30 Nisan 2008 Çarşamba
Ölümünün ertesi gün, 2 Mayıs 1988 tarihli Milliyet gazetesinden küpürler... (Erdoğan Başol Arşivinden...)
Bir sıcak kahkaha:
Uzun yıllardır, ne zaman Mayıs ayı gelse, aklıma hemen yakından tanıdığım bir büyük mizah ustası, bir büyük komedyen düşer, dalar giderim anılara... Sevgili Altan Erbulak ustadır aklıma düşen... 1 Mayıs 1988’de, bundan tam 20 yıl önce, çok erken bir yaşta, henüz 59’undayken yitirdiğimiz o küçük dev adam!.. 1 Mayıs’ta aramızdan ayrıldığı için biraz daha fazla karambole gidiyor sanki sevgili Altan ağabey.. Ne de olsa 1 MAYIS bu ülkede, devleti elinde tutanlar için korkulacak bir gün… Öylesine korkulan bir gün ki, o gün hayat bile karambole gidiyor. Her yıl yeni bir 1 Mayıs rezaleti yaşıyoruz bu ülkede… Geçen yılda böyle olmuştu. Şehirde hayat tümüyle duruyor 1 Mayıs'larda… Faşist diktatörlüklerde yaşanan görüntüler fazlasıyla yaşanıyor… Özellikle İstanbul 1 Mayıs'larda büyük bir hapishaneye dönüyor… İnsanlar evlerine kapanıyor. İşte Altan ağabey de böylesi bir günde gitmişti bundan tam 20 yıl önce… Ama o 1 Mayıs karambolüne gidecek bir insan değildir...Sevgili Altan ağabeyle 70’li yılların sonlarında tanışmış, 1985-86 yıllarında da birlikte çalışmıştım. Onunla birlikte çalışmak büyük bir zevkti benim için. Altan abi benim bu ülkede tanıdığım bileği en güçlü çizerlerdendi… Öyle eskiz filan yapmaz, kurşunkalemle falan uğraşmazdı, eline aldığı rapido kalemiyle anında yerleştirirdi bir karikatürü kağıda, müthiş bir desen ustasıydı aynı zamanda…Altan Erbulak aslında bu ülke için oldukça ‘erken’ gelmiş ve oldukça ‘lüks’ bir insandı. Bunu o zamanda fark etmiştim ama şimdilerde daha da iyi anlıyorum. Bağrından tembellik fışkıran, insanlarının çoğunun haybeye oksijen tükettiği bir ülkede sevgili Altan ağabey ‘meslek fazlasına’ sahip müthiş enerjik, müthiş çalışkan, yerinde duramaz bir insandı…
Milliyet TEF mizah sayfasından bir karikatürü (1985)
Sayısız mesleğin ustasıydı
FIRT dergisinden bir karikatürü (1978)
Firuz Kutal'ın çizgileriyle ALTAN ERBULAK
Altan abiden Bir faks anısı
İnsanlarda bilgisayar bile yokken o Bilgisayar programı hazırlamıştı...
"30 yıldır emek ile ilgili çizdiğim karikatürlerden oluşan 60 kadar karikatürle 2 Mayıs'ta Kadıköy'deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde açılacak olan EMEK-Lİ KARİKATÜRLER Sergimi onurlandırmabilmenizi dilerim." Böyle diyor Hasan Seçkin yolladığı davetiyede... 16 Mayıs'a dek görülebilecek olan sergide emekten yana karikatürler yer alıyor...
29 Nisan 2008 Salı
Trabzon’da doğan Osmanlı padişahlarından Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman adına kurulan Kanuni Vakfının her yıl geleneksel olarak Trabzon’da düzenlediği etkinlikler kapsamında bu yıl bir de karikatür sergisi açıldı.
Karikatür sanatçısı Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun 40 karikatüründen oluşan sergi etkinlik kapsamında 27 Nisan 2008 tarihinde kanuni evinde açıldı.Serginin açılışını Trabzon Valisi Nuri Okutan, Trabzon Belediye Başkan Vekili Kemal Kılıç ve Kanuni Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ali Baki birlikte yaptılar. Serginin açılışına Karikatürcüler Derneği Trabzon Temsilcisi Adnan Taç, vakıf yöneticileri, protokol mensupları ve davetliler katıldı.Kanuni etkinlikleri kapsamında açılan ve sanatseverlerden yoğun bir ilgi gören sergi bir hafta süreyle izlenebilecek.
28 Nisan 2008 Pazartesi
Çıkacağı haberini ilk kez MİZAHHABER'de Emre Ulaş'ın bizzat kendi mesajından duyduğunuz HAFTALIK YARI RESMİ GASTE 23 Nisan'da yeni ve farklı bir mizah yayını olarak epeyce sessiz-sedasız çıktı... Gaste'nin ilk dikkat çekici özelliği dergiyi EMRE ULAŞ'ın tek başına hazırlaması... Yani dergide tek kişilik bir dev kadro söz konusu...
