KARİKATÜR: CİHAN DEMİRCİ
8 Kasım 2025 Cumartesi
7 Kasım 2025 Cuma
SENARYO VE MİZAH USTASI YAZAR SULHİ DÖLEK'İ YİTİRİŞİMİZİN 20. YILINDA SEVGİYLE ANIYORUZ...
Edebiyatçı olmanın herhangi bir ‘katma’ değer getirmediği ülkemizde çok sağlam bir edebiyat adamı gidivermişti oysa ki. Yıllar önce ardından yazdığım ilk yazıda ben de o yüzden kullanmıştım bu başlığı!.. Oysa giden öyle, böyle biri değildi. Pek çok romanı, öykü ve çocuk kitabı olan, derin bir kültür birikimine sahip, ‘rafine’ bir yazardı. Ama bizler onu daha çok Türk televizyon tarihine “komedi dizisi” dersi vermiş bir ‘senarist’ olarak anımsayacaktık.
‘Süper Baba’ adlı muhteşem dizinin senaryosunu yazdığı dönemden başlayarak, söyleşilere gittiğim okullarda sohbeti televizyon dizilerine getirip, salonu dolduran ilköğretim ve lise öğrencilerine önce bu diziyi izleyip-izlemediklerini soruyor, sonra da bu dizinin yazarını içinizde bilen var mı diyordum. Bilen öğrenciye kitap hediye edeceğimi de ekliyordum ardından. Salondan ‘tık’ çıkmıyordu. ‘İkinci Bahar’ adlı bir başka muhteşem dizinin gene fırtınalar estirdiği dönemlerde aynı soruyu tekrarladım sayısız kez. Son olarak ‘Yabancı Damat’ adlı harika dizi sırasında da aynı sorum sürdü, ama inanın bir kez olsun, evet bir kez olsun adını bilen çıkmadı öğrenciler arasında sevgili ustanın. Hayata ‘at gözlüğü’yle bakarak hoyratça yetiştirilen, sadece gözlerinin içine sokulanları görebilen bu çocukların günahı değildi elbet bu. Popülizm böyle istiyordu. Bu ülkede işini düzgünce, yüksek kaliteyle yapıp da, adını işinin arkasında tutan değerlerin adı yoktu henüz.
Yazdıkları hep tadında bitti
Onun yazdığı diziler reyting rekorları kırdı ama, onun yazdığı dizileri izleyenler onun adını kazıyamadılar kafalarına. Çünkü o ‘sahici’ yazarlardandı. Öyle her an görünmezdi gözünüze. Günümüzün şişirmeci ‘naylon’ üretim sahiplerinden biri değildi. Televizyona dizi yazma işine aslında epeyce geç başlamıştı. Çünkü önceliği hep ‘edebiyat’a ve o edebiyatın içindeki ‘mizah’a vermişti. Mizahı, basit bir tüketim aracı olarak gören kimi günümüz senaristlerinden biri değildi o. Yazdığı dizilerdeki mizahın kalitesi ve derinliği kadar bir başka önemli özelliği daha vardı. Bir dizi çok sevildi, çok tuttu diye, suyunu çıkaran senaristlerden de olmadı. Bu anlamda tam en zirvedeyken bitirilen ‘Süper Baba’ ve ‘İkinci Bahar’ hem onun, hem de bu dizileri gerçekleştiren yapım ekibinin unutulmayacak güzelliğidir. Çünkü ülkemiz televizyonları, tutmuş bir dizinin suyunu çıkarma, tadını kaçırma anlamında rekorlar sahibidir. Bu ülkede diziler ya reyting getirmedi diye hemen harcanır, ya da tuttukları için yıllarca suyu çıkarılana dek sürer de sürer. Çünkü tek amaç mümkün olduğu kadar fazla para kazanmaktır.
