26 Temmuz 2013 Cuma

BÜYÜK USTA OĞUZ ARAL'I 9. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SEVGİYLE ANIYORUZ...

OĞUZ ARAL... Bir çizgi, bir mizah, bir yürek ustası... Huysuz ama tatlı ihtiyar... Yüzlerce karikatürcü yetiştirmeye adanmış bir müthiş ömür... Tarama ucumuz, çini mürekkebimiz, şöhler kağıdımız, abimiz, babamız, dostumuz, sırdaşımız, arkadaşımız... Ona kızanın bile an geldiğinde saygı duyduğu insan... Titiz bir çizgi adamı... Kendisi babasını çocuk yaştayken yitirmiş, kardeşi Tekin'e ve sonrasında yetiştirdiği yüzlerce karikatürcüye "babalık" yapmış sevgi dolu usta... Kolektif dergi çalışmasının öncüsü... Uykusuz gecelerin adamı... Gereksiz taramalardan uzak durmamız için yıllarını ortaya koymuş ama bu anlamda çok da başarılı olamamış bir gerçek usta... Haşin ve ürkütücü bir görüntü altında pamuk gibi sımsıcak bir yürek... Avni'nin, Utanmaz Adam'ın daha bir sürü çizgi kahramanın babası... Bir pandomim ustası... Bir saz ustası... 


Son yıllarında aslında müthiş bir "mizah yazarı" olduğunu da göstererek bize veda eden harbi insan... Sokakta serseri olma olasılığı çok yüksek insanlardan ilk kez bu ülkede karikatürcü, mizahçı yaratmayı başarmış usta... Genellikle sıradan ve kıytırık öğretmenliğe dayalı "Yetiştiricisi" pek de fazla olmayan bu coğrafyada harbiden çizer yetiştirmiş bir baba adam... Bir daha benzeri olmayan ve olmayacak olan unutulmaz dergi "Gırgır"ın her şeyi... 


OĞUZ ARAL... 1989 yılında çocuğundan yakın gördüğü, çocuğundan daha fazla gördüğü Gırgır dergisinden, patron ve iktidar baskısı altında zorla atılan, dergisi elinden zorla alınan ve onun yanından yetişen bizlerin asla unutmayacağı anlar yaşayan, son yıllarını Hürriyet gazetesinde pek de mutlu geçirmeyen ve aslında tatilden çok veda için gittiği Bodrum'da 26 Temmuz 2004 günü, artık çok sıkıldığı bu ülkeye ve bu dünyaya bilinçli bir şekilde veda eden, anmaktan asla yorulmayacağımız bir şefkat kapısı... Sevgili ustamız aramızdan uçalı 9 yıl olsa da o her an yanımızda olmaya devam ediyor... Bizler, onun yanından geçmiş mizahçılar; Onunla an geldi sarmaş dolaş, can ciğer olduk, an geldi kavga ettik, bazen güneşli, bazen fırtınalı ama her daim sevgi dolu bir birliktelikti bizimkisi... 


OĞUZ ARAL... Kişisel tarihimde yeri apayrı bir usta... An geldi babamdan yakın gördüm onu... An geldi koptum, uzaklaştım ama son yıllarında yeniden yanındaydım. Ona dair hislerimi son yıllarında onunla paylaşabilme onurunu yaşattı bana... Kızacağını sandığım şeyler anlattığımda sevecen bir baba edasıyla dinledi... Kendisiyle dalga geçmeyi başarabilmiş kaç mizahçı vardır bu ülkede?.. Bakmayın çoğu burnundan kıl aldırmaz!.. Ama Oğuz abi bu anlamda da müthişti. "Huysuz İhtiyar" adını da kendisi takmıştır zaten. Oysa son yıllarında tam tersiydi Oğuz abi... Şimdi onunla tanıştığım ilk yıllar geliyor gözümün önüne... Hala gözümün önündedir... 1978 yılının Mart ayında geçtim onun ilk kez karşısına... Bir gece yarısı tir tir titreyerek... 1978, 1979, 1980 yıllarında amatör bir çizer-yazar olarak arşınladım Gırgır kapısını... 1981 yılının Haziran ayına dek sürdü bu ilk dönem arşınlaması... 1981 yılının Haziran ayında profesyonel mizahçı olarak ilk kez Ses-Atmaca mizah ekinde çalışmaya başlamıştım zira... Sonra 1986 yılında Güldürü Üretim Merkezinin kapanmasının ardından yeniden ama bu kez profesyonelce Gırgır kapısındaydım. 1986,1987, 1988 yılları...1988 yılının yazıydı, Gırgır bana artık keyif vermemeye başlamıştı işin gerçeği. Kendi kendime sessizce ayrıldım ustanın yanından ve Fransa maceram başladı ardından. Zaten onun da 1989 yılı yaz aylarında sona erdi zorla da olsa Gırgır macerası... Ardından çıkardığı Avni hiçbir zaman aynı tadı vermedi, ne ona, ne okura... Oğuz usta ile son yıllarında yeniden yakınlaştık. Evine gittim kaç kez, saatlerce sohbet ettik, zorla da olsa röportaj yaptık. 

