28 Nisan 2016 Perşembe

İZMİRLİ KARİKATÜRİST MENEKŞE ÇAM'IN KARİKATÜR SERGİSİ SCHNEİDERTEMPEL'DA 6 MAYIS'TA AÇILIYOR

İzmirli karikatür sanatçısı Menekşe Çam, 6-29 Mayıs 2016 tarihlerinde Schneidertempel Sanat Merkezi’nde 4. kişisel sergisi ile eserlerini karikatür severlere sunuyor. 25 yıl süren resim öğretmenliği görevinden 2013’te emekli olarak karikatür çalışmalarını ve etkinliklerini hızlandıran sanatçının eserlerinde, çağdaş mizah anlayışı ile bazen duygusal ve anaç, bazen hınzırca ve ironik yaklaşımlar dikkat çekiyor. Sanatçı 2007’de başladığı karikatür kariyeri boyunca gerek editoryal, gerek GAG karikatürler, gerekse portre karikatürler üzerine 500’e yakın çalışma ortaya koymuş bulunuyor. Ulusal etkinlikler ve sergilerin yanı sıra özellikle uluslararası alanda daha fazla aktif olmaya çaba gösteren Menekşe Çam, biri ulusal diğerleri uluslararası olmak üzere 12 ödüle sahip. Çalışmaları yerel basında ve yurt dışında çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış ve bir çok karma sergiye katılmıştır. 2010 yılında bir ay ara ile iki uluslararası sergi organize etmiştir.


Halen Hollanda merkezli bir karikatür sitesi ile sözleşmeli çalışmakta olan sanatçının en iyi eserleri arasından seçilmiş olan sergisi, 6-29 mayıs tarihlerinde izleyicileriyle buluşacaktır.


Adres: Schneidertempel Sanat Merkezi, 

Bankalar Caddesi, Felek sokak no:1 Karaköy



21 Nisan 2016 Perşembe

KARİKATÜRCÜLER LÜLEBURGAZ 23 NİSAN ÇOCUK ŞENLİKLERİNDE...

Karikatürcüler ve Marmara Üniversitesi GSF’nden bir grup, Lüleburgaz Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenlikleri’nde… 

Karikatürcüler bu 23 Nisan Cervantes’in ölümünün 400. yılı nedeniyle çocuklarla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözünden yola çıkarak Don Kişot ve Nasreddin Hoca’yı çizecekler… Lüleburgaz Belediyesi’nce bu sene ‘Kadın Yılı’ ilan edilmesi dolayısıyla kadın ve anne konuları da işlenecek… M.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi’nden gelen grup da, çocukları “suya sabuna dokundurup” eğlenceli ‘Keçe’ler yapmayı öğretecekler. Şenliğe bu yıl karikatürcülerden Köksal Çiftçi, Mustafa Bilgin, Hasan Seçkin ve Vahit Akça katılıyor… GSF grubu da çocuklar için ‘Keçe Atölyesi’ oluşturacaklar…


19 Nisan 2016 Salı

TEKİN ARAL'I 17. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ...

Tekin Aral'ı yitireli 17 yıl geride kaldı... Tarih: 19 Nisan 1999'du... Henüz 58 yaşındaydı... Erken bir kayıptı Tekin Aral... Türk mizah dergiciliğinin bir dönemine ağabeyi Oğuz Aral'la birlikte imzasını çakmış bir ustaydı. 1941 yılında İstanbul’da doğan Tekin Aral ilk ve orta öğrenimini Darüşşafaka Lisesinde yapmıştı. İlk karikatürü 1956’da “Dolmuş” dergisinde yayınlanan Tekin Aral daha sonra; Tef, Karikatür, Vatan, Yeni Tanin, Yeni Sabah, Akşam’da çalıştı. Çizgi film çalışmalarında bulundu. Günaydın gazetesinde çalışırken ağabeyi Oğuz Aral’ın 1972'de çıkardığı Gırgır’da çizmeye başlayan Tekin Aral 1976 yılında Fırt dergisini çıkardı. 