Mizahı ‘ciddiye’ alanlardandı
Ama o da, tıpkı bir başka büyük usta ‘Aziz Nesin’ gibi, mizahı hep ‘ciddiye’ aldı. Mizahın sadece ‘sulu zırtlak’ bir vaziyet olmadığını, içinde fazlasıyla ‘hüzün’ denen o müthiş gücü barındırdığını, öncelikle samimiyet istediğini gösterdi bize yazdıklarıyla. Tek boyutlu, derinliksiz, tecimsel mizah ürünlerinden hep uzak durdu. Bakın mizahın küçümsenmesi ve edebiyat sayılmamasına karşı neler demişti bir yazısında: “Mizahın küçümsenmesi ne yeni bir tutum, ne de ağır olmayı mollalık sayan toplumumuza özgü. Eflatun, gülme eylemini, insanca niteliklerimizi yitirmemize yol açtığı ve bizi aptal durumuna düşürdüğü için olumsuz bir eylem sayar. Ona göre, gülmeyen insan, olgun ve erdemli insandır. Öte yandan, Mark Twain'in "Cennette mizah yoktur," sözüyle özetlediği gibi; mizah, çoğunlukla güzellikleri değil tuhaflıkları, insanoğlunun erdemlerini değil, kusurlarını ön plana çıkarır. Yüzümüze, bizi her zaman pek şirin göstermeyen, ya da Swift'in deyişiyle, içinde kendimizinkinden başka herkesin yüzünü görmek istediğimiz bir ayna tutar. Bu yüzden, seveni kadar sevmeyeni de çoktur.”
‘Mizah edebiyat mıdır’ diye soranlara şu şekilde yanıt veriyordu bu yazısının sonunda: “Belki asıl şunu sormak gerek: ‘Mizah olmadan edebiyat olabilir mi? ‘Mizah yazarı’ denilen kişi bu ülkede edebiyatın hep üvey evladı olmuştur. Ama o, bu üvey evlatlığı, edebiyatçı damarıyla kırmayı başarmış ender isimlerden biriydi.
Yıllar önce bir tv kanalı anımsadı onu... Benimle de Kadıköy'de bir çekim yaptılar. Sulhi ağabeyi bir kez daha özlemle anlattım orada... Ne yazık ki bu programı bile izleyemedik, zira Digitürk'te olan bir kanaldı ve Youtube'a da eklememişler, oysa özellikle koymalı bu tür programları, neyse...
Yıllarca okullarda çocuklara onun ismini sormuştum, bunu daha öne de yazmıştım... Ve ey sevgili çocuklar; okullarınızda size sorduğumda, adını hiç bilemediğiniz o büyük değerin ismi: ‘SULHİ DÖLEK’ti. Artık bu tür soruları bile soramaz haldeyiz ya, o da ayrı bir hüzün veriyor insana...
Sulhi Dölek usta geride pek çok da kitap bıraktı... Hangi birini sayalım... Korugan, Geç Başlayan Yargılama, Kiracı, Kirpi, Habis'in Serüvenleri, Yusuf Ziya Ortaç kitabı ve pek çok çocuk kitabı...
Kirpi adlı romanı, ölümünden sonra 2009 yılında sinema filmi oldu, bu film için "Kirpi" romanını senarist-yazar arkadaşımız Atay Sözer ile filmin yönetmeni Erdal Murat Aktaş senaryolaştırdılar.
Sevgili Sulhi ağabeyle GÜM'de çalıştığım 80'li yılların başlarında tanışmıştım. Sonra sevgili editörüm Tarık Dursun K.'nın yanında sohbetlerim oldu, ben tip olarak Tarık ağabeye de benzetirdim zaten onu, hem fizik olarak, hem de yetenek ve kalem gücü olarak çok benzerdi, zaten Tarık ağabeyin de çok sevdiği isimlerdendi.
Sulhi ağabeyle birlikte, ortak bir şeyler yapma hayallerim olmuştu, 90'ların sonlarına doğru ama o reyting manyağı tv kanallarının kirli düzeni engel oldu projelerimize, sonuçta onu yitireli koca bir 20 yıl geçmiş aradan, bizi yıkıp da geçen, ülkedeki kültür-sanat'ı da, özellikle nitelikli komedi dizilerini tamamen yok eden korkunç bir dönem bu, Sulhi ağabey zaten böylesi kirli sakallı dizilerin hakim olduğu, akla ziyan bir düzende yazamazdı, belki de erken gidip kurtardı kendini, benim için o çok sevgili Tarık Dursun K. ekolündendir ve çok özlediğim sağlam ağabeylerden biriydi 20. ölüm yıldönümünde daha anısına yürekten sevgiyle...
CİHAN DEMİRCİ - MİZAHHABER- (7 Kasım 2025)
CİHAN DEMİRCİ - MİZAHHABER- (7 Kasım 2025)
5 Kasım 2025 Çarşamba
4 Kasım 2025 Salı
3 Kasım 2025 Pazartesi
USTA OYUNCU AHMET GÜLHAN'I DA YİTİRDİK!...
