15 Ekim 2010 Cuma

YÜREKLİ BİR KALEM
DAHA GİTTİ:
DENİZ SOM'U
YİTİRDİK...

2 yıla yakın bir süredir akciğer kanseri tedavisi gören Cumhuriyet Gazetesi yazarı Deniz Som'u 15 Ekim 2010 sabahı saat 06:50'de yitirdik... Deniz Som'un yakın çalışma arkadaşı, Deniz Som'un VAZİYET köşesine son 6 ayında "ÇİZİYET" karikatürleriyle katkı sağlayan Cihan Demirci DENİZ SOM'U ANLATIYOR...

Alanya'dan bir anı ; Kamil Masaracı, İbrahim Tapa, Deniz Som ve Cihan Demirci
...

...VE 'DENİZ' BİTTİ!

Datça Öykü Günlerine katılmak için geçen perşembe günü yola çıkmadan önce çok sevgili bir dostu, Prof. Dr. Tarık Minkari'yi toprağa vermiştik... Geçen Perşembe akşamı Datça için berbat bir havada yola çıkarken aklımda "Deniz Som" vardı. Aklım ona takılıydı. Son konuşmamızda morali çok bozuktu; "yaşam savaşından artık bıkıp yorulduğunu" söylemişti, konuşmayı yaşlı gözlerle zorlukla tamamlamıştım. 2 yıla yakın süredir Akciğer kanseriyle savaşan Deniz Som gibi inatçı, mücadeleci, hırslı, kavgacı bir insan verdiği mücadeleden artık bıkmış bir haldeydi. 20 yılı aşkın dostluğumuz Deniz Som'un Cumhuriyet'ten ayrıldığı 80'lerin sonunda başlamıştı. Nokta dergisinde sanırım.
Sonra o yanılmıyorsam 1993'te Cumhuriyet'e geri döndü ve "Vaziyet" köşesine başladı, bizim de sadece başlangıç faslındaki tanışıklığımız o köşeyle birlikte sağlam bir dostluğa dönüştü. 1995-1997 yılları arasında 3 yıl kadar onun Cumhuriyet'teki "Vaziyet" köşesine "Cihan Demirci'den Laforizmalar"ı yazdım. Sonra ben Milliyet'te devam ettim bu laforizmalara ama onunla dostluğumuz hiç kesintiye uğramadı. Milliyet'e gitmemin tek nedeni, profesyonel bir yazar-çizerdim ve yaşamam için telif gerekiyordu. Laforizmalardan oluşan "Aklımızda Hayırlısı Olsun" adlı kitabıma önsöz yazdı keyifle. Beni "Bu ülkenin Aziz Nesin sonrasındaki genç kuşak içinde yer alan en iyi mizah yazarısın" diyerek hep onore etti. Övgüleriyle yüzümü kızarttı. Sonuçta o da bir mizah ustasıydı. Yola çıktığında karikatür çizmeyi de denemiş sonra yazıda kaar kılmıştı. Benim çok yorucu olmasına rağmen hem yazar, hem de çizer olarak devam etmem onu çok mutlu ediyordu. Sonra Deniz Som'la Cumhuriyet gazetesi için düşündüğümüz pek çok mizah gazetesi projesi oldu, hiçbiri gerçekleşmeyen bu projeler için Cumhuriyet'te çok kafa yorduk, gerçekleşmeyen projeler nedeniyle karşılıklı olarak epey üzüldük. Onunla bir televizyon programı maceramızda oldu. Kent TV'de yaptığı programa mizahi haber metinleri yazdım bir kaç yıl boyunca. İyi bir ikiliydik. 2 yıl önce yeniden ikili olarak bir TV programı yapacaktık ama o sıralarda Deniz'in hastalığı patladı. Tabii unutulmaz anılarla dolu Alanya günlerimiz var. 2002'lerde başlayan bir uluslararası bir karikatür yarışmasının jüri üyeleri olarak her yıl Mayıs ayında Alanya'da 3-4 günlüğüne buluştuk sevgili Deniz'le. Bu buluşmalarda; Kamil Masaracı, Bedri Koraman, Mahmut Karatoprak, İbrahim Tapa gibi çizer dostlarım da vardı.

Deniz Som, 2007 yılının Aralık ayında beni aradığında daha önce de sayısız kez isteği olan bir konu için gazeteye çağırdı. Geçmişte yazılarımla katkı sağladığım "Vaziyet" köşesinde karikatür çizmemi istiyordu. O köşede çizen birlikte yıllarca çalıştığım Nuri Kurtcebe ağabeyin durumu benim için önemliydi. Deniz, Nuri'yle konuşulacağını söyleyerek benim çizmemi istedi. Gazeteye gittim, önce onunla konuştuk, sonra beni Yayın yönetmeni İbrahim Yıldız'ın odasına götürdü. O aralar annemin üzerine babamı yitirmiş, şaşkın ördek gibi bir haldeydim. Anlaşmıştık... Aralık sonlarına doğru Cumhuriyette başlayacaktım. Ama neler oldu, tam olarak anlayamadığım ama Deniz Som'un çok üzüldüğü bir süreç başladı ve bizim iş önce Aralık sonuna, sonra Ocak ayı başına derken tamamen kaldı...Yıllarca hep karşılıksız katkı sağladığım ama beni yorduğu için tam olarak bir türlü içine girmediğim Cumhuriyet için alışkın olduğumuz bir durumdu. o dönem arada kalan Deniz Som'a daha çok üzüldüm...

