10 Mayıs 2015 Pazar

EDEBİYATIMIZIN 100.YAŞINDAKİ BÜYÜK USTASI HALDUN TANER KADIKÖY TARİH EDEBİYAT SANAT KÜTÜPHANESİ, TESAK'DA ANILDI...


MİZAHHABER - Edebiyatımızın 1915 doğumlu büyük ustası Haldun Taner, 100. yaşında, 9 Mayıs 2015 Cumartesi günü, Kadıköy'de bulunan Kadıköy Belediyesinin Tarih Edebiyat Sanat Kütüphanesi, kısa ismiyle TESAK'da anıldı... Ilgın Sönmez moderatörlüğündeki anma söyleşisine; Prof. Dr. Handan İnci, tiyatro eleştirmeni-gazeteci Hayati Asılyazıcı, 2014 Haldun Taner Öykü Ödüllü yazar Berna Durmaz, mizah yazarı-karikatürcü ve mizah tarihi araştırmacısı Cihan Demirci konuşmacı olarak katıldılar.


Sevgili eşi Demet Taner'in ve 2015 yılı Haldun Taner Öykü ödülünü kazanan Hande Gündüz'ün, yazar Hikmet Altınkaynak'ın ve kütüphane salonunu dolduran edebiyatseverlerin ilgiyle izlediği anma söyleşisinin programda daha önce ilan edilen konuşmacılarından Dikmen Gürün'ün son anda bir mazereti nedeniyle söyleşiye katılamayınca bu anma söyleşisinde onun yerini tiyatro eleştirmeni Hayati Asılyazıcı aldı. 

Soldan sağa: Hayati Asılyazıcı, Handan İnci, Ilgın Sönmez, Berna Durmaz ve Cihan Demirci...

Ilgın Sönmez ilk sözü, Prof. Dr. Handan İnci'ye verdi. Handan İnci, "Haldun Taner öykücülüğünün Ana Başlıkları" başlığı altındaki konuşmasında Haldun Taner'in öykücülüğünü ve öykülerindeki üslubunu anlattı, Haldun Taner'in öykü kitaplarından, öykülerindeki dilin zenginliğinden bahsetti. Handan İnci'nin konuşmasından bazı küçük notlar: "40'lar ve 50'lerde; bir yandan toplumcular, bir yandan da vâroluşçular var. Haldun Taner, bambaşka bir kulvara açılıyor bu ortamda: Çok ince bir mizahla/ironiyle yazıyor. Küçük görmeyen, kalabalıkları küçümsemeyen bir mizah bu... Füsun Akatlı'nın dediği gibi; "yazınsallaşmış mizah."  



Handan İnci'nin konuşması sırasında değindiği bazı noktalar:  "Haldun Taner'in öyküsü, yazılan değil, anlatılan bir öyküdür.  Ona göre hikayenin temel özellikleri şunlardır:  İyi bir atmosferi olmalı. İçten, samimi ve sıcak olmalı (yapay olana tahammül edemez. Soyut anlamı sevmez; fazla baskın olmamalı, Yazar, tecrübeli olmalı; hayatı bilmeli, Toplumsal hassasiyet elbette olmalı; fakat yazar bunlara bir politikacı, propagandacı gibi değil; edebiyatçı olmasının bilinciyle yaklaşmalı. Hikayenin kendi polifonisi (çoksesliliği) içinde gösterip, edebiyattan ödün vermemeli. Onun hikayeleri, yöntem olarak toplumcu bir edebiyat değildi elbette; ama konusu itibarıyla, toplumun içinden seslenirdi. Hikayesi; doğallığa, sadeliğe övgü olan Taner, 'yerel olmadan evrensel olunamayacağının' da bilinciyle yazardı. Üslupta doğallığı, sadeliği tercih etmesinden olacak; Ahmet Rasim'i çok severdi. Onun için, "Çok söyleyeceği olan insanların telaşıyla, ıkınıp sıkılmadan yazardı." demiştir." 