Fırt, Gırgır'ın küçük boyutlusu, renklisi ve yavrusuydu adeta... Gırgır'ın 450 binleri zorladığı dönemlerde Fırt dergisi de en çok satan ikinci dergi olarak 250 binlerde tirajları görmüştü. Fırt dergisinde başladığı “Salacak Hikayeleri”yle okur kitlesini genişleten Tekin Aral, uzun yıllar Fırt dergisini yönettikten sonra Fırt dergisinin 1989 yılında elinden alınmasından sonra (Gırgır'ın Oğuz Aral'ın elinden alındığı dönemde Fırt da onun elinden alınmıştı.) Fırfır adlı başka bir dergi çıkartmıştı. Tekin Aral da son yıllarında tıpkı abisi Oğuz Aral gibi nerdeyse tamamen yazarlığa yönelmişti ve 1995’ten itibaren Hürriyet gazetesinde çok keyifli televizyon yazıları yazıyordu.

Sevgili Tekin Aral'la 1978 yılında tanışmıştım. 1976'da çıkan Fırt dergisini yönettiği dönemdi. İlk karikatürlerim Gırgır'dan önce Fırt'ta çıkmıştı. 1978-79-80 yıllarında amatör bir çizer olarak pek çok kez gittiğim Fırt'ta 1986-87-88 yıllarında onunla birlikte çalışma şansını buldum. 1986 yılının Mart ayı filandı... Tekin abi, Güldürü Üretim Merkezi'nin kapandığını haber almış. Beni, Galip Tekin'e telefon ettirerek, Galip'in aracılığıyla Fırt dergisinde çalışmaya çağırmıştı. 1988'de dışarı gideceğim günlerin öncesine dek 3 yıla yakın bir süre onunla çalıştım. Aradan 30 yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına inanmak çok zor. Pek çok anı kaldı geriye. 19 Nisan 1999’da henüz 58 yaşındayken, aramızdan aniden ayrılan sevgili Tekin ağabey, o yakışıklı ve her an janti haliyle gözümün önünde. 

Gözlerim Alayköşkü Caddesindeki o müthiş binada geçen günlere gidiyor. Tekin ağabeyin o unutulmaz odasına... Onun "Muammeeeeeer" diye bağırışı hala kulaklarımda... Sahi şimdi aklıma geldi, Atilla Atalay arkadaşımız "Story Of Girgir" adlı, Gırgır ekibinin hazırladığı, Gırgır'ı anlatan parodilerden oluşan o güzelim filmde Tekin ağabeyi ne de güzel canlandırmıştı... Birebir aynıydı... Şimdilerde sıradan bir yayınevi olan, korunmayan, saklanmayan, harcanan, içinde Gırgır'ı, Fırt'ı, Günaydın'ı ve daha onlarca gazete ve dergiyi barındırmış anı yüklü o müthiş bina Cağaloğlu'nda Alayköşkü Caddesinde öylece duruyor... Önünden zaman zaman geçtikçe içimi hem unutulmaz anılar, hem de o güzel günlerden bugünlere gelinen hazin vaziyet nedeniyle hüzün kaplıyor... Sevgili Tekin Aral'ı 17. ölüm yıldönümünde bir kez daha sevgiyle ve özlemle anıyorum...

CİHAN DEMİRCİ-MİZAHHABER



14 Nisan 2016 Perşembe

ABSÜRD MİZAHIN ÜLKEMİZDEKİ ÖNCÜSÜ, MİZAH DEHASI SUAVİ SÜALP'İ ÖLÜMÜNÜN 35. YILINDA SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ...

Absürd Mizahın bu ülkedeki öncü ismi olan ustam Suavi Süalp'i ölümünün 35. yılında sevgi ve özlemle anıyorum... 1999 yılında, 10 yıllık bir çalışmanın sonunda yayınladığım "Bir Mizah Dehası Suavi Süalp" adlı biyografi-anı kitabıyla onun bu coğrafyada mizaha kattıklarını, öncü halini, pek çok arkadaşının, meslektaşının tanıklıklarıyla, anı ve anekdotlarla gün ışığına çıkarmaya çalışmıştım. Hem erken yaşta ölmesi hem de su içer gibi kendini kasmadan rahatça yaptığı o doğal mizahın ona verdiği aşırı mütevazı hali nedeniyle ne yazık ki epeyce karambole gitmiş bir usta olan Suavi Süalp 14 Nisan 1981'de veda etmişti dünyaya ve gittiğinde henüz 55 yaşındaydı... Yaşasaydı 23 Nisan 2016'da 90 yaşında olacaktı... Yüzümüzü hep güldürmüş, kendine özgü bir mizahın yaratıcısı olarak, özelllikle 50'li yıllarda mizahımıza getirdiği yeniliklerle 60'lı ve 70'li yıllarda mizahımızı derinden etkilemiş Suavi Süalp'in o absürd ruhuna bir kez daha sevgiyle...

