihinde baskılarla, yasaklarla dolu olsa da bir o kadar da keyifli bir yolculuğa çıkardı. Festivalin anlamına uygun olarak, slayt sunumunda, pek çok kapak örneğiyle en ağırlıklı işlenen mizah dergisi tabii ki “Gırgır” dergisiydi.
"Çiçeği Burnunda" karikatürcüler, "Mizahın Abisi Oğuz Aral" söyleşisi sonunda, söyleşiyi gerçekleştiren Korhan Atay ve Figen K.Akşit'le...
17 Ocak Cumartesi günü gerçekleşen bir diğer söyleşi de Sefa Sofuoğlu ve Metin Üstündağ, Gırgır efsanesini anlattılar...
Festival, 17 Ocak Cumartesi günü, saat:13’te, “Mizahın Abisi Oğuz Aral” başlıklı söyleşiyle devam etti. Söyleşiye katılanlar bu isimde bir kitap yayınlayan iki gazeteci; Korhan Atay ve Figen Kumru Akşit’ti. Atay ve Akşit; Oğuz Aral’la ilgili yazdıkları kitabın güçlüklerini ve yazım maceralarını anlattılar. Bu söyleşinin ardından saat: 15’te Metin Üstündağ ve Sefa Sofuoğlu’nun “Mizah Dergiciliğinde Gırgır Devrimi” başlıklı söyleşisine geçildi. Metin Üstündağ, Oğuz Aral’ın ne denli önemli bir mizah dergisi yönetmeni olduğunu, ancak ondan ayrılıp da, kendi dergilerini çıkarmaya başladıklarında daha iyi anladıklarını belirtti. Sefa Sofuoğlu da Gırgır’ın karikatürcü yetiştirme konusundaki farkını, kendilerine kattıklarını anlattı.
İstanbul'dan, Ankara'dan, İzmir'den, Denizli'den, Mersin'den, Gaziantep'ten, Çorum'dan, Mudanya'dan bu festivale gelen "Çiçeği Burnunda" karikatürcüler Nuri Kurtcebe ile..."Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Buluşması"nın sürpriz konuklarından biri de, Gırgır'ın ilk yıllarının yazıişleri müdürü Turhan Günay oldu... Günay, Mustafa Öncül ve Güneri İçoğlu ile...
Nergis Kul anlatıyor, Güneri İçoğlu idare ediyor sağ köşede ise Salih Salı...
Mudanya'dan aramıza katılan Sait Oktay, Öncül ve İçoğlu'nun arasında Gırgır anılarını paylaşıyor...
Cihan Demirci de, Gırgır'a ilk gidiş öyküsünü ve 16 aylık bir mücadele sonunda çıkan karikatür macerasını anlatıyor...
Derken sahneye Nuri Kurtcebe çıkıyor, Gırgır'ın çıkış macerasını, ilk dönemler neler yaşandığını onun renkli anlatımından dinliyoruz...
Nuri Kurtcebe'ye festivalin "ONUR ÖDÜLÜ" verilmek üzere...
Nuri Kurtcebe, bu ödülü kendi adına değil, ancak Oğuz Aral adına alabileceğini söyleyip, duygulu bir konuşma yapıyor...
Onur ödüllü Nuri Kurtcebe usta, festival pastasını keserken...
Bu söyleşilerin ardından saat: 16.00-18.00 arası artık sahne, Adana’ya bu buluşma için gelen, bir zamanların “Çiçeği Burnunda” karikatürcülerinindi. Mustafa Öncül ve Güneri İçoğlu’nun sunumuyla gerçekleşen “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Buluşması” başlıklı söyleşide, 2 saat boyunca sahne alan; Nergis Kul, Salih Salı, Sait Oktay, Mustafa Yıldız, Bülent Okutan, Faruk Karaçay, Abdullah Yılmaz ve Cihan Demirci, Gırgır’a dair anılarını paylaştılar. Derken sahneye, Gırgır’ın ilk yazıişleri müdürü olan, halen Cumhuriyet-Kitap ekinin yayın yönetmenliğini yapan Turhan Günay çıktı. Turhan Günay da, Gırgır’ın çıkış öyküsünün pek bilinmeyen ayrıntıların aktardı salonu dolduranlara. Oğuz Aral’la komşu olarak ilginç bir şekilde tanışmasıyla başlayan bir serüvenin kendisini nasıl yazıişleri müdürü yaptığını anlattı.
NURİ KURTCEBE'YE ONUR ÖDÜLÜ
Festival, 17 Ocak Cumartesi akşamı, saat:18’de, Festivalin onur konuğu Nuri Kurtcebe’nin sahne almasıyla noktalandı. Sahnede, festivalin “onur konuğu” ödülünü alan, Gırgır’ın çıkışında var olan birkaç kişiden biri olan karikatür ve çizgi roman ustası Nuri Kurtcebe, her zaman ki gibi gene dokunaklı ve etkili bir konuşma yaparak, salonu dolduranlara; hem Gırgır’ı, hem Oğuz Aral’ı, hem de Adana’yı anlattı. Konuşmasını "Aslan Parçası" dediği Mustafa Kemal'le de taçlandırdı. Nuri Kurtcebe usta onur ödülünü alırken yaptığı bu konuşma, salonu dolduran konukların ve çiçeği burnunda karikatürcülerin gözlerini epeyce nemlendi doğrusu…
-----------------------------------------------------------------
"ÇİÇEĞİ BURNUNDA KARİKATÜRCÜLER
FESTİVALİ"NDEN
ÇEŞİTLİ ENSTANTANELER...
(Fotoğraflar: Cihan Demirci-Cemil Açıkkol-Sezer Katkay)