Daha sonra söz alan Hayati Asılyazıcı da Haldun Taner'i bizzat tanımış olmasından yola çıkarak, Haldun Taner'in eserlerinden, tiyatro oyunlarındaki özellikle de kabarelerdeki eşşiz, benzersiz yazarlığından ve yazarlığının gücünden bahsetti. Şehir Tiyatrolarında görev yaptığı dönemde Haldun Taner'in en önemli oyunlarından biri olan "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı"nda Münir Özkul'un da oynamasıyla oyunun o zamana dek görülmemiş derecede müthiş bir ilgi gördüğünü anlattı. Onun sadece oyunlarından, öykülerinden değil gazete yazılarından çok etkilendiğini, çok beslendiğini, o yazılardan çok şeyler öğrendiğini aktardı. 


"Haldun Taner'in Mizahı" başlığı altında konuşan Cihan Demirci ise konuşmasında Haldun Taner'in mizah anlayışını bizzat onun cümlelerinden, röportajlarından alıntılar yaparak izleyicileri aktardı, Haldun Taner'in mizahında var olan ince ironiden, samimi ve içten tavırdan bahseden Demirci, onun gerçek bir entelektüel olmasına rağmen asla halktan kopmadan, özentiye yer vermeden tam anlamıyla halkı yakalayan, popüler ama nitelikli bir mizah yaptığını söyleyip hayatından izler aktardı. Haldun Taner'in aslında yazar olmayı planlamadan yazar olduğuna da değinen Demirci, şöyle konuştu: "5 yaşındayken babasını kaybediyor, Galatasaray Sultanisine parasız bursla giriyor, ardından devlet onu Almanya'ya Heidelberg Üniversitesine gönderiyor. Tam 2. Dünya Savaşı yılları ve Epik Tiyatroyu Almanya'da kuran Bertolt Brecht'in ortaya çıktığı dönemler, Haldun Taner de Brecht'ten ciddi anlamda etkileniyor. Ancak tüberküloz oluyor ve üniversiteyi bitiremeden oradan ülkeye dönüp 4 yıl boyunca tedavi görüyor, yazarlığı bu tedavi sonrasında başlıyor..."


Tam bu söyleşi öncesinde yitirdiğimiz Zeki Alasya'yı da anan Cihan Demirci, Zeki Alasya'nın da 1967 yılında Haldun Taner'in öncülüğünde Devekuşu Kabare'nin kurulmasıyla, Haldun Taner sayesinde "Zeki Alasya" olduğunu, hatta Zeki Alasya ile yıllar önce 2002 yılında Saraçhane'deki Karikatür ve Mizah Müzesinde gerçekleştirdiği bir söyleşide, Zeki Alasya'nın bu noktaya gelmesinde Haldun Taner'in çok büyük pay sahibi olduğunu söylediğini aktardı.

Son olarak söz alan 2014 Haldun Taner Öykü Ödülü sahibi Berna Durmaz da Haldun Taner'i öykücülüğünün, yazarlığının dışında da "insan" duruşuyla çok sevdiğini, kendisine çok yakın ve çok içten bulduğunu, onu yakından tanıyamamış bir kuşağın insanı olmanın üzüntüsünü yaşadığını belirtti. İzleyicilerden gelen sorularla bu keyifli söyleşi sona ermiş oldu. Kadıköylüler yıllardır "Haldun Taner'in önünde buluşalım" derler, tıpkı "Boğa'nın orda buluşmak" gibi, Haldun Taner'in adını taşıyan tiyatronun önünde buluşulur, 9 Mayıs Cumartesi günü, bu kez önünde değil bizzat Haldun Taner için buluşmuş oldular... Edebiyatımızın; üretken, öncü, yapmacıksız, yalın, samimi ve müthiş bir tevazu sahibi büyük ustası Haldun Taner'i 100. yaşında sevgi ve saygıyla bir kez daha anıyoruz...

(FOTOĞRAFLAR için Çetin Tokay arkadaşımıza teşekkür ederiz...)