24 Nisan 2020 Cuma

NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR BİR ÇİZER'İ SUNDER ERDOĞAN'I ÖLÜMÜNÜN 1. YILINDA SEVGİYLE ANIYORUZ...



SUNDER ERDOĞAN... Bir özel ağabeydi benim için... Onu geçen yıl sessiz-sedasız bir şekilde 24 Nisan 2019 tarihinde yitirdik... 1998 yılında İstanbul'u terk ederek çok akıllıca bir iş yapmış, eşi Ülkü ablayla birlikte Kaş'a yerleşmişti. 21 yıl  Kaş'ta yaşadı ve 1952, İstanbul Fener-Balat doğumlu Sunder Erdoğan henüz 67 yaşında dünyaya geçen yıl veda etti...  Ne yazık ki son yıllarda görüşemedik... 2011'de görebildim onu en son, çünkü onun da mimarları arasında olduğu o güzelim Kaş Kitap Şenliği en son o yıl yapılmıştı ve muhabbetinden en  keyif aldığım insanlar listesinde her zaman ilk üç içinde yer almış, sohbet insanı Sunder ağabeyimle gene çok keyifli muhabbetlere dalmıştık. Sonrasında bir kaç ayda bir telefonla görüştük. En son 2018 yılında uzun bir telefon sohbeti yaptık. Ne yazık ki 2011'den sonra yolum Kaş'a hiç düşmemişti ama Sunder ağabey de zaten Kaş'ın içinde yaşamıyordu uzun süredir, bir köyde ev almış ve açıkçası biraz inzivaya çekilmişti. 


Yaşından her zaman büyük duran bir insandı, onu gencecik yaşında tanıdığımda bile çok yaşlı, bilge insanların hali, tavrı vardı üzerinde. Bana uzun yıllar her konuda destek veren bir ağabeydi. An geldi onun çok iyi tanıdığı, yakın arkadaşı olduğu Suavi Süalp usta için bir kitap yazdığımda kitabıma en güzel katkıları sağlayanların başında yer aldı. An geldi Cemal Nadir Güler usta için doğumunun 100. yılında hazırladığım özel kitaba Cemal Nadir portresi çizerek katkı sağladı. An geldi onunla ortak sergi açtık Marmaris'te, birlikte jüri üyesi olduk karikatür yarışmalarında. An geldi ne yazık ki tamamına yakının neredeyse yitirdiğimiz büyük mizah ustalarıyla ortak muhabbetlere oturduk sabahlara dek. Bende müthiş renkli anılar bıraktı geriye... 


Sunder ağabey bir tarih hazinesiydi, bir derya idi. Ortaokulu terk ederek erken yaşta hayata atılmış biri olarak öylesine okumuş ve meraklı bir insandı ki, size tüm tarihi günlerce anlatabilirdi. Karadeniz usülü tekne maketi yapardı, hobiden öte bu konunun ustasıydı, tekne maketlerinin Marmaris'te sergisini birlikte açmıştık. Neler neler yapmadık ki birlikte tabii en çok rakının dibine vurduk keyifle... Dedim ya muhabbet insanıydı, eh ben de fena sayılmam, ikimizin olduğu masalarda muhabbet asla bitmezdi... 


Sunder ağabey karikatür ve mizah dünyasında en uzun süre birlikte çalıştığım insandır. An gelmiş bana gerçek ağabeyimden bile daha yakın olmuştur. 1998'de Kaş'a yerleştikten sonra da 2011'de dek 13 yıl boyunca en az 20 kez gitmişimdir Kaş'a, en çok da onu görebilmek için... Bizim dostluğumuz 1979 yılında başlamıştı. 2002 yılında Karikatürcüler Derneğinin genel sekreterliğini yaptığım dönemde, karikatürü onca yıl emek verdiği halde, bir tek karikatür albümü bile olmayan Sunder Erdoğan ağabeyimin bir albümünün çıkması için çaba gösterdim ve ondan bir kitap dosyası istedim, sonrasında 2002 yılı Haziran ayında derneğin "Nasreddin Hoca'nın Torunları" adlı karikatür dizisinden Sunder Erdoğan ağabeyin geride bıraktığı tek kitabı olan "Tavanarası" adlı karikatür albümü yayınlandı. Bu kitabın önsözünü de büyük bir keyifle yazmıştım. Şimdi size 2002  yılı Ocak ayında yazılmış o önsözü sunuyorum... 


Nev-i şahsına münhasır 
bir çizer:
SUNDER ERDOĞAN


     Bazen öyle dostlarınız olur ki, onlar epeyce uzaklara da gitseler, çok yakınlarınızda olan nicelerinden daha yakın olmaya hep devam ederler!.. Sevgili Sunder Erdoğan da benim için öylesine can bir dosttur... Sunder ağabey, bundan 4 yıl kadar önceydi sanırım bizim için “ani” sayılabilecek bir kararla “İstanbul” mahkumiyetine son verip kendini güzelim Kaş’a attı!..