Mizah Edebiyatımızın büyük ustalarından Haldun Taner, 1967 yılında Devekuşu Kabare Tiyatrosunu üç oyuncuyla birlikte kurmuştu. Bu isimler; Ahmet Gülhan, Zeki Alasya ve Metin Akpınar'dı. Kabare Tiyatrosunun ülkemizdeki en güzel örneklerini sahneleyen Devekuşu Kabarenin pek çok projesinde yer alan, müzikli-şarkılı komedi oyunlarının altın çağını bize yaşatan ekibin değerli ustasını ne yazık ki 85 yaşında yitirdik... Ahmet Gülhan ustanın oyuncu eşi Gülümser Gülhan da bu yılın 16 Mart tarihinde yaşamını yitirmişti. Yüzümüzü güldürmüş bir mizah ustası olan Ahmet Gülhan'ın ruhu şad olsun....
AHMET GÜLHAN KİMDİR?
1940 yılında İstanbul’da doğan Ahmet Gülhan, Tophane Erkek Sanat Okulu Endüstri Motor Bölümü’nün ardından Akşam Teknik Okulu Makine Bölümü’nü bitirdi. Öğrenim yıllarında atletizmle ilgilenen ve 1960 Olimpiyat takımına seçilen Gülhan, tiyatroya öğrencilik döneminde tesadüfen adım attı. Bir oyunda rahatsızlanan oyuncunun yerine sahneye çıkan Gülhan, sahne sanatlarına duyduğu ilgiyi keşfetti.
1978’de Devekuşu Kabare’den ayrılan Gülhan, 1980’de Haldun Taner ile birlikte Tef Kabare’yi kurdu. “Hayırdır İnşallah” adlı oyunuyla tiyatroseverlerin beğenisini kazandı.1986’dan itibaren tiyatro yönetmenliğine ağırlık veren sanatçı, TRT için “Şüpheli Şemsettin”, “Mesela Muzaffer” ve “Bir Kadın Bir Erkek” gibi sevilen yapımlar hazırladı. Tiyatro sahnesinin yanı sıra beyazperdede de yer alan Gülhan, “Günahını Ödeyen Adam”, “Suluboya”, “Çalgı Çengi İkimiz” ve “Kardeşim Benim” gibi filmlerde rol aldı. 3 Kasım 2025 tarihinde, 85 yaşında yaşamını yitirdi...
1 Kasım 2025 Cumartesi
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ, MİZAHHABER DEĞER!..
15 YIL ÖNCESİNDEN CUMHURİYET'TEN BİR
"CİHAN DEMİRCİ" KARİKATÜRÜ...
Mizahhaber hazırlayıcısı ve yayıncısı Cihan Demirci'nin Cumhuriyet gazetesinde 2010 yılında "Çiziyet" adlı köşesinde karikatür çizdiği dönemden, yani bundan 15 yıl öncesinden, 22 Nisan 2010 tarihli bir mahkeme karikatürü... Karikatür önceden görür, uyarır bu yüzden insanın içinde güldürmenin ötesinde bir acı da yaratır ama ne yazık ki bizim gibi uygar dünyadan kopmuş ülkelerde sadece gülünüp geçilen bir sanattır, hak ettiği değeri bulduğu dönemler de son 25 yılda çok geride kalmıştır....(MİZAHHABER)
30 Ekim 2025 Perşembe
29 Ekim 2025 Çarşamba
MURAT SAYIN'DAN CUMHURİYET'İN 102. YILI ANISINA...
MURAT SAYIN'DAN CUMHURİYET'İN 102. YILI ANISINA...
28 Ekim 2025 Salı
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ MİZAHHABER DEĞER: "CİHAN DEMİRCİ KARİKATÜRÜ"
Cihan Demirci'nin 1984 yılında yayınlanmış, yani tam 41 yılı devirmiş
bu "hakem karikatürü"nün 2025 yılındaki son duruma göre
güncellenmiş halidir!...
27 Ekim 2025 Pazartesi
CİHAN DEMİRCİ YAZDI: "KARİKATÜRÜMÜZÜN BÜYÜK USTALARINDAN SEMİH BALCIOĞLU'NU 19. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SEVGİYLE ANIYORUM..."
