30 Aralık 2008 Salı

'Gülmek' de
genlerimizden
geliyormuş!

Bilim insanlarının araştırması, duyguların öğrenilerek ifade edilmediğine, onun da genlere bağlı olduğuna ilişkin tezi güçlendirdi...

2008 yılı biterken dünya gene tatsız mı tatsız... Gazze'de katliamlar sürerken, global krizin boyutları her geçen gün biraz daha derinleşiyor. Hamdolsun ki, Başbakanı sayesinde sadece "Psikoloijik" bir kriz yaşayan Türk insanı ise kendi iç boşluğunda yol almaya devam ediyor... Onca yerli komedi filminin arka arkaya vizyona girmesine, rekor üstüne rekor da kırmasına rağmen ortalıkta pek de gülünecek birşey yok anlayacağınız... İşte böylesi günlerde BBC'den alınma bir haber Cumhuriyet gazetesinde de yayınlandı... Onca önemli haber arasında MİZAHHABER'i ilgilendiren bu küçük haber gene gözümüzden kaçmadı. ABD’deki San Francisco Devlet Üniversitesi’nce yapılan araştırma mutluluk ve üzüntü ifade eden mimiklerin “öğrenilmediğine”, insanoğlunun “beynine işlendiğine, genlerinde var olduğuna” ilişkin 1960’larda ortaya atılan savı güçlendirerek gündeme getirdi.

Sonuçları “Kişilik ve Sosyal Psikoloji” adlı bilimsel yayın organında açıklanan araştırmada 4 bin 800 fotoğraf incelendi. Prof. David Matsumoto ve arkadaşlarının incelediği kareler 2004’teki Paralimpik Olimpiyatları’ndan. Altın ve gümüş madalya kazanan judocuları görme engelliler ve görme engeli olmayanlar olarak ikiye ayıran uzmanlar her iki grupta da altın madalya alanlardaki mutluluk ifadelerinin aynı olduğunu, gümüş madalya alanların yüzünde ise yine görme engeli gözetmeksizin alt dudaklarını sıkarak birinciliği kaybetmenin üzüntüsünü saklamak amacıyla sahte bir gülücüğün belirdiğini saptadı. Dereceye giremeyen sporculardaki üzüntü ifadesi de her iki grupta aynıydı. Başka deyişle görme engellilerin görebilenlerle aynı surat ifadelerine sahip olmaları, hisleri göstermenin veya saklamanın yaşarken öğrenilmediğinin işaretiydi. Prof. Matsumoto, “Genlerimizde araştırma sonucunda duygularımızı ifade etmemizi sağlayan bir kaynağın bulunabileceği kanısı iyice güçlendi, hislerimiz ve onları kontrol eden mekanizma evrim sürecimizin izlerini taşıyor olmalı” diyerek çalışmalarını özetledi.

Yani bu araştırmaya bakarak, Türk insanının neden az güldüğünü, gülmeyi çok sever ayaklarda, pozlarda olmasına rağmen daha çok ağlamaya yatkın olduğunu daha iyi anlayabiliriz... Gülmek genlerle ilgiliyse, ağlamak da öyle olmalı. Bu toplumun genlerinde gülmek ve güldürmekten çok ağlamak ve ağlatmak var. Bu haber bendenizin yıllardır yazılarında savunduğu bir sava da katkı sağlıyor. Bu topraklarda mizahın böylesine güçlü kök salmasının nedeni gülmeye olan düşkünlüğümüz, onu öğrenmemiz filan değil, öyle olsa bunu şimdiye kadar çoktan öğrenirdik. :)) Genlerimiz bu konuda dile geliyor ve bize aslında diyor ki: "Ey kafası ve herşeyi karma karışık, (KarmaTurka) olan Türk, senin gülmeye olan ilgin sadece içinde fazlasıyla birikmiş, olan şu derin hüznü dağıtmak için, yoksa senin genlerinde gülmek yok, ağlamak var. Bundandır fazlaca güldün mü birden gözünden yaş gelmesi ve ağlamaya delicesine geçiş yapma isteğin...Bundandır bunca asık suratlı, her an birinin üzerine atlayacakmış gibi berbat halin, bundandır fazlaca gülmekten korkman ve tırsman... Bundandır ağır ol da delikanlı olsunlar vaziyetin... Bundandır mizah denen o güzel güçten ürkmen, bundandır mizahı ve mizahçıyı sürekli sansürleyip susturmaya kalkman... Ne de olsa hem genlerinde yok senin gülmek, hem de bunu öğrenmeye zaten niyetin yok kardeşim!.."

HABER-YORUM: Cihan Demirci