4 Şubat 2013 Pazartesi

MİLLİYET GAZETESİNDEN  MİLLİYET ÇİZERİ  ERCAN AKYOL'A 'DİNSEL AYRIMCILIK' ELEŞTİRİSİ! 
Milliyet Gazetesi "Okur Temsilcisi" köşesinde Milliyet çizeri Ercan Akyol'un geçtiğimiz günlerde Mizahhaber'de de yer verdiğimiz karikatürünü "Karikatürlerde dinsel ve sınıfsal ayrımcılık" başlığı altında eleştirerek, kendi çizerini adeta hedef gösterdi.
Milliyet gazetesinde son bir kaç aydır ciddi bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Aslında bu anlamda oldukça da geç kaldı diyebiliriz. Gazetedeki ciddi değişim haliyle gazetenin her tarafına yansımaya başladı. 4 Şubat 2013 tarihli Milliyet'te bu anlamda bir ilk gördük. Bir gazete belki de ilk kez kendi çizerini her türlü eleştiriye kapalı bir düzenin sahipleri önünde adeta hedef göstererek 'dinsel' ayrımcılıkla suçladı. Şimdi gelin Belma Akçura imzalı bu haberi gazetedeki satırlarıyla okuyalım...   

Danıştay 8. Dairesi’nin avukatlığın “kamu görevi” değil “serbest meslek” olduğu gerekçesiyle türbana vize vermesi,  Milliyet’te Ercan Akyol’un bu karara ‘gönderme yaparak’ çizdiği bir karikatüre de konu oldu. Çok sayıda okurumuz, söz konusu karikatürün bir gruba yönelik aşağılama içerdiği konusunda birleşiyor.

Türban üzerinden ayrımcılık
Emine Uçak, “Avukatların başörtülü davalara girmesiyle ilgili yayınlanan karikatürünüz çok incitici ve rahatsız edici. Bunu Milliyet’te görmek istemezdim” derken, Muhittin Fenerci adlı okurumuz insanları aşağılayan ve rencide eden yayınların yapılmaması gerektiğini belirterek şöyle diyor: “Örneğin İngiliz halkı inancı İslam olmasa da başörtülü bayanların kamusal alanda çalışmasına saygı gösteriyor ama bizim ülkemizde tam tersi, eğitimli aydın olduğunu söyleyen insanlardan daha fazla tepki görüyoruz.” Suat Bayar ise türban, küpe gibi simgeler üzerinden ayrımcılık yapan bir ülke olmaktan artık kurtulmak gerektiği görüşünde.
ERCAN AKYOL'UN AÇIKLAMASI
Komikliğe alınganlık olmaz
Ercan Akyol Okur Temsilcisi’ne gönderdiği açıklamada karikatürüne haksız eleştirilerin yapıldığını söylüyor: “Siyasi karikatürün varlık nedeni eleştirmektir. Düzenin, kurumların aksayan yanlarını eleştirir, yönetim erkinde söz sahibi olanların yanlış uygulamaları da bu eleştirilerden payını alır. Kamuoyunu oluşturma ve bilgilendirmede katkı sağlamak siyasi karikatürün gereğidir. Bir ülkede siyasi gazete karikatürünün muhalefet yapabilme gücü, demokrasisinin gelişkinliğinin göstergesidir. Karikatür düşüncenin mizahi yoldan aktarımıdır, düşüncesini paylaşmazsanız bile katlanmak, demok-rat olmanın ön koşulu değil mi? Türkiye’de kara çarşaf giydirilen kadınların yaygın olması gerçeğinden hareketle, siyah çarşaf-siyah cüppe çağrışımı benzeşiminden durum komiği çıkıyordu. Alınganlık gösteriyorlarsa bu yazık ki, marazi algılamadır. Durum komiğine alınganlık olmaz,  çünkü ötesi yok ki, 'durum' bu, tespit bu. Ayrıca yargının bağımsızlığını kaybetmesi, laik yargıdan uzaklaşılması v.s. 'şikâyetçi okurların' vicdanlarını rencide etmiyor mu?"

Kimlik ve birey üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan, Strasbourg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Samim Akgönül karikatürün yarattığı algıyı yorumladı:

Dinsel, sınıfsal aşağılama
“Bu karikatürde dinsel stereotip kullanılmış. Örtünen kadının çarşaflı olması onun geri kalmışlığını simgeliyor. Avukat cübbesi ve başörtüsü çarşaf  haline geliyor. Yani görünürlük içeriği açıklıyor. Bu açıdan karikatür çok sorunlu. Bir de sınıfsal stereotip kullanılıyor. Çarşaflı kadın “doğal olarak” eğitim görmemiş olarak resmediliyor. Ve eğitim görmenin aslında başörtüsü takma sebeplerini ortadan kaldırması gerektiği mesajı veriliyor. Bu iki açıdan da karikatür aşağılayıcı, benim müslümanofobia dediğim davranış şekline girebilir. Yani Müslümanlık varoluş tarzının aşağılandığı söylenebilir. Burada şiddete çağrı yok. Sadece küçük görme var. Bu açıdan bakıldığında karikatürün ayrımcı bir dil kullandığını ancak nefret söylemi çerçevesine girmediği düşünülebilir. Şunu da belirtmek isterim; aşağılama, küçük görme, alay etme, Bourdieu’nün “Sembolik şiddet” olarak kavramsallaştırdığı şiddete de girebilir. Diğer bir deyişle, bu karikatür şiddete çağrı yapmıyorsa da, kendisi sembolik şiddet uyguluyor olarak nitelendirilebilir.

OMBUSMAN GÖRÜŞÜ: Medyanın ifade özgürlüğünü çoğu kez manipülatif amaçla kullandığı bilinen bir gerçek. Simgeler üzerinden kişilere yönelik ayrımcılıkla, sisteme yönelik eleştirel ifadeler arasında ciddi fark vardır. Aksoy’un söylediği gibi ortada bir durum komikliği görünmüyor. Milliyet simgeler üzerinden bazı grupları ve kişileri aşağılayan haber ve karikatürlere karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmek durumunda. Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’ın izlediği yayın politikasının da bir gereği olarak, insanları dini, etnik, cinsiyetçi sınıfsal kimlikleriyle aşağılayan söylemlere ‘karşı’ duruşunu sürdüreceğine olan inancımızı koruyoruz.

MİZAHHABER'İN GÖRÜŞÜ: Milliyet bu eleştirel haberiyle karikatür yoluyla eleştiride bulunan kendi çizerini, eleştirinin her türlüsüne set çekmiş bir zihniyetin adeta önüne koymuş, bu nedenle de gazetelerimizde pek görülmeyen bir duruma imza atmış. Karikatürcü kökenli, gerçek gazeteci ve yayın yönetmeni, doğru bildiklerinin uğruna yok edilen Abdi İpekçİ ustanın gazetesini bu noktaya getirenleri kutluyoruz!.. Ülkenin içinde bulunduğu ortama doğrusu çok yakıştı. Başka türlüsünü beklemek zaten hata olurdu.