Karikatürümüzün büyük ustalarından biri olan Semih Balcıoğlu'nu bundan 19 yıl önce 27 Ekim 2006 tarihinde yitirmiştik. Ustamızı 19 ölüm yıldönümünde bir kez daha sevgiyle anıyor, onunla ilgili MİZAHHABER'de daha önce yayınlanmış bir yazımı (güncellenmiş olarak) sizlerle paylaşıyorum...
Usta bir karikatürcü olmanın ötesinde, çevresine sürekli kahkahalar saçan, engin bir bilgi birikimine sahip, renkli bir hayat adamıydı. Birisi kısacık ama dopdolu yaşamış, diğeri 78 yıllık yaşamının her anını üreterek geçirmiş bu iki büyük usta şimdi Zincirlikuyu'da birbirlerine çok yatan yerlerde yatıyor, onları daha da yakınlaştıran mezar taşları, çünkü o taşlar Türk karikatürünün de en önemli kilometre taşlarını oluşturuyor...
Cihan Demirci - MİZAHHABER
Cihan Demirci, Semih Balcıoğlu'nun anısına yazdı:
"CEMAL NADİR’DEN SEMİH BALCIOĞLU'NA
ÇİZGİNİN GÜCÜ"
Türk karikatürünün, kendine özgü bir tarz yaratmış, büyük ustalarından biriydi Semih Balcıoğlu... Onu yitirdiğimiz 27 Ekim 2006 tarihinde 78 yaşındaydı ve 63 yıl boyunca, öldüğü ana dek aralıksız çizdi. Tam bir çizgi adamıydı. Hiç ara vermeksizin müthiş bir disiplinle hep çizdi, çizdi, çizdi... Son anına dek çizgiyle yaşadı...
Karikatür de pek çok sanat dalı gibi ustadan-çırağa süren bir güzelliktir. Çok özel bir durum olmazsa, mutlaka kendinize örnek aldığınız bir usta vardır. Bu ustanın size el vermesiyle yetişir, pişer ve sonra da aynı şekilde siz başka birilerine ustalık yaparsınız.
Şimdilerde bu gelenek epeyce terk edilir gibi gözükse de bence hoş bir gelenektir ve yitirmekte olduğumuz pek çok güzellik gibi acilen korunma altına alınması gerekmektedir!..
Semih Balcıoğlu da bu gelenekten yetişmiş bir ustaydı... Onu tanıdığımda 80'li yılların başlarıydı. Gerek Suavi Süalp, gerekse Cemal Nadir kitaplarımı hazırlarken evine giderek onunla uzun söyleşiler yapmış, sayısız gecede, toplantıda, panelde, etkinlikte, içki sofrasında bir arada olmuştum.
Bana anlattıkları içerisinde Cemal Nadir Güler'in bu anlamda çok özel bir yeri vardı. Çünkü, çağdaş karikatürümüzün en önemli kilometre taşı olan Cemal Nadir Güler usta da, onun ustası olmuştu zamanında.
2002 yılında "Cemal Nadir 100 Yaşında" adlı çalışmam yayınlandığında en çok mutlu olanların başında o geliyordu. Semih Balcıoğlu, Cemal Nadir'i, karikatüre başladığı 1943'te tanımıştı. Henüz 15 yaşındaydı. Karikatürlerini, Cemal Nadir'in yayınladığı "Amcabey" dergisine götürmüştü. Korkarak kapıyı çaldı ve karşısında hayran olduğu, büyük saygı duyduğu Cemal Nadir'i gördü. Karikatürlerini gösterdi. Cemal Nadir onu hiç eleştirmedi, sırtımı sıvazladı ve; "Bana her hafta karikatür getir" dedi... O anı hiçbir zaman unutmamıştı.
Bana Teşvikiye'deki evinde neredeyse 50 yıl sonra o anı anlatırken, heyecanı belli oluyor, gözleri ışıldıyordu. Semih Balcıoğlu, 1943 yılından 1947 yılına kadar 5 yıla yakın bir süre, Cemal Nadir'e her hafta karikatür götürdü. Kendi deyişiyle "Onun öğrencisi oldu"... Cemal Nadir, Amcabey dergisini kapattıktan sonra bile ona karikatür götürmeye devam etti, Anlattığına göre Cemal Nadir, onunla hiç sıkılmadan oturup saatlerce konuştu, ilgilendi...