   Çok da iyi yaptı!.. Epeyce uzağa gitmişti ama dediğim gibi bu uzaklık sorun değildi, çünkü hayat deneyimleri sayesinde; yakınlığın mesafeyle ilişkili olan bir şey olmadığını öğreneli çok uzun yıllar olmuştu!..

     Hafızama güvenirim... Sunder ağabeyle ilk tanışmamız 1979 yılındadır... Yani bundan tam 23 yıl önce... Hayatımda ilk kez bir mizah dergisinde kısa bir süre çalıştığım o 1979 yılının yaz başı... Derginin adı; “Karakedi”ydi... Matah bir dergi değildi açıkcası ama benim için önemi; 3 ay da olsa ilk çalıştığım dergiydi o... Henüz 16 yaşındaymışım o zaman... Sunder abi, o dergide hem kapak yapıyor hem de iç sayfalara çiziyordu... Sonrasında 1981’de Ses dergisinin “Atmaca” mizah ekinde başladık beraber çalışmaya ki, o dergide benim profesyonelliğe gerçek anlamda adım attığım ilk dergidir... İşte o dergiden başlayarak Sunder ağabeyle hiç kopmadan ta 1993 yılı sonlarına dek yani tam 12 yıl birlikte çalıştık, sayısız gazete ve dergide... Bunların içersinde 4 yılı aşkın Güldürü Üretim Merkezi maceramız, renkli kadrosuyla tabii ki en unutulmaz yıllarımızdır... Güneş, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde de çalıştık birlikte...

     Örneği kalmayan bir neslin, kendine özgü son insanlarındandır Sunder abi... Ona en çok yakıştırdığım kelime; “Çelebi” kelimesidir ki gerçekten de eşi bulunmaz bir çelebidir o... Kendine has muhabbeti ve o keyifli tarih merakıyla başka dönemlerden bu zaman dilimine aramıza “misafir” gelmiştir sanki... Ondaki bilgiye doymazlık, bitmek bilmez öğrenme aşkı, derin tarih tutkusu bir araya geldiğimizde zaman kavramını unutturur hep bize!..

     Ne keyifli, ne neşeli, ne matrak, ne ilginç, bazen de ne hüzünlü “bol anasonlu” gecelerimiz olmuştur onunla... Ne anılar, ne mezeler, ne geceler, ne hesaplar, ne şişeler... Hepsi zamanın dipsiz kuyusunda ve belleklerimizin en zengin köşesindedir şimdi... 80’li yıllardaki Çiçek Pasajı gecelerimiz ve Entelektüel Cavit’in yerindeki muhabbetlerimiz nasıl unutulur... Sunder abi müthiş bir keyif adamıdır, içki sofrasında muhabbetin dibine vurulacak ender insanlardandır ama bir yandan da iş disiplinini asla bozmayan, işini her zaman ciddiye alıp, karikatürlerini nakış gibi işleyen, en yerinde deyişle: “nev-i şahsına münhasır” bir yaşam ustasıdır o... Şimdilerde Kaş’ta yaptığı o harika “tekne” maketleri onun karikatürdeki itinalı işçiliğinin tekne olup canlanması gibi gelmektedir bana...

     Bunca yıl karikatüre emek verip, sonunda hem basının hem de İstanbul’un içine düştüğü tatsız ve çekilmez durum nedeniyle evini-barkını satıp sevgili eşi Ülkü ablayla kendini Kaş’a atan Sunder ağabeyin karikatürleri nihayet bir kitap oldu... Bu durum belki de en fazla beni mutlu ediyor... Çünkü “Sunder Erdoğan” bu kitabı ve daha fazlasını çoktan hak etmiş bir çizgi ustasıdır...

     Onun “Tavanarası” adlı bu ilk karikatür albümüne şu yazıyla da olsa ufacık (yani bir 35’lik ufaklığında) renk katabildiysem, ne mutlu bana!.. Şimdi yapılacak tek şey, Sunder abi ve Ülkü ablayla birlikte bu albümün şerefine en kısa zamanda Kaş’taki o harika, kartal yuvası evlerinin balkonunda Meis adasının ışıklarına dalıp giderek rakılarımızı tokuşturmak olsa gerek!..Yarasın Sunder abicim, yarasın!.. Ya da onun o güzel deyişiyle: “aliyy-ül-a'lâââââ!..” (Cihan Demirci-29 Ocak 2002)


CİHAN DEMİRCİ - 24 NİSAN 2020 - MİZAHHABER
  

SUNDER ERDOĞAN'LI ANILAR... 




 Sunder Erdoğan ve eşi Ülkü Erdoğan ve çok sevdiği kedilerinden biri...