'Haftalık Yarı Resmi Gaste', bildiğimiz gazete kurgusu içinde hayatı ve siyaseti ele alıyor Radikal okurlarının 'Cilalı Taş Devri' ile 'Babalar' karikatür bantlarından tanıdıkları Emre Ulaş ve arkadaşları, yeni bir mizah yayınına imza atıyor. 'Haftalık Yarı Resmi GASTE' adlı bu derginin formatı da içeriği de kendine has.
Bir gazete kurgusu içinde tasarlanan 'Gaste' 23 Nisan'dan itibaren bayilere verildi. Derginin içeriği için Emre Ulaş "Medya-iktidar ilişkilerini bilmeyen yok ama genellikle konunun muhatabı iktidarlar oluyor. Medya kısmı pek mizahın konusu yapılmıyordu. Zamanla 'gazetelerin mizahı'nı yapma fikrini geliştirdim. Bugün artık iktidarın tescilli medyası var. Dolayısıyla 'medya aktörleri' de en az politikacılar kadar çizilmeyi hak ediyorlar" diyor.
Çizgi gazete 'Haftalık Yarı Resmi GASTE' mizahın farkındalık yaratma gücüne inanarak düşünülmüş. "Yalnızca iktidara ya da muhalefete değil, günlük hayatta rahatsız olduğumuz herşeye muhalif olacağız" diyen Emre Ulaş, "Gelip geçici güncel olayların gerçek gündemi ve canalıcı sorunları gölgelemesine karşı durmaya çalışacağız" diye ekliyor.
Mizahseverlerin yanında medyayı takip edenlerin de ilgisini çekebilecek 'Haftalık Yarı Resmi Gaste' mizah dergisiyle ilgili detayları derginin resmi internet sitesi 'resmigaste.com'da bulabilirsiniz.
MİZAHHABER olarak, Yarı Resmi Gaste'ye, tek kişilik kadrosuyla bu "zorlu" yayın yolculuğunda upuzun bir yayın ömrü dileriz...
22 Nisan 2008 Salı
AKP bu 23 Nisan'da da çocukların 21 yaşında olduğunu zannedecek... Daha çocuk denilen güzellik kaç yaşında olur bundan bile habersiz olan bir parti, çocuk bayramını da en "büyük" haliyle kutlayacaktı elbet!!! Zira bu yılda Meclis başkanı koltuğuna oturacak çocuğu (!) 21 yaşından seçmişler... 21 yaşında bir insanı "çocuk" olarak gören zihniyet ülke insanından "EN AZ 3 ÇOCUK" istiyor, bunu unutmayın... Dünya çocukları Başbakan'a hediyeler getirmişler. Gürcistan ve Meksika'dan gelen çocuklar Başbakan'a "ŞARAP" hediye ettiler... Zavallı çocuklar ne bilsinler ki, karşılarındaki Başbakan anlamaz-bilmez şarap nedir... Merak ettiğimiz şu ki, İsviçre'den gelen çocuklar kendisine "Çok fonksiyonlu bir ÇAKI" hediye ettiler mi?.. Bırakın hediye etmeyi, Başbakanın çakı taşıdığını bilseler acaba bu kadar yanına yanaşır mıydı dersiniz dünya çocukları?.. 21 yaşındakileri "çocuk" zannedenlerin çocuk anlayışına uygun olur diye biz de bu fotoğrafı kullandık ve Mizahhaber olarak SEVGİLİ "GERÇEK" ÇOCUKLARIN 23 NİSAN ÇOCUK BAYRAMINI BAYRAMINI AŞAĞIDAKİ ŞİİRLE KUTLUYORUZ!..
23 NİSAN ÇOCUĞU
Bir 23 Nisan günü
Birkaç saatliğine
Başbakan olacağım
Oturup o koltuğa
Tek bir şey yapacağım
O gün
Testlerdeki bütün şıklar
İkiye inecek
Atacağım
C’yi, D’yi, ve E’yi
Kalacak sadece
A ve B şıkkı
Biliyorum
O gün
Bütün çocukların gözünde
Çok şık olacağım
Ercan Akyol'un 22 Nisan 2008'de Milliyet'te yayınlanan karikatürü...
Mustafa Bilgin'in 22 Nisan 2008'de Cumhuriyet'te yayınlanan çizgi bant karikatürü...
21 Nisan 2008 Pazartesi
Musa Kart'ın 21 Nisan 2008 Pazartesi günü Cumhuriyet'te yayınlanan karikatürü...
