Bu ülkenin bir zamanlar basını vardı... Hani adına "Babıali" denilen Cağaloğlu semtini merkez almış, gazetelerin, dergilerin, matbaaların kaynadığı bir basındı o... Gazetecilik yapılan günlerdi o günler... İşte o günlerin bitirilmesi yolunda bu ülkede işlenmiş en büyük cinayettir Abdi İpekçi cinayeti... O kadar önemli bir hedeftir ki, onun yok edilmesiyle birlikte, gazetecilikten başka bir derdi olmayan, gerçek gazete yayın yönetmenliği de bir şekilde bitirilmiştir. Bu ülkeyi 12 Eylül 1980 karanlığına götüren aşağılık güçlerin işlettiği bedeli en ağır cinayetlerdendir. Hedef gerçekten de 12'den vurulmuştur. Gerçek bir gazeteci ve yayın yönetmeni olan Abdi İpekçi daha 50 yaşındayken yok edilmiş, ardından başlayan bir operasyonla 80'li yıllarda besleme bir medyaya geçiş, 90'lı yıllarla birlikte, ruhunu satmış "İkitelli" medyası oluşturulmuş ve bu medya da 2002 sonrasındaki en dibe iniş sürecinin ardından yalama-yalaka bir medya ile tamamen iktidar medyası yapılmıştır. Bu ülkede çok "gazeteci" öldürüldü ama bence bunlardan 3 tanesinin bedeli çok ağırdır. Birincisi 1979'daki Abdi İpekçi cinayetidir ki, onun ardından gazete yayın yönetmenliği vasfı değişmiştir. İkincisi 1993'teki Uğur Mumcu cinayetidir ki, onun ardından araştırmacı ve bilgiye dayalı gazetecilik bitirilmiştir, üçüncüsü de 2007'deki Hrant Dink cinayetidir ki, onun ardından da farklı söz söyleyen, yazan "namuslu" kalem olma erdemi de yok edilmiştir. Katledileli 42 yıl geçen Abdi İpekçi ustayı bir kez daha hüzünle ve sevgiyle anıyoruz...
ABDİ İPEKÇİ SADECE İYİ BİR GAZETECİ, İYİ BİR GENEL YAYIN YÖNETMENİ DEĞİL AYNI ZAMANDA KARİKATÜRCÜYDÜ VE KARİKATÜRCÜNÜN-MİZAHÇININ GERÇEK DOSTUYDU...
Katledilişinin 42. yılında ABDİ İPEKÇİ'nin altı çizilmesi gereken bir önemli özelliğini daha söyleyelim: bugünün dandik yayın yönetmenleri ve kaza eseri gazeteci olmuş "kaza-teci"leri gibi havası-afrası-tafrası olmayan Abdi İpekçi usta karikatürcü kökenli bir gazeteci idi, bu yüzden karikatürü de mizahı Milliyet gazetesinde hep yüceltti, karikatüre ve mizaha hep sahip çıktı. An geldi onun yönettiği Milliyet, 2 tam sayfa mizah sayfasıyla çıktı. Bedri Koraman birinci sayfadaki tablo gibi karikatürleriyle, siyasi gazete karikatürünün adeta tarihini yazdı. Böylesi bir değeri yok edenler bugün ne yazık ki arzuladıkları çapta "aşağılık" bir medyayı yaratmışlardır, bu cinayetler kadar üzüntü veren, kahredici durum budur... Yanda gördüğünüz Turhan Selçuk portresi de Abdi İpekçi'nin çizimidir ve 1950 yılında çizilmiştir.
CİHAN DEMİRCİ-MİZAHHABER
(1 Şubat 2015'te yazılan yazının güncellenmiş halidir.)
CİHAN DEMİRCİ'DEN BİR ABDİ İPEKÇİ ANISI...
1978'de, henüz 16'sında çizmeye-yazmaya yeni başlamış tıfıl bir lise öğrencisiyken, o dönemlerde tanıdığım ama hemen kaynaştığım sevgili Altan Erbulak ağabeyi Milliyet'te görmeye ve ona karikatürlerimi göstermeye gittiğim bir dönemde, Altan abinin bana verdiği bir yemek fişiyle Milliyet'te ilk kez heyecanla yemek yemiş ve çalışanlarıyla birlikte yanyana yemek yiyen Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, yürekli gazeteci ABDİ İPEKÇİ'yi izlemekten yemeğim doğrusu buz gibi olmuştu. Sonradan onun aslında "karikatürcü" kökenli bir gazeteci olduğunu, adam gibi adam olduğunu, karikatürcü dostu olduğunu da öğrenecektim. Milliyet zaten onun döneminde mizaha, karikatüre, çizgi romana doymuş bir gazeteydi, bugün 2 karikatürcüye zoraki yer veren, iki kez el değiştirdikten sonra ruhunu yitireli uzun yıllar olan bu gazetede uzun yıllardır ne bir çizgi bant var, ne bir çizgi roman... Onun yok edilişi bu ülkedeki gazete "Genel Yayın Yönetmeni" çizgisinin de bir şekilde bitiş hikayesidir aslında... Çok bilinçli bir cinayettir bu... O'nun yok edilişiyle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır... (C.D.)BU YAZININ YER ALDIĞI "DAMDAKİ MİZAHÇI" LİNK ADRESİ: