İbrahim Tapa'nın karikatür sergisi açılışından, 1 Mart 2008 tarihli bir anı: İbrahim Tapa ve Cihan Demirci...
40 yıllık dostum, mizah serüvenimdeki can ağabeyim İbrahim Tapa, geçen yıl 15 Nisan'da veda etmişti bizlere... Can yoldaşı Havva ablama bir kez daha dayanma gücü diliyorum. Ondan geriye, onunla ilk kez tanıştığım 1979'dan bugüne yaşanmış müthiş renkli anılar kaldı... Dünya üzerinde en çok portresi çizilen, benzersiz özellikleri olan acayip orjinal bir ağabeyimizdi, bu coğrafyada karşınıza bir benzerinin daha çıkmasına olanak yok, geçen yıl böylesi üç tane gerçek dost; Beyhan Ayral, İbrahim Tapa ve Sunder Erdoğan Nisan ayı içersindeki 15 günlük bir sürede ardı ardına gidivermişti ve ben biraz daha yalnızlaşmıştım... Sevgili İbrahim Tapa ağabeyi ölümünün 1. yıldönümünde, 1982 yılından kalma benim için unutulmaz olan "çıkmayan gölge dergisi anısıyla" anmak istedim...
Yıl: 1982… 31 Aralık 1977 günü
ilk adımımı attığım mizah dünyasında amatörlük dönemim sonrasında 1981 yılının
Haziran ayında Ses dergisine girerek profesyonelliğe geçiş yapmışım. Ses
dönemin en çok satan kaliteli magazin dergilerinden biri, o dönemler iki yüzbinleri
bulan bir satışı var. Bu dergiye biz çok zengin bir kadroyla Atmaca adlı mizah
ekini hazırlıyoruz. Ancak mizah eklerinin ömrü genellikle çok uzun olmaz. Bir
yıl, bilemedin iki yıl filan sürer… Eh Ses-Atmaca mizah eki de 2. yılına
girmiş, aslında Ses dergisine o dönem müthiş bir renk katıyor, bir dergi gibi
özenle hazırlanıyor ama hepsi hikaye. Ses dergisi yönetimi bizim Atmaca’yı
yolcu etmek üzere. 1982 yılına yeni girilmiş henüz…
İşte tam da o sıralarda 1979’da Gırgır’a karikatür götürmeye başladığımda Gırgır dergisinde tanıştığım sevgili İbrahim Tapa abimiz bana ulaşıyor. Atmaca’nın final yapacağını belli ki o da duymuş. O sıralarda bir gazete çıkmış ki ortalık bangır bangır reklamıyla yıkılıyor. O tarihe dek görmediğimiz düzeyde bir reklam ve tanıtımla çıkan bu çok iddialı gazetenin adı: Güneş… Piyasada kim varsa Güneş’e geçiyor o sıralar. Hatta geçemeyenleri de Güneş bizzat alıyor. Görülmemiş kalabalıkta bir kadro… Tam da o günlerde İbrahim abi, beni ve birkaç mizahçı arkadaşı çağırıp, Güneş gazetesinin cumartesi günleri verilecek bir mizah eki istediğini, bunun için kadro kurmaya başladığını söyleyip, iş teklif ediyor. Atmaca’nın bitiş günleri de kapıda olduğu için ben ve birkaç arkadaş bu teklifi kabul edip, bize ayrılan mekanda çalışmaya başlıyoruz.
İşte tam da o sıralarda 1979’da Gırgır’a karikatür götürmeye başladığımda Gırgır dergisinde tanıştığım sevgili İbrahim Tapa abimiz bana ulaşıyor. Atmaca’nın final yapacağını belli ki o da duymuş. O sıralarda bir gazete çıkmış ki ortalık bangır bangır reklamıyla yıkılıyor. O tarihe dek görmediğimiz düzeyde bir reklam ve tanıtımla çıkan bu çok iddialı gazetenin adı: Güneş… Piyasada kim varsa Güneş’e geçiyor o sıralar. Hatta geçemeyenleri de Güneş bizzat alıyor. Görülmemiş kalabalıkta bir kadro… Tam da o günlerde İbrahim abi, beni ve birkaç mizahçı arkadaşı çağırıp, Güneş gazetesinin cumartesi günleri verilecek bir mizah eki istediğini, bunun için kadro kurmaya başladığını söyleyip, iş teklif ediyor. Atmaca’nın bitiş günleri de kapıda olduğu için ben ve birkaç arkadaş bu teklifi kabul edip, bize ayrılan mekanda çalışmaya başlıyoruz.
Güneş o dönemler Çarşaf’ın da
çıktığı Mollafenari sokakta ama gazetede kadro o kadar kalabalık ki, bir binaya
sığılamamış. Bize o yüzden Güneş binasının hemen çaprazına düşen bir iş hanının
içinde bir küçük oda veriyorlar. 4-5 masanın zor sığdığı bu odada çalışmaya
başlıyoruz. Bir süre sonra yanımızdaki odaya Mustafa Eremektar da geliyor. O da
Güneş’e çocuk dergisi eki hazırlamaya başlıyor. Bizim mizah ekinin adı: “Gölge”
bu arada… Sanki ek hemen çıkacakmış gibi kolları sıvayıp bir prova sayı
hazırlıyoruz. Balon yazarımız sevgili Orhan Önal, bu provanın balon yazılarını
yazmak için gece yarıları kalkıp geliyor rapido kalem takımıyla. İbrahim
Tapa’nın bu işte teknik sorumlu, görsel yönetmen olarak seçtiği kişi Edip
Pınarlı. Edip abi sayfaları hazırlıyor. Prova basılıyor. Bu arada gazete
çıkmış, adam alınma işlemi hızla sürüyor. Bizim hemen yakınımızdaki bir giriş
katına bu kez spor servisi taşınıyor. Zaman zaman bu serviste karikatür çizen
Necdet Şen arkadaşımı ziyarete gidiyorum. Yüzme konusunda bile iki yazarın
hazır olda beklediğini görüyorum. Güneş, bu ülke tarihinde görülmemiş bir
şaşanın gazetesi. Bizim “Gölge” mizah eki bu arada bir türlü çıkmıyor.
Biz bir prova daha hazırlıyoruz.
O da basılıyor. Ardından çeşitli boyutlarda, farklı isimlerde pek çok dergi
maketi daha yapıyoruz. Sürekli çalışıyor, üretiyor, maaşımızı da alıyoruz ama
hiçbir şeyin çıktığı yok. Bu arada 10 ay kadar zaman geçiyor. Artık isyan
halindeyiz. Sayısız prova, sayısız emek ama gazetenin mizah ekini vereceği yok.
İbrahim Tapa, bu arada benim sıkıntımı görüp bir süre sonra, gazete binasına
götürüyor ve orda Melih Aşık’la tanıştırıyor. “Bu genç arkadaşımız sizin
yanınızda üretime katılabilir. Ondan yararlanın” filan diyor. Melih abinin masasının kenarına
bir sandalye çekip, orda bir süre haberleri komik hale getirme çalışmaları
yapıyorum. Lakin bizim ek çıkmıyor da çıkmıyor.
Kış geçmiş, ilkbahar ve yaz
geçmiş, yeniden kışa doğru giderken yılın sonları yaklaşıyor ve biz artık
maaşımızı da doğru-düzgün alamıyoruz. Çünkü delicesine bir gösterişle,
haddinden fazla insanı belediye otobüsüne tıkıştırır gibi işe alan Güneş
gazetesinde ekonomik kriz baş göstermiş vaziyette. Tiraj da beklenen düzeyde
değil. Bu arada bu gazetenin soyadı “oğlu” ile biten üç tane patronu var.
Kozanoğlu, Çavuşoğlu ve Civaoğlu. Asıl para kaynağı o dönemler banka sahibi bir
zengin olan Ahmet Kozanoğlu.
Benim odada olmadığım bir gün, çıkmayan mizah ekimizin bulunduğu küçük odaya son derece şık, genç bir adam giriyor. Karikatürcü arkadaşlar o sırada masalarında gayet rahat bir vaziyette, Konyalı’dan gelmiş olan yemeklerini yemekteler. Kimisi ayaklarını masaya uzatmış, kimisi ense yapar bir halde filan. İçeri giren, takım elbiseli bu genç adam; “Burda ne yapıyorsunuz” diye soruyor. Çizer arkadaşlardan biri: “Mizah eki hazırlıyoruz” diye yanıt veriyor. Bu arada ekin bir provasını eline alan bu genç adam, eki biraz karıştırıp, “Bunun boyutunu biraz büyütmek iyi olur” gibisinden bir şeyler söyleyip, odadan çıkıp gidiyor. Arkadaşlar arkasından “Ulan bu da kim, gelmiş maydanoz oluyor böyle” düşüncesi içinde birbirlerine bakarken, dışarı çıkan bu genç adamın aslında gazetenin üç ortağından biri olan Ahmet Kozanoğlu olduğunu ancak bir süre sonra öğreniyorlar.
Benim odada olmadığım bir gün, çıkmayan mizah ekimizin bulunduğu küçük odaya son derece şık, genç bir adam giriyor. Karikatürcü arkadaşlar o sırada masalarında gayet rahat bir vaziyette, Konyalı’dan gelmiş olan yemeklerini yemekteler. Kimisi ayaklarını masaya uzatmış, kimisi ense yapar bir halde filan. İçeri giren, takım elbiseli bu genç adam; “Burda ne yapıyorsunuz” diye soruyor. Çizer arkadaşlardan biri: “Mizah eki hazırlıyoruz” diye yanıt veriyor. Bu arada ekin bir provasını eline alan bu genç adam, eki biraz karıştırıp, “Bunun boyutunu biraz büyütmek iyi olur” gibisinden bir şeyler söyleyip, odadan çıkıp gidiyor. Arkadaşlar arkasından “Ulan bu da kim, gelmiş maydanoz oluyor böyle” düşüncesi içinde birbirlerine bakarken, dışarı çıkan bu genç adamın aslında gazetenin üç ortağından biri olan Ahmet Kozanoğlu olduğunu ancak bir süre sonra öğreniyorlar.
Derken bir gerçek aylar sonra
ortaya çıkıyor. İbrahim Tapa abimiz, bu mizah ekini aslında bu üçlünün içindeki
tek gazeteci olan Güneri Cıvaoğlu ile konuşarak bu işe başlamış.
Ancak Güneri Civaoğlu o dönemler bu gazetede genel yayın yönetmeninden çok adeta “Sultan” gibi bir saltanat yaşadığından ve gazetedeki kadro şişkinliği patlama noktasına eriştiğinden, bizim eki de çoktan unutmuş.
Gazetenin asıl finansını sağlayan Kozanoğlu ise böyle bir ekin aylardır hazırlandığını ancak o gün ilk çıktığı teftiş sayesinde tamamen tesadüfen öğreniyor.
Ancak Güneri Civaoğlu o dönemler bu gazetede genel yayın yönetmeninden çok adeta “Sultan” gibi bir saltanat yaşadığından ve gazetedeki kadro şişkinliği patlama noktasına eriştiğinden, bizim eki de çoktan unutmuş.
Gazetenin asıl finansını sağlayan Kozanoğlu ise böyle bir ekin aylardır hazırlandığını ancak o gün ilk çıktığı teftiş sayesinde tamamen tesadüfen öğreniyor.
Tahmin edileceği gibi bizler bu
olayın ardından zaten kriz içine girmiş gazetede maaşları birkaç gecikmeli
şekilde ala ala, çıkmadan kapanmayı başarmış bir mizah ekindeki maceramızı
tamamladık. 1982 yılının Kasım başlarında bu işin tam öldüğü bir sırada beni bu
kez, biz henüz bir eki çıkaramazken, Güneş gazetesine günlük mizah sayfası
hazırlamaya başlamış olan Güldürü Üretim Merkezi’nin iki ortağından biri olan
Kandemir Konduk aramış ve Fındıklı’daki Güldürü Üretim Merkezine çağırmıştı.
Böylece 1982 yılının Kasım başından, 1986 yılının Mart ayına dek sürecek olan
bir başka iş macerasının içine dalıvermiştim…
Hey gidi günler heeey!.. 42 yıllık mizahçılık serüvenimde çıkmayan pek çok dergi maketi yapmıştım, pek çok mizahçı-karikatürcü arkadaşım gibi ama 1 yıla yakın bir süre hazırlanıp da, provaları bile basılıp da çıkmayan tek örnek bu "Gölge" örneğidir, sevgili Tapa ağabeyimin güzelim anısına bir kez daha sevgiyle...
Hey gidi günler heeey!.. 42 yıllık mizahçılık serüvenimde çıkmayan pek çok dergi maketi yapmıştım, pek çok mizahçı-karikatürcü arkadaşım gibi ama 1 yıla yakın bir süre hazırlanıp da, provaları bile basılıp da çıkmayan tek örnek bu "Gölge" örneğidir, sevgili Tapa ağabeyimin güzelim anısına bir kez daha sevgiyle...
Cihan Demirci (15 Nisan 2020-MİZAHHABER)
İBRAHİM TAPA'LI GÖRSEL ANILAR...
İBRAHİM TAPA (1950-15 NİSAN 2019)