Türk karikatüründe pek çok ilki gerçekleştiren Cemal Nadir Güler'in ömrü pek çok şeye de yetmedi. Tam da öldüğü yıllarda dünya karikatüründe, yepyeni bir hareket ilk tohumlarını veriyordu. Karikatür, bu hareketle birlikte fazlalıklarını atarak, fıkra resimlemesi durumundan uzaklaşıyor, tam anlamıyla çizginin sanatı haline geliyordu.
Cemal Nadir'in ömrünün yetmediği bu noktada, onun öğrencisi olan Semih Balcıoğlu bu yeni dönemin en önemli imzalarından biri oldu. Sonradan adlarına "1950 kuşağı" denilen çizerlerin en öndeki isimlerinden biri olarak, ustası Cemal Nadir'in ona bıraktığı çizgi bayrağını daha da yukarılara taşıdı. Semih Balcıoğlu usta da tıpkı Cemal Nadir gibi yaşamım yitirdiği ana dek aralıksız bir şekilde üretti.
Türkiye'de bildiğim kadarıyla en fazla albüm yayınlayan karikatür sanatçısı oldu. 1969 yılında arkadaşları Turhan Selçuk ve Ferit Öngören'le birlikte "Karikatürcüler Derneği"ni kurdu ve bir kaç dönem başkanlığını yaptı. Cumhuriyetin 50. ve 75. yıllarında "Türk Karikatürü" antolojisini yayınladı. Desen ustalığında şiirsel bir dil yakaladı. Karikatürü edebiyatla yakınlaştıran, şiirsel tatlara ulaştıran, görselliğin zirvesinde gezdiren, oya gibi işlenmiş karikatürler bıraktı geriye. Ulusal ve uluslararası alanda çıkabileceği zirvelerin en tepesine çıktı.
Semih Balcıoğlu'nun benim için bir başka özel yanını da, babamın sayesinde öğrenmiştim. Kökleri babam gibi Tunceli Çemişgezek olan Semih ağabey de babam gibi bir İstanbul insanıydı ama babası ve ailesi Tunceli'den göçmüştü ve babamın deyişiyle çok uzaktan da olsa bir akrabalık vardı aramızda.
Babamın gençlik yılları arkadaşlarından biri Semih ağabeyin ağabeyi Şahap Balcıoğlu idi. Babamla onları Caddebostandaki bir söyleşimiz öncesinde tanıştırmıştım.
Usta bir karikatürcü olmanın ötesinde, çevresine sürekli kahkahalar saçan, engin bir bilgi birikimine sahip, renkli bir hayat adamıydı. Birisi kısacık ama dopdolu yaşamış, diğeri 78 yıllık yaşamının her anını üreterek geçirmiş bu iki büyük usta şimdi Zincirlikuyu'da birbirlerine çok yatan yerlerde yatıyor, onları daha da yakınlaştıran mezar taşları, çünkü o taşlar Türk karikatürünün de en önemli kilometre taşlarını oluşturuyor...
Bu yazıyı ilk olarak ölümünün birinci yılında yazmış ve yayınlamıştım, aradan tam 19 yıl geçti... Ne yazık ki bu süreçte basında ve medyada karikatür daha da geri düştü, daha da kan kaybetti ve gazete karikatürcülüğü çok daha kötü bir vaziyete doğru gitti. Mizah dergileri de yaşanan ağır baskı ortamında çok az satar vaziyetten bitiş noktasına geldiler!!!! Haftalık dergicilik neredeyse tarihe gömüldü.. Albüm yayınlayan var, aylık dergi var ama özgürlük olmadığı için tadı tuzu yok!!!!
Mizah hayatımızdan giderek uzaklaştı, bu akla ziyan tımarhanede mizah ve karikatür gibi insani ve sanatsal güzellikler bir avuç insanın çabasıyla yaşatılmaya çalışılıyor.
Semih ağabey ve onun kuşağı bu anlamda bence çok daha şanslıydı, zira o çok daha güzel günlerde çizdi ve üretti ömrü boyunca... Böylesine karanlık günler görmedi... Semih ağabeyi ölümünün 19. yılında bir kez daha sevgiyle anıyorum...
Cihan Demirci - MİZAHHABER
(Cihan Demirci'nin MİZAHHABER'de 27 Ekim 2007 tarihinde yayınlanmış yazısının güncellenmiş halidir.)
SEMİH BALCIOĞLU'NDAN ANILAR...








































.jpg)