20 Nisan 2008 Pazar
Çizgi Roman Platformu CROP, çizgi roman yayınlayan yayınevlerinin de desteğiyle Şişli Belediyesinin düzenlediği 23 Nisan Şenliğine katılıyor...
Gelişmiş ülkelerde sanat olarak kabul edilen, müzeleri, akademileri kurulan ve devlet desteğiyle daha da yaygınlaştırılan Çizgi Roman maalesef ülkemizde hak ettiği değeri görememektedir.
Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP) olarak biz önyargıları değiştirmek üzere proje geliştirmeyi sürdürüyoruz. Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP), 25 Aralık 2006 tarihinde Türkiye'nin ilk "Çizgi Roman Kütüphanesi"ni açmak istediğinde bir çok kişi bunun gerçekleşmeyeceğine inanmıştı. Oysa 3000 kitaplık bir kütüphane açılışı yapmıştık. Gerçi ÇROP'un kurulma sebebi olan "Türkçe çizgi roman yayınladıkları için yayınevlerine moral destek olmak için teşekkür kartpostalı atma" etkinliğine de gülenler olmuştu zamanında.
Şimdi, ÇROP'un kuruluşunun 2. yıl dönümünde ikinci büyük etkinlik yola çıktı: ÇROP, üç gün boyunca çocuklara ücretsiz olarak çizgi roman okumalarını sağlayacak ve çizgi romanla tanışmalarına olanak tanıyacak bir etkinliğe imza atıyor.
ÇROP, Şişli Belediyesinin 23 Nisan Karnaval Çocuk Şenliği'nde kurduğu standıyla şenlikte yer alacak. Bu standa toplamda 3000'i bulan (Deja-vu) çizgi roman çocuklara tarafından okunmayı bekliyor. Hatta yayınevlerinin talebi üzerine çocuklara belli aralıklarla ücretsiz dergi de dağıtılacaktır.
Projeye inanan ve çizgi roman sanatını çocuklarla tanıştırma gayretine destek veren yayınevleri: TUDEM, Uçanbalık, Maceraperest, Lal, HOZ, Doğan Egmont, Marsık, Panini, Epsilon
(Haber: ÇROP adına- Ümit Kireççi)
19 Nisan 2008 Cumartesi
18 Nisan 2008 Cuma
Ercan Akyol'un 18 Nisan 2008'de Milliyet'te yayınlanan karikatürü...
Beğenin, beğenmeyin koca Mecliste, tek başına muhalefet yapmaya çalışan Bağımsız bir milletvekili var: Kamer Genç. Çoğunluk olmuş ama adam olamamışlar bu TEK SESİ DE SUSTURMAYA ÇALIŞIYORLAR. Kamer Genç dün 50 AKP'li millet(!)vekilinin mecliste saldırısına uğradı ve dayak yedi!!! Burası AKP'nin dinci faşizmi altındaki zavallı Türkiye Cumhuriyeti.. Meclisteki TEK MUHALİF SESE bile dayanamayan kudurmuş bir zihniyet ülkeyi karanlık bir sona doğru dört nala doğru koşturuyor... MİZAHIN MUHALİF SESİ MİZAHHABER OLARAK, MECLİSİN ZATEN ELDE KALAN TEK MUHALİF SESİ OLAN KAMER GENÇ'E SALDIRAN BU ZORBA ZİHNİYETİ KINIYORUZ...
AKP'li vekillerin en iyi başardığı şey işte bu!
17 Nisan 2008 Perşembe
Bu yıl ana teması "EGE'DE ŞİİR"olan 13. İzmir Tüyap Kitap fuarı İzmirli kitapseverlere kapılarını 19 Nisan Cumartesi günü saat 11'de açacak. MİZAHHABER olarak fuarda mizahı ve karikatürü ilgilendiren etkinlikleri sizler için derledik. Fuarda bu yılda karikatür sergileri olacak. Bunlardan ilki, Semih Poroy'un "FEKLAVYE SERGİSİ"... Semih Poroy'un daha önce İstanbul ve Bursa Tüyap Kitap Fuarlarında açtığı, Cumhuriyet-Kitap ekinde çizdiği karikatürlerden oluşan sergi bu kez İzmirlilerin karşısına çıkıyor. Fuarın bir diğer sergisi Saat Kulesi Karikatürcüler Grubunun "NASREDDİN HOCA 800 YAŞINDA" başlıklı karikatür sergisi, bu sergiyle ilgili geniş bilgiyi aşağıdaki haberimizde bulabilirsiniz. Fuarın bir başka karikatür sergisi iseİzmir Karikatürcüler Topluluğu’nun hazırladığı ‘SİNEMA VE KADIN" başlıklı karikatür sergisi. Fuarda Saat Kulesi Karikatürcüler Grubu ve Karikatürcüler Derneği İzmir temsilciliklerinin standları da bulunacak.