Sonra 2002 yılında onu binbir güçlükle ikna etmeyi başarıp, halk karşısında son söyleşisini gerçekleştirdik Taksim'de birlikte... Ardından o dönem genel sekreterliğini yaptığım Karikatürcüler Derneği'ne anlamlı bir ödül önerisinde bulundum. Karikatürü halkla buluşturan ilk çizer olan Cemal Nadir'in 100. doğum yılıydı 2002 ve biz bir yıl boyunca Cemal Nadir ustamızı anmıştık. Öneride bulundum ama gene hiçte kolay olmadı bunun sonuçlanması. Ama taş koyanlara inat Oğuz Aral ustamıza hayatının tek onur ödül olan "Cemal Nadir Onur Ödülü"nü verdik, unutulmaz bir gecede, gözyaşları arasında. Öylesine mütevazıydı ki, ödülü bile yitirdiği çizer arkadaşları adına kabul edebileceğini söyleyip, onların tek tek ismini sayarak almıştı o gece. 


An geldi yıllar içersinde ondan koptuk, hatta rakip yerlerde çalıştık ama o bize inandı, biz onu sevdik. Bizimkisi bir baba-oğul sevgisinden de öteydi. Onun ardından hem Gırgır'ı, hem de onu anlatan özel sunumlar hazırladım. Son bir kaç yıldır belgesel niteleğindeki bu görsel sunumları fırsat bulduğum yerlerde gerçekleştiriyorum. İki ayrı sunumu; "Mizahımızın Alayköşkü: Gırgır ve Oğuz Aral" adı altında birleştirdim. Bugüne kadar bir kaç yerde bu sunum yapıldı. Keşke daha fazla arzu eden çıksa ama bu anlamda çok geri düştü Türkiye, özellikle de sivil toplum örgütleri ve belediyeler... Ancak arada beklenmedik şeyler de oluyor. Örneğin; Oğuz Aral ustamız Antalya'da, Antalya Büyükşehir Belediyesinin etkinliğinde 2010 ve 2011 yıllarında iki kez, ölüm yıldönümü gecesinde, ciddi kalabalıklar karşısında anıldı. Oğuz Aral'ın ömrünü geçirdiği şehri İstanbul, ustanın ardından 9 yıl geçmesine rağmen ölüm yıldönümlerinde daha bunu başaramamıştır!..

Şunu da eklemek isterim üzülerek; Bu yıl onun için 8 Nisan'da İstanbul'da, Akatlar Kültür Merkezinde düzenlenen "Ustalara Saygı" kapsamındaki anma gecesinde ne yazık ki salonun yarısı bile dolu değildi ve onun yetiştirdiği çok az karikatürcü vardı bu anlamlı gecede.  Ama yaşıyor olsa o geceyi de pek önemsemezdi. İnsana ders verecek bir olgunlukla noktaladı Oğuz usta ömrünü. Dediğim gibi onun gidişi farklıdır. Bedenen yanımızda olmayabilir ama biz soluk aldıkça ruhen her an yanımızda. O halde bir kez daha selam olsun OĞUZ USTAMIZA...

Cihan Demirci- MİZAHHABER


YUKARDAKİ YAZIMDA DA BAHSETMİŞTİM... OĞUZ ARAL USTANIN EVİNE KAPANDIĞI BİR DÖNEMDE, ONU EPEYCE ZORLUKLA DA OLSA İKNA ETMİŞ, TAKSİM'DE CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜNÜN TIKA BASA DOLU KÜÇÜK SALONUNDA, TARİHİ BİR SÖYLEŞİ GERÇEKLEŞTİRMİŞTİK. TARİHİYDİ, ZİRA OĞUZ AĞABEYİN SON SÖYLEŞİSİ OLDU BU İSTANBUL'DA... TARİH: 9 MART 2002... O SÖYLEŞİDEN FOTOĞRAFLAR... (C.D.)