MİZAHHABER - Cihan Demirci


12 Nisan 2016 Salı

ÇOCUK DÜNYASININ RESSAMLARI 22 NİSAN'DA İZMİR'DE BİR MÜZEYE KAVUŞUYOR


MİZAHHABER - Ege Üniversitesi’nin uzak görüşü ve sanatsever yaklaşımı sonucunda çocuk dünyasının ressamları ilk kez bir müzeye kavuşuyor. Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi’nin ek bölümü olarak kısa süre önce restorasyonunu tamamlanan Bornova Levanten köşklerinden bir tanesi çocuk kitapları resimleyen 27 sanatçının orijinal eserlerine evsahipliği yapacak. Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi’nin bu yeni bölümü 22 Nisan 2016 Cuma sabahı Saat 11.00’de törenle açılıyor.

Bilimsel etkinliklerin ve eğitimin tamamlayıcısı olarak sanat merkezleri, müze ve koleksiyonlarıyla, EgeArt gibi sanat festivalleriyle yaşamımızı zenginleştiren Ege Üniversitesi bu günlerde bir ilke imza atıyor. Uygar dünyada pek çok örneğine rastladığımız resimli çocuk kitapları müzelerinin bir benzerini İzmir’de kuruyor. Müzelerin çocuk eğitimindeki rolünü önemseyen Ege Üniversitesi çocuklar için kitap resimleyen sanatçıları Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi’nin çatısı altında toplayarak hem çocuk kültürüne hizmet ediyor, hem de illustrasyon sanatını yüceltiyor.

6. EgeArt Sanat günleri sürecinde Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz, Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi kurucusu ve yöneticisi Nedim Sönmez ve Egeart Sanat günlerinin davetli ressamı Can Göknil arasında projelendirilen “Çocuk Dünyasının Ressamları” bir bölüm olarak müze kapsamına alınıyor. EgeArt Sanat Günleri değerli bir projeye yol açmış oluyor.



Çalışmalar esnasında çocuk dünyası ressamlarıyla iletişim kuran ressam/yazar Can Göknil projenin organizasyonunu üstleniyor ve “Zaman içinde pek çok çizerin/ressamın eserleriyle bize katılacağına inanıyorum. Şimdilik yirmi beşi Türk ve ikisi İranlı olmak üzere yirmi yedi sanatçıyız. Yaptığımız iş, yani çocuk kitapları resimlemek, çok önemli. Çocuk masumiyetini koruyoruz. Resimlerimizi çocukların yaşlarına ve algılarına göre kurguluyoruz. Hayal gücümüz engin, çizgilerimiz duyarlı ve naif. Amacımız çocukları görsel sanatların ve edebiyatın estetiğiyle tanıştırarak yaşamlarını renklendirmek. Ege Üniversitesi’ne ilkelerimize değer verdiği için teşekkür ediyoruz,” diyor.

Sergide yer alan sanatçıların isimleri şöyle:


Vaghar Aghaei, Ilgım Veryeri Alaca, Ayşe İnan Alican, Uğur Altun, Ferit Avcı, Canan Barış, Gözde Bitir, Reha Barış, Zerrin Cebeci, Saadet Ceylan, Ender Dandul, Mustafa Delioğlu, Serap Deliorman, Nazan Erkmen, Can Göknil, Sedat Girgin, Başak Günaçan, Şafak Okdemir, Feridun Oral, Aysun Berktay Özmen, Nuran Balcı Özekçin, Betül Sayın, Nazli Tahvili, Banu Taylan, Mert Tugen, Deniz Üçbaşaran, Burcu Yılmaz.




EGE ÜNİVERSİTESİ
KAĞIT VE KİTAP SANATLARI MÜZESİ
ÇOCUK DÜNYASININ RESSAMLARI VE KİTAPLARI BÖLÜMÜ

Açılış: 22 Nisan 2016 Cuma / Saat: 11.00

Yer: Ege Üniversitesi Rektörlüğü
Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Binası

Gençlik Caddesi No: 12 Bornova-İzmir
Tel: (0232) 311 2501
E-posta: kksm@mail.ege.edu.tr


9 Nisan 2016 Cumartesi

SEMİH POROY'UN "FEKLAVYE"Sİ İZMİR KİTAP FUARINDA OKURLA BULUŞUYOR...

