13 Aralık 2010 Pazartesi

Cumhuriyet gazetesi Kültür servisi yönetmeni Celal Üster, 9 Aralık Perşembe akşamı Schneidertempel'da, karikatürcülüğünün 35. yılı anısına "Artı 35" karikatür sergisini açan karikatür ustası Semih Poroy'la konuştu. 11 Aralık Cumartesi günü Cumhuriyet'te yayımlanan bu röportajı size sunuyoruz...

"KARİKATÜRDE
UZLAŞMA OLMAZ"


Semih Poroy ARTI 35 karikatür sergisinde...


“Harbi”nin babası, “FEKLAVYE”nin ustası Semih Poroy’un “Artı35” sergisi Schneidertempel Sanat Galerisi’nde açıldı. Ay sonuna kadar açık kalacak olan sergide Poroy’un çizerlikteki 35 yıllık serüveni izleniyor. Poroy’la, karikatürü, en sevdiği ustaları, “Harbi”yi, klasiklerin çizgi romana uyarlanmasını ve Türkiye’deki “çizgiyle muhalefet” geleneğini konuştuk.

- Karikatürü en kestirme yoldan nasıl tanımlarsın?

Karikatür tek bir türden ibaret olsaydı işimiz kolaydı. Yine de en kestirme yolu deneyip şöyle söylemek mümkün: Karikatür, çizgiyle mizah yapmaktır. O zaman da hemen şu soru geliyor: Nasıl bir çizgiyle? Eğiliminde, özünde mizah olan, komik unsurlar taşıyan bir çizgiyle; Bosc’un çizgileri gibi. Öte yandan bünyesinde pek komik eğilimler taşımayan çizgilerle de başarılı karikatürler yapılabiliyor. Topor’un çizgilerini de buna örnek gösterebiliriz.


- Türkiye’den tek bir karikatürcü adı ver desem? Kaçamak yok!

Biliyor musun, bu gerçekten olanaksız. Nehar Tüblek’in ortalama insanı çizerken verdiği tadı başkasından alamazdınız. Semih Balcıoğlu’nun günceli takibi çok dikkat çekiciydi. Bedri Koraman’ın eskiden Milliyet’in birinci sayfasındaki etkililiği, Turhan Selçuk’un 70’lerdeki sarsıcılığı, Oğuz Aral’ın geniş kitleyle etkileşimi... Hepsi müthiştir. Bunların yanında oya gibi işçilikleriyle Ferit Öngören, şimdilerde hâlâ üretimini sürdüren Tonguç Yaşar büyük ustadırlar. Ya otodidakt Cafer Zorlu’ya ne demeli? O türden bir çizer belki dünyada yoktur. İzninle burada da tek bir isim vermeyeyim.

Harbi’den ‘Harbi’

- Cumhuriyet’te çizdiğin “Harbi” karakteri nasıl doğdu? “Harbi”nin nasıl biri olduğunu “harbiden” söyler misin?

80’li yıllarda bant-karikatürler yaygınlaşmıştı. Biliyorsun çok daha önceleri Haslet Soyöz “Küçümen”le başlamıştı. Sonra İsmail Gülgeç, Behiç Ak, Piyâle Madra da bant-karikatürlerle yaygınlaştılar. Sonra bizim Kâmil Masaracı, Kemal Gökhan... Askerden dönüşte, çizgiyi sürdüreceksem bunun bant-karikatürle sürdürülebilir olduğunu düşündüm. “Harbi” 1989’da böyle çıktı.

Az çok okumuş, çevresinde, dünyada neler olup bittiğine iyi kötü kafa yoran, fazla ukalalık yapmayan, hafif hafif didişseler de kız arkadaşıyla mutlu sayabileceğimiz biri. Ayrıca, yine çok içileceğinden çekinse de arada bir ağır abi’lerle takılan, sivrilikleri, çıkıntılıkları olmayan birisi.

- Son yıllarda edebiyat klasiklerinin çizgi romana uyarlanmasının yaygınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Öncelikle bu konuda ben biraz şaşkınım. Sanki bunlar yeni yapılan şeylermiş, bu yayınlar bir “buluş”muş gibi sunuluyor. İşte bilmem kim Avrupa’da kitapçıları gezerken bakmış ki, her yer bunlarla dolu filan... 70’li yılların Ülkü Tamer yönetimindeki Milliyet Çocuk Dergisi her hafta bir forma “klasik” çizgi roman ekiyle çıkardı. Sonra bu, 80’li yıllarda benim de içinde olduğum Tarık Dursun K. ekibiyle de sürdü. Türkiye’nin Yaşar Kemal klasiği “İnce Memed” Gülgeç’in müthiş çizgileriyle yine aynı dergide yayımlandı. Başka çalışmalar da var.

Batı’da bu yıllardır yapılır. Yaygındır yani. Ben bile, klasik sayabileceğimiz yazarlarımızın kimi öykülerini bazı çocuk dergileri için çizgi-roman olarak çalışmışımdır. Yakın geçmişi merak etmeden yayıncı olunabilir; itiraz edemem, ama bilinirse iyi olur. Şunları söylemeden de geçmeyeyim:

Üç-beş ay önce bu tür çeviri çizgi-romanlar yayınlanmaya başlayınca umutlanıp iyi şeyler mırıldanmıştım. Yayınlar arka arkaya geldikçe düşüncem değişmeye başladı; artık, başarılı çizgi-romanlar olmadıklarını söyleyebilirim. Çizgi-romanda kurgu ve hareket -neredeyse- her şeydir. Bu iki unsurun başarılı olduğu çizgi-romanlar pek göremedim. Yayıncılarımız iyi yayıncı olduklarını kanıtlamak istiyorlarsa paraya kıyıp bizim klasiklerimizi bizim çizerlerimize ısmarlasınlar, görelim.

Artı 36, 37...

- Türkiye’nin çok güçlü bir “çizgiyle muhalefet” geleneği var. Son yıllarda kimi çizerlerin siyasal iktidarla uzlaşmasını nasıl karşılıyorsun?

Siyasal iktidarla uzlaşabilen iyi karikatürcü düşünemiyorum; ama, böyle örnekler görmeye başladık, yazık... Unutmadan söyleyeyim: Muhalefet de eleştirilir. Niye olmasın?.. Onun da garipliklerini çizer, eleştirirsiniz. Fakat karikatürcü bunu siyasal iktidarla birlik olup yapıyorsa, bu zavallılıktır. Bir de, bu iktidarın karikatürden rahatsız bir iktidar olduğunu düşünürsen komedi iyice ortaya çıkıyor.

Yalnız şunu da eklemek isterim: Geçenlerde muhalefet liderinin dansöz kılığında çizilmiş karikatürüne epey kızıldı. Ben bunu da anlamadım. Sayın Kılıçdaroğlu’na, Meclis kütüphanesine gidip 60’lı yılların mizah dergilerinde İsmet İnönü’nün bile ne kılıklarla çizildiğine bakmasını öneririm.

- Yeni serginin adı “Artı35”. 35 yılı bir an için geride bırakalım; bundan sonra ne olacak?

36... 37... diye devam edeceğiz!

(CUMHURİYET-11 Aralık 2010-Celal Üster)