SUNDER ERDOĞAN... Bir özel ağabeydi benim için... Onu geçen yıl sessiz-sedasız bir şekilde 24 Nisan 2019 tarihinde yitirdik... 1998 yılında İstanbul'u terk ederek çok akıllıca bir iş yapmış, eşi Ülkü ablayla birlikte Kaş'a yerleşmişti. 21 yıl Kaş'ta yaşadı ve 1952, İstanbul Fener-Balat doğumlu Sunder Erdoğan henüz 67 yaşında dünyaya geçen yıl veda etti... Ne yazık ki son yıllarda görüşemedik... 2011'de görebildim onu en son, çünkü onun da mimarları arasında olduğu o güzelim Kaş Kitap Şenliği en son o yıl yapılmıştı ve muhabbetinden en keyif aldığım insanlar listesinde her zaman ilk üç içinde yer almış, sohbet insanı Sunder ağabeyimle gene çok keyifli muhabbetlere dalmıştık. Sonrasında bir kaç ayda bir telefonla görüştük. En son 2018 yılında uzun bir telefon sohbeti yaptık. Ne yazık ki 2011'den sonra yolum Kaş'a hiç düşmemişti ama Sunder ağabey de zaten Kaş'ın içinde yaşamıyordu uzun süredir, bir köyde ev almış ve açıkçası biraz inzivaya çekilmişti.
Yaşından her zaman büyük duran bir insandı, onu gencecik yaşında tanıdığımda bile çok yaşlı, bilge insanların hali, tavrı vardı üzerinde. Bana uzun yıllar her konuda destek veren bir ağabeydi. An geldi onun çok iyi tanıdığı, yakın arkadaşı olduğu Suavi Süalp usta için bir kitap yazdığımda kitabıma en güzel katkıları sağlayanların başında yer aldı. An geldi Cemal Nadir Güler usta için doğumunun 100. yılında hazırladığım özel kitaba Cemal Nadir portresi çizerek katkı sağladı. An geldi onunla ortak sergi açtık Marmaris'te, birlikte jüri üyesi olduk karikatür yarışmalarında. An geldi ne yazık ki tamamına yakının neredeyse yitirdiğimiz büyük mizah ustalarıyla ortak muhabbetlere oturduk sabahlara dek. Bende müthiş renkli anılar bıraktı geriye...
Sunder ağabey bir tarih hazinesiydi, bir derya idi. Ortaokulu terk ederek erken yaşta hayata atılmış biri olarak öylesine okumuş ve meraklı bir insandı ki, size tüm tarihi günlerce anlatabilirdi. Karadeniz usülü tekne maketi yapardı, hobiden öte bu konunun ustasıydı, tekne maketlerinin Marmaris'te sergisini birlikte açmıştık. Neler neler yapmadık ki birlikte tabii en çok rakının dibine vurduk keyifle... Dedim ya muhabbet insanıydı, eh ben de fena sayılmam, ikimizin olduğu masalarda muhabbet asla bitmezdi...
Sunder ağabey karikatür ve mizah dünyasında en uzun süre birlikte çalıştığım insandır. An gelmiş bana gerçek ağabeyimden bile daha yakın olmuştur. 1998'de Kaş'a yerleştikten sonra da 2011'de dek 13 yıl boyunca en az 20 kez gitmişimdir Kaş'a, en çok da onu görebilmek için... Bizim dostluğumuz 1979 yılında başlamıştı. 2002 yılında Karikatürcüler Derneğinin genel sekreterliğini yaptığım dönemde, karikatürü onca yıl emek verdiği halde, bir tek karikatür albümü bile olmayan Sunder Erdoğan ağabeyimin bir albümünün çıkması için çaba gösterdim ve ondan bir kitap dosyası istedim, sonrasında 2002 yılı Haziran ayında derneğin "Nasreddin Hoca'nın Torunları" adlı karikatür dizisinden Sunder Erdoğan ağabeyin geride bıraktığı tek kitabı olan "Tavanarası" adlı karikatür albümü yayınlandı. Bu kitabın önsözünü de büyük bir keyifle yazmıştım. Şimdi size 2002 yılı Ocak ayında yazılmış o önsözü sunuyorum...
Nev-i şahsına münhasır
bir çizer:
bir çizer:
SUNDER ERDOĞAN
Bazen öyle dostlarınız olur ki, onlar
epeyce uzaklara da gitseler, çok yakınlarınızda olan nicelerinden daha yakın
olmaya hep devam ederler!.. Sevgili Sunder Erdoğan da benim için öylesine can
bir dosttur... Sunder ağabey, bundan 4 yıl kadar önceydi sanırım bizim için “ani”
sayılabilecek bir kararla “İstanbul” mahkumiyetine son verip kendini
güzelim Kaş’a attı!..