MİZAHHABER ÖZEL HABER - Usta çizer Semih Poroy Cumhuriyet-Kitap ekinde uzun yıllardır "FEKLAVYE"yi çiziyor... Semih Poroy, güçlü çizgisi ve deseniyle, kitap ekini eline alan okurların çoğunun ilk önce okuduğu sayfa olan "FEKLAVYE" sayfasındaki çizgilerinde; kitap, edebiyat, yayın dünyasına, yazar ve şairlere yönelik ince, zekice, eleştirel, güçlü bir ironiyle bezenmiş karikatürlere yer veriyor... Feklavye karikatürleri şimdi Varlık Yayınlarından kitap olarak çıkıyor. 

128 sayfalık kitapta ön ve arka kapaktakiler dahil 120 'Feklavye' çizimi bulunuyor. Kitabın başında Enis Batur'un önsözü yer alıyor. Kitabın, sonlarındaki birkaç sayfasında Feklavye için yazılmış birkaç yazıdan alıntılar bulunurken "Feklavye" kitabı Semih Poroy'un daha önce çıkmış kitaplarının kapakları ve portre çizimi eşliğindeki yaşamöyküsüyle sona eriyor...

Semih Poroy'un "FeKlavye" kitabı ilk kez 21. İzmir Kitap Fuarında (16-24 Nisan 2016) okuruyla buluşacak... Kitap üzerine 21. İzmir Kitap Fuarında, 16 Nisan Cumartesi günü, Saat:14'te, "Feklavye'de Neler Oluyor" başlığı altında Doğan Hızlan, Turhan Günay ve Enver Ercan'ın konuşmacı olarak katılacağı bir de söyleşi gerçekleşecek... Bu arada Semih Poroy da gene 16 Nisan Cumartesi günü, Varlık Yayınları standında "Feklavye" kitabını saat:16.00-17.30 arasında imzalayacak... 



1 Nisan 2016 Cuma

CİHAN DEMİRCİ YAZDI: "BİR NİSAN, BİR İNSAN, SAHİ SİZ KAÇ İNSANSINIZ?.."

Aşağıda okuyacağınız Cihan Demirci yazısı ilk haliyle önce 1 Nisan 2008'de MİZAHHABER'de yayınlanmıştı. Bu yazının elden geçmiş, güncellenmiş hali 31 Mart 2013'te Milliyet'te "Düşünenlerin Düşüncesi" adlı köşede yayınlandı. Cihan Demirci'nin yeniden güncellediği yazısını MİZAHHABER'de bu kez 1 Nisan 2016'da yayınlıyoruz... 

Bir Nisan, bir insan,
sahi siz kaç insansınız?

     
Bugün 1 Nisan, Nisan’ın biri... Dakika bir, gol bir, çünkü bugün Nisan bir! Bir Nisan, bir insan... Peki bir Nisan kaç neşeli insan yapar? Ey mizah duygusundan epeydir uzaklaşmış, akla dayalı bir gülme eyleminden inatla uzakta duran dört bir tarafı gerginlikle kaplı ülke insanı! Pek kimseler fark etmese de, 1 Nisan şakası şeklinde bir vaziyet bile artık anımsanmasa da 1 Nisan mizahın günüdür. 1 Nisan uzun süredir boşladığımız, umursamadığımız mizaha sahip çıkmanın günüdür aynı zamanda!.. 

Nisan 1, mizahın, şakanın, neşenin, gülmenin, gülümseyebilmenin, şu yalan dünya ile dalga geçebilmenin günü... 1 Nisan, bu gergin ülkede sayısı her geçen gün azalan biz mizahçıların kabul günü! 38 yıldır mizaha; hem yazar, hem çizer hem de mizah tarihi araştırmacısı kimliklerimle emek veren biri olarak, insanlık adına en önemli milatlardan birinin M. S.’den yani ‘Mizahtan Sonra’ başladığını düşünürüm hep... M.Ö.’nün yani ‘Mizahtan Önce’ dönemin insanlık için ne denli karanlık, ne denli sıkıcı, ne denli kuru, ne denli yavan, ne denli tatsız, tuzsuz geçtiğini tahmin etmek pek de zor olmasa gerek!.. 



