7 Temmuz 2020 Salı

MİZAH EDEBİYATIMIZIN BÜYÜK USTASI RIFAT ILGAZ'I 27. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ...


MİZAHHABER - Mizahımız da, mizah edebiyatımız da ne yazık ki özellikle 2000'li yıllarla birlikte çok ağır darbeler aldı. 90'ların ortasında abuklaşmaya başlayan hayat gerçeklerinin gerisine düşmeye başlayan mizah, özellikle 2000'li yıllarla birlikte bu anlamda hayattan epeyce tur yedi!..  Mizahın altın döneminin iki büyük ustasının ölüm günleri arka arkayadır.  6 Temmuz yani dün Aziz Nesin'in ölüm yıldönümüydü, 7 Temmuz ise mizah dünyasının bir diğer dev ismi ve onunla ortak pek çok şeyi paylaşan RIFAT ILGAZ'ın ölüm yıldönümüdür. Bilmeyenler için anımsatalım. Rıfat Ilgaz ustanın ölümünde Sivas katliamı acısının payı büyüktür. 2 Temmuz 1993'te yaşanan o korkunç Sivas katliamına çok üzülen Rıfat Ilgaz, katliamın üzerinden sadece 5 gün geçmişti ki 7 Temmuz 1993'te aramızdan ayrıldı. Aradan tam 27 koca yıl geçti... 

Mizah edebiyatının büyük ustası Rıfat Ilgaz o gün, bugündür doğum yeri Kastamonu-Cide'de 6-7-8 Temmuz tarihlerinde düzenlenen etkinliklerle anıldı, anılıyor. Ama onu sevgiyle, özenle ve yoğun emekle yaşatan biri var ki, ondan bahsetmeden Rıfat Ilgaz gibi bir usta anılmaz, bu isim onun sevgili oğlu Aydın Ilgaz'dır. Babasının kurduğu Çınar Yayınları'nı uzun yıllar sürdüren Aydın Ilgaz, bundan bir kaç yıl önce Kırmızı Kedi Yayınevi'nin bünyesine katılan Çınar Yayınları'nda babasını yaşatmaya ve onun emeklerini korumaya özenle devam ediyor. Bulduğu her fırsatta babası hakkında söyleşiler gerçekleştiren, onu özellikle genç kuşaklara tanıtan Aydın ağabey ve sevgili eşi Nilgün Ilgaz, Rıfat Ilgaz'ın ruhunu sürekli şad ediyor ve yaşatıyorlar. Bu anlamda onlarla olmak ciddi bir keyif oluyor. 

Rıfat Ilgaz, bu ülkenin tüm sağlam kalemleri gibi hayatı çileler içinde geçmiş bir yazardır. Oğlu Aydın Ilgaz bir röportajda onu aşağıdaki satırlarla anlatır, okuyalım:  

"... Ben, Rıfat Ilgaz’ı dört buçuk yaşımdan itibaren hapishane ya da hastane kapılarından hatırlıyorum. Çocukluk yıllarım ilkokul ve lise yıllarım yatılı okullarda geçti. Burs kazanıp Amerika’ya gittim ve 7 sene sonra Türkiye’ye döndüm. Askerlik ve Mersin’de başlayan çalışma yıllarımdan sonra arkadaş gibi devam eden baba oğul ilişkimiz başlamıştır. Artık baba oğuldan ziyade iki arkadaş gibiydik. Ölene kadar da aynı evi paylaşarak birlikte yaşadık.

"Rıfat Ilgaz toplumcu gerçekçi anlayışının ürünlerinden olan üçüncü kitabı Yaşadıkça 1948 yılında yayımlanır ve Bakanlar Kurulu kararıyla kısa sürede toplatılır. Yaşadıkça, Rıfat Ilgaz’ın toplumcu bakışını sürdürdüğü, ama kendi şiir çizgisini de geliştirdiği, öncekilere göre daha yetkin bir kitaptır. Şiirlere konu olan insanlar yoksullar, tutuklular, düşünce suçlusu aydınlar, ağır işlerde çalıştıkları sırada çocuk düşüren yorgun kadınlar, “una kül karıştıran fırıncılar”, taşradaki küçük memurlar, vurguncu esnaf, çobanlık eden yoksul köylülerdir. 1950’deki genel aftan sonra hapishaneden çıkar ama bir süre pek şiir yayımlamaz."

"Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, gibi mizah gazetelerini Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte çıkarır. Ayrıca Sabahattin Ali ile birlikte Ali Baba Kırk Haramiler’i çıkarır. Bu arada da Hür Marko Paşa ve Adem Baba’yı tek başına çıkarır. Bu mizah gazetelerindeki yazdığı yazılardan ve bu gazetelerin sorumlu yazı işleri müdürü olmaktan birkaç kez tutuklanır. Sonunda dayanamayıp 1953’te Devam şiir kitabını yayımlar. Bu kitap da savcılıkça toplatılır. Rıfat Ilgaz için bir kez daha kovuşturma başlatılır, ama sonuçta bilir kişi raporuna uyularak hakkındaki dava durdurulur. Bu serüven aslında 40 Kuşağı’nın serüvenidir."