FUARDAKİ MİZAH SÖYLEŞİLERİ
Fuarda mizahı ilgilendiren söyleşilere gelince... 20 Nisan Pazar günü, Saat:18:30-19:30 arasında, 3. Konferans Salonunda Leman dergisi çizeri Güneri İçoğlu'nun: “Gönül Adamı Ney’le” başlıklı söyleşi ve dinletisi yer alıyor. 25 Nisan Cuma günü ise, 2. Konferans Salonunda, Saat:15:45-16:45 arasında “Damdaki Mizahçıyla Damagojik Dakikalar” başlıklı söyleşide Cihan Demirci, İzmirli mizahseverlerle buluşacak. 26 Nisan Cumartesi günü ise, fuarın 1. Konferans Salonunda "Çocuk Edebiyatında Gülmece" başlıklı söyleşi var. 12.00-13.30 arasındaki söyleşiye Mavisel Yener, Yalvaç Ural ve Cihan Demirci katılacaklar. 26 Nisan Cumartesi günü bir başka söyleşi ise "Markopaşa Gerçeği" adını taşıyor. 14.30-15.30 arası, fuarın 2. konferans salonunda gerçekleşecek söyleşiye; Bülent Habora, Öner Yağcı ve Aydın Ilgaz konuşmacı olarak katılacaklar. Mizahı ilgilendiren etkinliklerin oldukça az olduğu bu yıl ki fuara; Sivilce, Penguen, Leman ve Uykusuz mizah dergileri de yayın standlarıyla katılıyorlar...
İZMİRLİ ÇİZERLER
NASREDDİN HOCA
SERGİSİYLE KİTAP FUARINDA...
Üç yıldır geleneksel hale gelen İzmir'li karikatüristlerin karma sergisi, bu yılda İzmir Tüyap kitap fuarında 19-27 Nisan tarihlerinde izleyicileriyle buluşuyor. İzmir'de yine bir ilk gerçekleşiyor. 35 karikatüristin katıldığı sergi ilk kitlesel sergi olma özelliğini taşıyor. 30 yıldır karma sergiler açan İzmirli çizerler rekor sayılabilecek bir çizer kadrosuyla fuarda. Sivilce mizah dergisinin genç çizerleriylede birlikte olunacak fuar etkinliğinde, Nasrettin Hocanı 800. doğum yılı nedeniyle serginin konusu: 'NASRETTİN HOCA 800 YAŞINDA'. Sergideki karikatürler Saat Kulesi dergisinin özel sayısı olarak basıldı. Sergi süresince izleyicilere dağıtılacak. Ayrıca karikatür albümleri ve kartpostal satışınında yapılacağı sergi sürecince yazar, çizer dostlarla bol bol söyleşi imkanı doğacak. Sergideki karikatürler dijital baskı ile branda üzerine büyütülüp açılacak...
İzmir Tüyap Kitap fuarı ile daha geniş bilgi arayanlar için adres: www.izmirkitapfuari.com
İ.Bülent Çelik'in Vatan gazetesinde yayınlanan karikatürü...
(16-4-2008)
16 Nisan 2008 Çarşamba
Güngör Kabakçıoğlu ustanın Doğan Kardeş Çocuk Karikatürleri Sergisi 23-30 Nisan 2008 tarihleri arasında Saraçhane'de bulunan Karikatür Ve Mizah Müzesi'nde izlenebilir... Serginin açılışı 23 Nisan Çarşamba günü yapılacak...
------------------------------------------------------------------
Adana'da yaşayan öğretmen-karikatürcü İsmail Kar Antalya'nın Side ilçesine tayin olunca gittiği okulda da rahat durmadı!:)) Kar'ın öğrencileri kağıt yerine duvarları tuval olarak kullanıp boyaları ellerine aldı... Karikatür sanatçısı ve aynı zamanda yıllardır Milli Eğitim Bakanlığına ait öğretim kurumlarında resim öğretmeni olarak görev yapan İsmail Kar yeni görev yeri olan Antalya-Side'deki, ilköğretim okulunda ders dışı etkinlik çalışmalarında okul duvarlarını öğrenci ve öğretmenlerle birlikte boyadılar. Ancak bu boyama işi rastgele bir boyama olmadı.Karikatürcü İsmail Kar'ın ve ünlü çizigi film kahramanlarının karikatürleri ile donattılar ve yeni çalışmaları Nasrettin Hoca tiplemeleri ile devam edecek...Etkinliklere katılan öğrencilerin çok mutlu oldukları gözlendi.
Şiddetin ilköğretim öğrencilerine kadar tüm toplumu sardığı şu psikopat ortamda MİZAHHABER olarak Side'ye sevgilerimizi iletip, eline sağlık sevgili İsmail Kar diyoruz...
Bu yıl Uluslararası olarak düzenlenen, çevre sorunlarına dikkat çekmeyi amaçlayan “Felaketten Önce Son Çıkış” konulu , Manisa Karikatür Yarışması’na katılan eserlerden oluşturulan albümün baskisi tamamlandı. 22,5 x 17 cm ölçülerinde 140 sayfa olarak hazırlanan albumde 122 çalışma yer alıyor.
Manisa 1.Uluslararası Karikatür Yarışması’na katılan 402 cizerin 651 karikaturu arasından yapılan değerlendirmede, Marlene Pohle (Almanya), Vladimir Kazanevsky (Ukrayna), Rasit Yakalı, Eray Ozbek, Cem Koç ve Recep Kafes’ten (Manisa Belediyesi Başkan Yardımcısı) oluşan juri sonuclari şu şekilde belirlemişti:
Birincilik ödülü: Sherif Arafa MISIR
Ikincilik ödülü: Junior Lopes Cunha BREZİLYA
Ucunculuk ödülü: Grzegorz Szumowski POLONYA
Jüri özel ödülü: Aşkın Ayrancıoğlu TÜRKİYE
Ayrıca 18 yaşın altındaki katılımcılar arasında yapılan değerlendirmede Ekin Özeskici’nin çalışması da teşvik ödülüne değer bulunmuştu.
15 Nisan 2008 Salı
"ÖFKE BİR HİTABET SANATIDIR..."
R.T.E.
Milliyet'te yayınlanan günlük karikatürlerini MİZAHHABER'den de zaman zaman izlediğiniz ERCAN AKYOL dostumuz, bu karikatürü MİZAHHABER'e özel olarak iletti, kendisine teşekkür ediyoruz...
ESKİŞEHİR’DE EĞİTİM
İsmet Lokman, sessiz ve alçakgönüllü bir çalışma içerisindeyken açılan yarışmalara karikatürler göndermeye başlamış. Ardı ardına ödüller almış. İsmet Lokman yurtiçinden ve yurtdışından kazandığı ödüllerle adını duyurmuş. Bulgaristan’da, Japonya’da, Belçika’da karikatür dünyasının en prestijli yarışmalarında ödüller kazanmış. Türkiye’de yapılan pek çok yarışmada üst dereceler elde etmiş. Bu ödüllü karikatürler 1993 yılında Karikatürcüler Derneği tarafından bir albümde toplanmış.
Akcami Mh. Malhatun Sk. No:6 Odunpazarı ESKİŞEHİR
Sergi Süresi: 25 Nisan – 20 Mayıs 2008
Tel: 0 (222) 230 02 01 / 0 (222) 335 05 80/3154
POLİTİK
Politikanın, politikacıların hayvanlarla yakın ilgisi vardır. Kimi bukalemundur, kimi kurt, kimi at, kimi horoz, kimi aslan... Demokrat Parti, halkın demokrat demeye dili dönmediği için Demir Kır At olarak nitelendirilmiş, bu partinin sonraki temsilcileri toplandıkları Adalet ve Doğru Yol Partisine simge olarak kır atı seçmişlerdir. Demokratik Sol Parti güvercinlidir, Milliyetçi Hareket partisi kurtlu. Bir de aslan sosyal demokratlar var!
Bir zamanlar İsmet İnönü’nün kafasında kırk tilki dolaştığı, kırkının da kuyruklarının birbirine değmediği söylenirdi. Oğlu Erdal İnönü ise Hint horozuna benzetilmişti. Erbakan, Ecevit’i neye benzeteceğini bilemedi geçmişte, “Deve misin kuş musun anlayamadım. Deve desem deve değilsin. Kuş desem kanadın yok, uçamazsın” dedi ama Ecevit onu bukalemuna benzetti. Tuğrul Türkeş söze karıştı, Ecevit’i karga olarak niteledi...
Eski devirlerden birinde devlet başkanına öküz diyen bir kişi mahkemeye verilmiş. Yargıç kendisini çok ağır cezaya çarptırınca sanık şaşırmış, “Hakaretin cezası bu değil ki?” diye verilen cezaya itiraz etmiş. Yargıç, “Sen hakaretten ceza yemedin ki, devlet sırrını açıklamaktan hüküm giydin” demiş...
Sadece bizde değil, Amerika’da da hayvanlar parti simgesi olmuşlardır. 1938 yılında Milton kasabasının belediye başkanı, seçmenlerin düşünmeden, sonuçlarına aldırmadan, laf olsun diye oy kullandıklarını kanıtlamak için Boston Curtis adlı bir eşeği aday göstermiş, oy pusulasına eşeğin resmini koydurmuş ve eşek oyların yüzde elli birini alarak seçilmiş!