M.S. MİZAHTAN SONRA!

İnsanoğlu, kendi tarihi içersinde mizahı keşfetmesiyle birlikte ‘insan olma’ yolundaki en önemli adımlarından birini de atmış oldu aslında, farkında olmadan... Bir kahkaha atımı bir kişi için küçük ama insanlık için büyük bir adımdı zira. Mizah, bir palyaçonun kocaman ayakkabıları kadar büyük adımlar attı insanlığın gülümsemesi için. Nisan 1 aslında işletme mezunlarının günü de sayılabilir. Hayatları küçük-zararsız ve neşeli işletmeler üzerine kurulu, mizah duygusu gelişmiş, ruhunda muhalif bir tavır ölmemiş, mizah duygusu taşıyan insanların günüdür Nisan 1. Lütfen Nisan 1’lerde ince şakalarınızı eksik etmeyin çevrenizden, suratınızdaki asıklığı bir günlüğüne yüksekçe bir dolaba kaldırıp, gerginlik tohumlarıyla beslenen bir ülkede çok zor da olsa azbuçuk mizah duygusuyla bakmaya çalışın.

Şaka yapmayı epeydir unuttuk sanıyorum. O yüzden tv dizilerinden hayata karışan kirli sakallı ağır abilerin gerginliğini taşıyan ülkede hayat çok ciddi durmaya başladı karşımızda. Toptan bir şekilde ülkedeki hayat kadar ciddi ve sıkıcı olmaya başladık epeyce bir süredir. Oysa gülmenin karşısında hiçbir ciddiyet çok fazla ciddi kalamaz. Hayatı ciddiye alsak da, ömrümüzü ti’ye almaktan kaçınmayalım… Nisan 1, mizahınız inceldiği yerden kopsun!..

AZINLIĞIN SESİ


Mizah, her zaman azınlıkta olan çoğunluğun sesidir, bu yüzden de sesi bastırılmış azınlıkların sesidir aslında… Mizah, çoğunluk adına başkaldıran azınlıkların soluk aldığı bir temiz hava deposudur. İnsanın ölümün soğukluğuna karşı hayatın sıcaklığını savunmak zorunda olduğunu bize bazen yüksek kahkahalar, bazen de hüzünle harmanlanmış küçük gülümsemeler eşliğinde hatırlatan doyulmaz bir güzelliktir mizah. 


Aristo’ya göre insan ‘Animal ridens’ yani ‘Gülen hayvan’dır. Güç sahipleri tarih boyunca, ellerindeki sınırsız gücün verdiği rahatlık içinde, burunları kaf dağında gezindiği için ‘gülme’den uzak durmuşlardır çoğu zaman. Gülme unutulunca da ‘Aristo’ tarzı bir bakışla geriye sadece ‘hayvan’ kalmıştır!.. Zira bütün canlılar arasında sadece insan ‘gülme’ yetisine sahiptir. Maymun insana en benzer hayvan olarak gülme taklidi yapmaz mı? Aslında insandaki 5 duyunun yanına ‘gülme’yi de koyabiliriz. Aristo, ‘Canlılığın Öğeleri’ adlı kitabında yeni doğmuş bir bebeğin yaşamının 40. gününe dek gülmediğini söylüyor. Aristo’ya göre; 40. günde bir bebek mucizevi bir yolla artık tam anlamıyla insan olmuştur! Gerçek olan şudur; ister hayatımızın 4. gününde, ister 40. gününde, ister uykuda, ister uyanırken gülelim, ‘gülme’ eylemi insana hep güç veren canlandırıcı bir ateştir. ‘Gülme’ insandaki korkuyu ortadan kaldırır. Belki de bu yüzden dinler tarihine baktığımızda ‘gülme’ eylemi karşımıza hep bir suç unsuru gibi çıkar. Kilise, başlangıçtan beri gülmeye hiç sıcak bakmamıştır ve hep karşı durmuştur. Çünkü ‘gülme’ ciddiyeti ve ağırbaşlılığı bir anda toz duman eder, çünkü ‘gülme’ bir anda iktidarı sarsar, güç dengelerini iskambil kağıtları gibi ardı ardına devirir. Çünkü kahkaha bozguncudur ve tehlikelidir...