“… Otuz yıldır her kapıdan ellerini kollarını sallaya sallaya girebilecek sanatçıların gerisinde, edebiyat kitaplarından, dergilerden, antolojilerden, okullardan, hatta uluslararası tanıtmalardan kaçırılan şairlerimiz de vardır. Bu şairler, önce parti komiserliği ödevini bir rozet gibi yaka altlarında gizleyen, aydınlar tarafından mimlenmişlerdi. Sonra basın büroları, basın savcılarında dosyalandılar. Bu görevliler (…) çoğu zaman yanlışlar da yaptılar. Bu ileri, bu halktan yana, emekçiden yana olan yazarları, şairleri jurnal eden, onlara cephe alan mürekkep yalamış dergi sahipleri, yayınevi patronları türedi. İşte benim bütün öfkem, bütün hıncım onlara. Bunlar, görevli memurlar gibi yalnız yazılarımızın altlarını kırmızı kalemle çizmekle kalmadılar, şiirlerimizi de adlarımızı da karaladılar. Antolojilerden, dergilerden, kitaplardan çıkardılar. Halktan, gerçek aydınlardan gizlemeye çalıştılar bizi.”

" Rıfat Ilgaz’ın yaşamı günümüzde de kovuşturulan, yok edilmeye çalışılan toplumcu, halktan yana yazarların, edebiyatçıların, aydınların yaşamını anlatıyor. Demek ki ülkemizde hala çağdaş ve uygar insan yetiştirilmekte olduğu ileri sürülüyor ama, ne çelişkidir ki çağdaşlaşma ve uygarlaşma için çaba gösterenlerin başı dertten kurtulmuyor, başlarına bir şey gelmese bile renkli medyanın patronlarına kulluk eden dalkavuklar, egemen oldukları televizyonlarda, dergilerde, yayınevlerinde toplumcu görüşü savunan sanatçıların önünü kesmeyi sürdürüyorlar… 1940 Kuşağı ve Rıfat Ilgaz, bize bu anlamdaki engellemelerin de sürgit başarılı olamayacağının göstergeleri…"


Yaşamını son dönemlerinde yazar özellikle anı ile çocuk edebiyatı türüne ağırlık verdi. Öğretmenlik yıllarından kalma bir idealizmle özellikle yeni nesile yönelik çalışmaları tercih etti. Anıları uzun bir tarihsel geçmişe ışık tutarken (1910'lardan bu yana yazar Türkiye'nin tarihsel geçmişini bizzat yaşamıştır) çocuk romanları yeni bir süreç için hazırlık görevi görüyordu. Zaten "Okutmak Üzerine" şiirinde şöyle der:
“Sınıfın ozanıyım mimli

Hababam Sınıfı'nın yazarıyım ünlü
Kim ne derse desin, çocuklar için yazdım hep.
...
İki iş tuttum ömür boyu köklü.
Çocukları okutmaktı ilk işim.
İkincisi,
Yazdıklarımı çocuklara okutmak. „

1980'li yıllarının çoğunu panellerde ve imza günlerinde geçiren Ilgaz için 1990'li yıllarda "plaketler" dönemi oldu. Son şiirini 19 Kasım 1991'de yazdı:
“Son Şiirim

Elim eline değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım„

Toplumun geneli onu elbette en fazla "Hababam Sınıfı" ile tanımaktadır. Özellikle romanın filme dönüşmesi sonrası bu durum oluşmuştur. Ancak onu geniş kitlelere tanıtan yazının başında dediğim gibi vefalı oğlu Aydın Ilgaz'dır. Yıllar önce Beşiktaş Belediyesinin düzenlediği "Ustalara Saygı" gecelerinden birinde Rıfat Ilgaz da anılmış, ben de "mizah yazarı" kimliğimle onu anmak için orada söz alan yazarlardan biri olmuştum. Keşke bu tür etkinliklerde daha fazla olabilsek ama ne yazık ki son yıllarda ülkedeki tatsız hava ve belediyelerin de ilgisizliğiyle bu tür etkinliklere epeyce azaldı. Bu yüzden Aydın Ilgaz'ın kişisel çabalarıyla babasını yaşatmayı sürdürmesi daha da öenm kazanıyor. 1911 doğumlu olan Rıfat Ilgaz usta, yaşamını yitirdiği 7 Temmuz 1993'te 82 yaşındaydı. Yaşamı tam bir mücadele şeklinde geçen, kaleminin başına gelmedik kalmayan bu büyük ve onurlu kalemi, lise yıllarında özellikle Aziz Nesin'le birlikte çok okurdum, ikisinin verdiği kalem mücadelesi üzerine saatlerce değil günlerce konuşulabilir, büyük ustayı ölümünün 27. yılında sevgi ve özlemle anıyorum... 

CİHAN DEMİRCİ- MİZAHHABER