Sonra Deniz'in hastalığı çıkageldi. Ama inanın bu bizi pek şaşırtmadı. Günde 2-3 paket sigara için Deniz Som'la en fazla tartıştığım konu buydu. Sigara düşmanı biri olarak, bıyıkları sigaradan sararmış Deniz Som, sigarayı iş işten geçtikten sonra hastalığının başlamasına yakın bir zaman kala bırakabilmişti ama sigara ona gereken zararı vermişti. Tabii bir de asla unutulmayacak müthiş kavgacı, asabi ve işkilli bir yapısı vardı. Bazıları "Huysuz" dese de aslında aniden parlar bir süre sonra sönerdi. Ben de aniden parlayan, sinirli biri gibi durabilirim ama onun işkilli ruh halinin yanında hep onu yatıştırmaya soyundum ne zaman birlikte olsak...Deniz ve olay birbirine yakın bir ikiliydi ne de olsa...:)))

Derken sevgili kardeşim Deniz Som, bu yılın Mart ayında tekrar aradı, köşesinde çizmem için artık bir sorun kalmadığını, Nuri Kurtcebe ile de konuşulduğunu söyleyerek, çizmeye başlamamı istedi. Hastalığı hızla ilerliyordu. Onu üzecek bir halim yoktu. 1 Nisan 2010 günü Cumhuriyet'teki "Vaziyet" köşesi "Çiziyet" karikatürlerimle tanıştı. 6 aya yakın bir süre keyifle, özgürce, çok haz aldığım karikatürler çizdim Cumhuriyet'te... Deniz'i fazla yormamak için ara ara telefonla konuşabiliyordum. Başlangıçta kanseri yeneceğinden emin bir haldeki tavrı çok hoşuma gidiyor, pek çok dertle boğuşan bendenize de moral oluyordu. Ancak 9 Eylül günü köşemizi çok kez hazırlayabildik. 10 Eylül'de başlayan ara ne yazık ki kapanmadı ve 15 Ekim sabahı "Vaziyet" tamamen kapandı...


Geçen Perşembe Tarık Minkari cenazesi ayrıldığım İstanbul dönüşte beni Deniz Som'un cenazesi ve berbat bir havayla karşıladı... Zaten son yıllarda bir ölüm fırtınasıdır gidiyor... Sağlam dostlar, hakiki insanlar bu ölüm törpüsü haline gelen akla ziyan ülkeye birer veda ediyorlar... İş öyle bir hal aldı ki, gidenin yeri de dolmadığı için boşluklar ülkesi haline geldik...

Cihan Demirci ve Deniz Som 2003 Mayıs'ında Alanya'da...


Şili... Pablo Neruda'nın güzelim ülkesi... Şili gördüğünüz gibi bir hayat ülkesidir...Coşkuludur Şili insanı... Latin coşkusudur bu ümmet uyuzluğuna benzemez... Biat kültüründen eser yoktur Şili'de... Gün gelir darbecisine zindan eder darbeyi Şili'li... Hakkını söke söke, sokağa dökülerek alır... İsyanını içinde saklamaz... Koyun sürüsü değildir halkı... Böyle bir Şili 33 madencisini 69 gün sonra yerin altından çıkarmayı başarır... Sevgili DENİZ SOM'un uğruna kanser olduğu bu ülke ise bir ÖLÜM ÜLKESİDİR... Madencisini kurtarmayı aklına bile getirmez. Bilir ki ölen madencilerin aileleri Şilili değildir. O coşku yoktur bu topraklarda... Ekmeğe muhtaç ama ezik, yenik insanların ülkesidir burası... Güce tapan, iktidar düşkünlerinin coğrafyasıdır... Böylesi bir ülkede ÖLÜMLER de yüzsüzleşir ve bakan ağzından "Güzel ölüm" olur... Deniz Som hayatı boyunca, bu çarpık, bu bozuk, bu boktan düzenle kalemiyle savaştı, çok öfkeliydi, zaman zaman aynı düşünmediğimiz konularda tartıştığımız oldu, aynı şekilde düşünmediğimiz konularda bile beni kırmadı. Mizahçı ruhu vardı ne de olsa... Üsküdarlıydı, o eski Üsküdarlılardan... Kanında sürekli bir hareket ve heyecan vardı. Öyle köşesine çekilip, ömrü sonuna kadar ortalarda gözükmeden cambazlıkla kalem oynatanlardan olmadı. Yüreğini hep köşesine koydu. Ayrım yapmadan gerektiğinde her kesimi eleştirdi. Onu çok arayacağım...Birlikte çalışmaya doyamadığım gerçek bir dostu kaybettim... Basında böylesine o kadar az kalem var ki, bundan sonra böylesi dostları nerden bulacağız, ithal mi edeceğiz, şaşkınım...

Ah be DENİZ!.. Hafta sonu Datça'da aklım sana takılıyken, o güzelim ilçede deniz mevsimi hala sürüyordu... Ama İstanbula döndüğüm akşamın sabahında İstanbulda DENİZ MEVSİMİNİN GENE ERKEN BİTTİĞİNİ GÖRDÜM ve Datça büyüsü bir anda yok oldu, İstanbul gerçeği tokat olup yüzüme vurdu...

DENİZ düşmanı, kıyı düşmanı bu ülke bir gerçek DENİZ'ini daha yitirdi... Üstelik bu mevsimin bir daha tekrarlanma şansı yok... Kendi adıma ben o mevsimi yaşatmak için yazıp-çizmeye (tabii bu yok edici kum fırtınasında giderek yazıp-çizecek yer bulabilirsem) son nefese dek devam edeceğim...

CİHAN DEMİRCİ