AĞLAMAYI SEVERİZ!

İnsanımızın‘gülmeyi ve mizahı sevdiği’ söylenir.. Yıllardır yazıp-çizen, mizahın pratiği kadar teorisine de kafa yoran biri olarak bu ülke insanının gülmekten çok ağlamaya yatkın olduğunu, bu ülkede gülmenin değil ağlamanın ve ağlatmanın her daim geçer akçe olduğunu söyleyebilirim. Mizahçıların yıllardır bu ülkedeki en önemli sorunu, ülkede her daim ‘akla ziyan’ bir şekilde seyreden hayatın hızının, mizahı sürekli sollaması ve tur bindirmesidir. Mizahçının hayal gücüne tur üstüne tur bindiren trajikomik ülke gerçekleriyle en baba mizahçının bile yarışabilmesi olanaksızdır. Mizah, tehlikeli sularda gezer. Eğer ‘muhalif’ tavrından uzaklaşıp, güce yani iktidara sırtını dayar ve onun destekçisi olursa sıradanlaşır, yumuşar ve popüler kültürün elinde basit ve kırılgan bir oyuncak haline gelir. 


MİZAH GÜLMECE DEĞİLDİR!

‘Alma mizahçının ahını, dama çıkarır sonra mizahını’ diyerek yıllar önce yüksekçe bir dama çıkmış ve hayata epeydir ordan bakan bir ‘Damdaki Mizahçı’ olarak yaşadığımız ülkenin bu baş döndüren, ruh söndüren, akla ziyan gerçeklerine 38 yıldır mizahın bana verdiği anlatılması zor dayanma gücü sayesinde direniyorum . O yüzden onu su kadar gerekli görüyorum. Mizahla ve mizahçıyla uğraşmaktan çok keşke mizahın ne olduğunu biraz anlamaya çalışsak, üzerine biraz kafa yorsak. Örneğin; mizah sadece ‘gülmece’nin karşılığı değildir. Çok daha derin bir içerik taşır. Mark Twain, mizah karşısındaki ezberimizi bozan; ‘Mizahın kaynağı neşe değil, hüzündür, cennette mizah yoktur’ sözüyle bu anlamda bir ufuk açmıştır önümüzde. Charles Baudelaıre ise Twain’in bu sözünü ‘Acının iki çocuğu var; biri gözyaşı, diğeri mizah’ diyerek adeta tamamlamıştır. Acı ve hüzün mizahın içinde gülmece kadar yer etmiş çok önemli unsurlardır, o yüzden acılı ve hüzünlü toplumlarda mizah çok daha fazla işe yarar, insanlar farkına bile varmadan o insanların bitmek bilmez ruh yaralarını sarıp sarmalar. 



Biz eskiden "1 NİSAN" günlerinde mizah şenlikleri yapardık bu ülkede... Mizah söyleşileri, anmalar, imza günleri... Okullara giderdik 1 Nisan günlerinde... Mizahın bayramı olan bu günde çocuklara mizahın ve şakanın ne olduğunu anlatmaya çalışırdık... Mizah duygusuna sahip olmanın insana verdiği o müthiş güçten bahsederdik... Ne yazık ki o günler bir kaç yıldır geride kaldı... Bu 1 Nisan'da da ne bir belediye, ne bir sivil toplum örgütü, ne de bir okul çağırdı 1 Nisan'ı kutlamak ve anlatmak için bizi... İnsana can veren, hayat veren, insanı insan yapan o benzersiz güzellik; mizahtan sürekli uzaklaşan, içi kapkaranlık bir hale gelmiş, canlı bombalara, gerici bir düzene teslim, kirli sakallı, asık suratlı, bezgin, yılgın, ürkek, korkak, tırsak, gülmeye ve neşeye düşman ve uzak bir toplum var ne de olsa artık karşımızda... O yüzden bu 1 Nisan'da da buruk bir halde evimizdeyiz...

Oysa bugün Nisan bir, mizahın sihirli gücünün günü! Çoktandır unuttuğumuz bir gün bu gün... Siz siz olun, unutmayın!.. Doğmak yetmez zira insan olmaya!.. Bir Nisan, bir gülen insan, sahi siz kaç insansınız?..

CİHAN DEMİRCİ - MİZAHHABER (1 Nisan 2016)