Son zamanlarda konuşan hayvanlar ortaya çıktı. Papağan, muhabbet kuşu neyse; kediler, köpekler, horozlar, ayılar bile konuşur oldu. Herhalde vatandaşların gerektiği gibi konuşmamalarına, konuşmaya çekinmelerine kızdılar. Dolap beygiri ya da eşek yerine konulan, sırtlarına ne kadar yük konulursa konulsun aldırmayan vatandaşların yerine bu hayvanlara oy kullandırsak daha iyi olacak bence. Hiç olmazsa tatlı vaatlerine kanarak yanlış partilere, yanlış liderlere oy verip de sonradan pişman olmazlar, ah vah etmezler...
Hayvanlar yalnız politikaya değil, spor kulüplerimize de girmiştir. Birbirlerine vahşi hayvanlar gibi saldıran taraftarlar bir yana, Fenerbahçe kanarya, Beşiktaş kartal, Galatasaray aslandır. Bursaspor futbolcuları gol attıkları zaman timsah yürüyüşü yapıyorlar. Bir zamanlar Sarıyer kulübü için martılar, İstanbulspor için de boğazın boğaları denilmişti...
Teknik Üniversitenin rozeti arı, İktisat Fakültesinin simgesi karıncadır...
Erkeklere aslan, kaplan, panter gibi güçlü, yırtıcı hayvanları layık görürüz. Kadınlar ipek böceği, ceylan, keklik, sülün gibi güzel, zarif hayvanlara benzetilmekten hoşlanırlar. Kuşlara benzemek iyidir de kuş beyinli demek kötüdür! Eşek, inek, fil sözleri hakaret sayılır her iki taraf için de. Hele hayvan desek kızar köpürürler. Aslan, kaplan, ceylan, sülün havyan değil mi? Süt veren inek, yük, araba çeken at ve eşek gibi yararlı hayvanlar kötü de, boğa gibi fazla işe yaramayan, aslan, kaplan gibi vahşi, yırtıcı hayvanlar pek mi iyi sanki?
Halk şiirinde kızlar sunaya, yani erkek kaza benzetilirler! Çünkü çoğu hayvanların erkekleri daha güzel, daha gösterişlidirler. Minibüslere, otobüslere durak harici alınan yolculara da ördek adı verilir. Araba dolu olduğu halde binenlere, binenlere ses çıkarmayanlara ne denir biliyor musunuz? Kaz denir kaz! Böylelerine ne denilse az. İşçi, memur kümesteki kazdır zaten. Kazın tüylerinin yolunması gibi acıtmadan, fark ettirmeden yolarlar onları; vergileri onlar verirler hep, zam yağmurunda şemsiyesiz kalan, ıslanan onlardır. Kaz olmak yetmez, aynı zamanda inek gibi sağılırlar, öküz gibi çift sürmeye, arabaya koşulurlar, koyun gibi güdülürler, kuzu gibi her şeye boyun eğerler...
Deveye neren eğri diye sormuşlar, nerem doğru ki, demiş. Bu eğrilikleri doğrultacak düşünce olmalı insanda ama nerde! Çoğu kişi papağan gibi düşünmeden konuşuyor, leylek gibi laklak ediyor, maymun gibi taklitçi ve de lafla peynir gemisini yürütmeye kalkıyor...
Oysa hiç olmazsa Nasrettin Hoca’nın hindisi gibi olsak biraz düşünürüz olup biteni, başımıza geleni. Çözüm yolu ararız. Belki o zaman düşünce suç olmaktan çıkar; aydınlara, şair ve yazarlara, sanatçılara, bilim adamlarına gereken önemi, değeri veririz.
erhantigli@mynet.com
14 Nisan 2008 Pazartesi
Bir öncü mizah dehasını, bir komple mizah ustasını bundan tam 27 yıl önce 14 Nisan 1981’de yitirmiştik. Henüz 55 yaşında ve en üretken çağındayken ani bir kalp kriziyle aramızdan ayrılan ve sonrasında adı unutulup, karambole giden bu özgün kalem benim bu mesleğe adım attığım yıllarda “ustam” olarak bellediğim sevgili Suavi Süalp’ti... Profesyonel anlamda mizah yazarlığını onun son olarak çalıştığı Ses dergisindeki masasında başlamış olmamın bana yüklediği yoğun duygular aradan geçen 27 yıla rağmen hiç azalmadı.