Çok da iyi yaptı!.. Epeyce uzağa gitmişti
ama dediğim gibi bu uzaklık sorun değildi, çünkü hayat deneyimleri sayesinde;
yakınlığın mesafeyle ilişkili olan bir şey olmadığını öğreneli çok uzun yıllar
olmuştu!..
Hafızama güvenirim... Sunder
ağabeyle ilk tanışmamız 1979 yılındadır... Yani bundan tam 23 yıl önce...
Hayatımda ilk kez bir mizah dergisinde kısa bir süre çalıştığım o 1979 yılının
yaz başı... Derginin adı; “Karakedi”ydi... Matah bir dergi değildi
açıkcası ama benim için önemi; 3 ay da olsa ilk çalıştığım dergiydi o... Henüz
16 yaşındaymışım o zaman... Sunder abi, o dergide hem kapak yapıyor hem de iç
sayfalara çiziyordu... Sonrasında 1981’de Ses dergisinin “Atmaca” mizah
ekinde başladık beraber çalışmaya ki, o dergide benim profesyonelliğe gerçek
anlamda adım attığım ilk dergidir... İşte o dergiden başlayarak Sunder ağabeyle
hiç kopmadan ta 1993 yılı sonlarına dek yani tam 12 yıl birlikte çalıştık,
sayısız gazete ve dergide... Bunların içersinde 4 yılı aşkın Güldürü Üretim
Merkezi maceramız, renkli kadrosuyla tabii ki en unutulmaz yıllarımızdır...
Güneş, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde de çalıştık birlikte...
Örneği kalmayan bir neslin, kendine özgü
son insanlarındandır Sunder abi... Ona en çok yakıştırdığım kelime; “Çelebi”
kelimesidir ki gerçekten de eşi bulunmaz bir çelebidir o... Kendine has
muhabbeti ve o keyifli tarih merakıyla başka dönemlerden bu zaman dilimine
aramıza “misafir” gelmiştir sanki... Ondaki bilgiye doymazlık, bitmek
bilmez öğrenme aşkı, derin tarih tutkusu bir araya geldiğimizde zaman kavramını
unutturur hep bize!..
Ne keyifli, ne neşeli, ne matrak, ne ilginç, bazen de ne hüzünlü “bol
anasonlu” gecelerimiz olmuştur onunla... Ne anılar, ne mezeler, ne geceler,
ne hesaplar, ne şişeler... Hepsi zamanın dipsiz kuyusunda ve belleklerimizin en
zengin köşesindedir şimdi... 80’li yıllardaki Çiçek Pasajı gecelerimiz ve
Entelektüel Cavit’in yerindeki muhabbetlerimiz nasıl unutulur... Sunder abi
müthiş bir keyif adamıdır, içki sofrasında muhabbetin dibine vurulacak ender
insanlardandır ama bir yandan da iş disiplinini asla bozmayan, işini her zaman
ciddiye alıp, karikatürlerini nakış gibi işleyen, en yerinde deyişle: “nev-i
şahsına münhasır” bir yaşam ustasıdır o... Şimdilerde Kaş’ta yaptığı o
harika “tekne” maketleri onun karikatürdeki itinalı işçiliğinin tekne
olup canlanması gibi gelmektedir bana...
Bunca yıl karikatüre emek verip, sonunda hem basının hem de İstanbul’un
içine düştüğü tatsız ve çekilmez durum nedeniyle evini-barkını satıp sevgili
eşi Ülkü ablayla kendini Kaş’a atan Sunder ağabeyin karikatürleri nihayet bir
kitap oldu... Bu durum belki de en fazla beni mutlu ediyor... Çünkü “Sunder
Erdoğan” bu kitabı ve daha fazlasını çoktan hak etmiş bir çizgi
ustasıdır...
Onun “Tavanarası” adlı bu ilk karikatür albümüne şu yazıyla da olsa ufacık (yani bir 35’lik ufaklığında) renk katabildiysem, ne mutlu bana!.. Şimdi yapılacak tek şey, Sunder abi ve Ülkü ablayla birlikte bu albümün şerefine en kısa zamanda Kaş’taki o harika, kartal yuvası evlerinin balkonunda Meis adasının ışıklarına dalıp giderek rakılarımızı tokuşturmak olsa gerek!..Yarasın Sunder abicim, yarasın!.. Ya da onun o güzel deyişiyle: “aliyy-ül-a'lâââââ!..” (Cihan Demirci-29 Ocak 2002)
CİHAN DEMİRCİ - 24 NİSAN 2020 - MİZAHHABER
CİHAN DEMİRCİ - 24 NİSAN 2020 - MİZAHHABER
SUNDER ERDOĞAN'LI ANILAR...
Sunder Erdoğan ve eşi Ülkü Erdoğan ve çok sevdiği kedilerinden biri...