Gerek mizah yazıları, gerek mizah öyküleri, gerek kendi yazıp kendi çizdiği çizgi romanları, mizahımıza soktuğu “Seçme Saçma Sözler”iyle ve tüm bunların üzerine kendine özgü ‘Absürd’ bir mizahın yaratıcısı olarak, benzersiz bir kalemdi; Suavi Süalp... Ancak, Aziz Nesin usta; “Mizah ciddi bir iştir” diyerek mizahı ne denli ciddiye aldıysa, Suavi Süalp de tam tersine ne kendi yaptıklarını, ne de hayatı çok fazla ciddiye almadı sanki, mizaha kattıklarının farkında bile olmadan, naif bir mizah kahramanı gibi, müthiş renkli ve hızlı bir hayat yaşayıp, aynı hızla ayrıldı aramızdan... Suavi Süalp, benim için, bir başucu öyküsü olan, unutulmaz öyküsü “Gene İyi Dayandık” ta yazarlığı boyunca her kesimden yediği kazıkları, kendine özgü bir dille anlatır ve hayatının kısa bir özeti olan o öykü şu şekilde biter: “…Ben gene yazacaktım…Çalacaklar , gene yazacaktım…Yaşamak için değil , yazmayı sevdiğim için yazacaktım…”
Yediği tüm kazıklara rağmen ‘yaşamak’ için değil, ‘yazmayı sevdiği’ için yazmış pek çok Türk yazarının da sesi olmuştur aslında onun bu sözleri...
‘Absürd’ mizahın öncüsüydü
Mizahımıza kattığı onca yeniliğe rağmen ölümünün ardından hızla unutulan bu ilginç yazarı, epeyce çileli ve 10 yılımı alan uzun bir çalışmadan sonra biraz olsun gün ışığına çıkarmak için 1999’da “Bir Mizah Dehası Suavi Süalp” adlı biyografik inceleme kitabımı yayınlamıştım. Bu kitap sayesinde adı unutulmuş bu mizah dehasını en azından “mizahla ilişkili” insanlara anımsatmak istemiştim.
Bir kaç yıl önce yitirdiğimiz bir başka büyük mizah ustası Sulhi Dölek “Çağımızın Nasreddin Hocasıydı” dediği Suavi Süalp için bakın ölümü ardından neler söylemişti onun için hazırladığım bu kitapta: “Gülmece konusunda yaptığım bir çalışmaya şu sözlerini almıştım onun: ‘İlle de toplumsal bir yara arayıp onun üstüne gitmeye gerek yok. Gülünç öğe varsa, eleştiri de onun içindedir, toplumsal sorun da...’ Hiç bir zaman büyük mizahçı , vatan kurtaran aslan havalarına bürünmedi. Ama kendine özgü şaşırtıcı gülmecesiyle yeni bir şey başlatmıştı mizahımızda. Saçmanın mantığını en iyi işleyenlerdendi. Geçim motorunu döndürmeye çalışmaktan, yapmak istediklerinin çoğunu gerçekleştirememişti. Gerçek bir mizah emekçisiydi. Daha önemlisi, güleryüzlü, sıcak, içten, güzel bir insandı…”
Doğaçlama ustasıydı
Oğuz Aral, Gırgır’ı 1972’de çıkardığında ortalığı kasıp kavuran “tek kişilik” bir mizah dergisi vardı. Bir kişinin tek başına yazıp-çizdiği absürd çizgi romanlardan oluşan bu 16 sayfalık derginin adı: “Salata”, derginin yazarı-çizeri de; Suavi Süalp’ti... Oğuz Aral, bir süre sonra en büyük rakibi olan “Salata”yı, bu derginin tek elemanı olan Suavi Süalp’i transfer ederek çökertmişti.
Geride pek çok tiyatro oyunu, film senaryosu bırakan, sevenlerinin tanımlamasıyla; ‘Suavi Baba', ta 1954’lerde Tef mizah dergisinde yazmaya başladığı yazılarla ‘Absürd’ mizahı ülkemizde uygulayan ilk mizah yazarı olmuştu. Bugün ‘absürd’ mizah yaptığını zanneden bilumum ‘stand-up’çılara onun yazdıklarını ders olarak okutmak gerek. Bundan 50 küsur yıl önce mizah yazınımızda bir çığır açarak, mizah öykülerini, mizah yazısı formuna sokmuş, öykü tadı veren mizah yazılarını daha da kısaltarak ‘Seçme Saçma Sözler’ kıvamına kadar indirmişti. Doğaçlama bir yazardı ve o yüzden daktilosunu hep yanında taşırdı. Hiç kalem kullanmaz, aklına gelenleri hemen direkt olarak daktiloya yazardı. Bu yüzden arkadaşlarıyla meyhaneye gittiğinde bile, daktilosu hemen yanında durur, aklına bir şey geldi mi, daktiloyu kucağına alıp başlardı daktilosunu tıkırdatmaya...
Çocuk yaşta yazı ve çizgileriyle tanıştığım, mizahı sevmemde ve mizahçı olmamda farkında olmadan büyük katkıları olan bu özgün ve benzersiz mizah dehasını, gerçek sanatçılarına değer vermeyen bu ülke asla anımsamasa da, ölümünün 27.. yılında onu sevgi ve özlemle anıyorum...
CİHAN DEMİRCİ
Tam anlamıyla sapık-manyak-psikopat ülkesi olduk...Ama böyle olacağı 90'ların başından belliydi biz mizahçılar için... 1993-94 yıllarında yazdığım ve 1995 yılında yayınlanan "İYİLER CİNNETE GİDER" adlı Cinnet Mahallesi adını verdiğim mahallede geçen kara mizah denemesinde bugünleri 13 yıl öncesinden birebir anlatmıştım nerdeyse... Sonunda tam anlamıyla psikopat toplumu olduk çıktık... 17 aylık bebeklere tecavüz edenlerin ülkesidir artık burası... Elindeki silah alnındaki kılıç dövmesiyle gözü dönmüş caniler yetiştiren, barış için yola düşmüş İtalyan gelinlere tecavüz edip onları boğarak öldüren kamyoncu sapıkların, annelerini kıtır kıtır kesen üniversiteli kızların, beş yaşındaki çocuklarını boğan annelerin, ailesinin tamamını bir anda katleden babaların ülkesidir artık bu manyak ülke!.. Bir tarafınıza kına yakın ey gerici-ırkçı-faşist-yobaz iktidar zihniyeti... "Daha fazla çocuk doğurun" diye diye daha manyak, daha cahil, daha sapık bir toplum yaratmayı başardınız sonunda... Ortalık manyaktan geçilmiyor... Bu kış da manyak bol oldu şu kafayı yemiş, psikopat cinneti ülkede!.. Gene yıllar yılar önce "BU FRENLER ŞİZO FREN, BU TOPLUM BİR GÜN PSİKO PATLAR!" demiştim minik bir şiirde... Ve işte şizo olan frenler sonunda tutmaz oldu ve bu sağlıksız toplum nihayetinde patladı... Her yer manyak, psikopat, şizofren, sapık, maganda, zonta kaynıyor... İşin acı yanı; sadece okumamışı değil en eğitimlisi bile psikopat-manyak ve psikopat artık!.. Ne de olsa kimliğini bulamamış Doğu ile Batı arasında sıkışmış bu toprakların bağrından "psikopatlık" fışkırıyor epeydir...
Zavallı İtalyan gelin Pippa, BARIŞ adına yanlış ülkeden geçtiğinin farkında değildi... Burasının epeydir manyadığını bilmiyordu... Burada 17 aylık bebeklere bile tecavüz edildiğini belli ki duymamıştı... Bebek pornosu izlemede dünya birincisi bir ülkede otostop yapmaya kalkışmıştı... Gebze'den öteye yol yoktu... Burada 9-10 yaşındaki kızların din baskısıyla evlendirilip, cinsel meta yapıldığını İtalya'lardan fark edememişti...
"EN AZ ÜÇ ÇOCUK İSTEYEN" RTE EFENDİ HAZRETLERİ, ŞİMDİ ÇIKIP ŞÖYLE DEMELİ: "HER AİLEDEN EN AZ ÜÇ SAPIK, MANYAK, PSİKOPAT İSTİYORUM!" Ona da bu cinnet ülkeye de YAKIŞIR!..
Cihan Demirci
YALÇIN ÇETİN KİMDİR?
1934 yılında İstanbul'da doğan Yalçın Çetin'in ilk karikatürü 1947’de Doğan Kardeş dergisinde yayımlandı. Bir süre Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam eden sanatçı, basın çalışmalarının ağır basması yüzünden okulu bıraktı. Medet, Hafta, Akbaba, Ulus, Tanin, Dönüşüm, Ant, Yedigün, Özgür İnsan dergi ve gazetelerinde çalıştı. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin 1959 ve 1960 yıllarında düzenlediği yarışmalarda birincilik ödülü ve mansiyon kazandı. Çizgi film çalışmak için 1961’de gittiği Almanya’dan döndükten sonra bir reklam şirketinin çizgi film bölümünde çalışan sanatçı yapıtlarını iki karikatür albümünde topladı. Yalçın Çetin daha 43 yaşındayken, çok erken yaşta, 1977 yılında aramızdan ayrıldı...
12 Nisan 2008 Cumartesi
MİZAHHABER dostları; sabit soyguna karşı kazlıktan biraz olsun uzak durmak adına bu kampanyaya siz de destek verin!..
Haslet Soyöz'ün 12 Nisan 2008'de milliyet'te yayınlanan karikatürü...