18 Kasım 2025 Salı

LEMAN DERGİSİ ÇİZERİ DOĞAN PEHLEVAN'A HAKARET DAVASINDAN DA TAHLİYE KARARI VERİLDİ!..

MİZAHHABERLEMAN dergisinin 26 Haziran 2025 tarihli son sayısında yayınlanan karikatürdeki "Peygamber" iddiası nedeniyle dergi çizeri Doğan Pehlevan hakkında tutuklama kararı verilmiş, Pehlevan 5 aya yakın bir süre hapiste yatmıştı. 

Çizer Doğan Pehlevan geçtiğimiz hafta içinde ilk kez mahkemeye çıkarılmış ve hakkında, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlamasıyla yargılandığı bu davada daha önce tahliye kararı verilmiş olsa da bir de "Cumhurbaşkanına Hakaret Davası" nedeniyle Pehlevan cezaevinden çıkamamıştı.

İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi, bugünkü ikinci duruşmada karikatürist Doğan Pehlevan hakkında "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla yargılandığı davadan da imza şartı ve yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirleriyle tahliye kararı verdi. Yaklaşık 4,5 aydır cezaevinde bulunan Pehlevan’ın gün içinde tahliye edilmesi bekleniyor.

Doğan Pehlevan hakkında, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunu işlediği gerekçesiyle 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası talebiyle iddianame düzenlenmişti. Bu son tahliye kararı ardından Pehlevan'ın yargılanması tutuksuz olarak devam edecek.

17 Kasım 2025 Pazartesi

CİHAN DEMİRCİ'NİN "SİYASİ MİZAHIN VE HİCVİN 620 YILI AŞAN ENGELLİ KOŞUSU" BAŞLIKLI SÖYLEŞİSİ 21 KASIM'DA, SAAT:15'TE FOÇA'DA SURDİBİ DOSTHANE'DE GERÇEKLEŞİYOR...


Cihan Demirci, Temmuz aynda açılan Foça'daki Surdibi Dosthane'de daha önce Temmuz, Ağustos, Ekim aylarında görsel sunumlu 4 ayrı söyleşi gerçekleştirmişti. İlki Aziz Nesin, ikincisi Tarık Dursun K., üçüncüsü Muzaffer İzgü anması olarak gerçekleşen görsel söyleşilerin sonuncusu Ekim ayında "Efsane Mizah Dergisi ve Oğuz Aral" adını taşıyordu.

Cihan Demirci'nin Surdibi Dosthane'de 5. söyleşisinin başlığı: "SİYASİ MİZAHIN VE HİCVİN 620 YILI AŞAN ENGELLİ KOŞUSU" adını taşıyor...1404'lerden 2025'e dek 620 yılı aşan çok uzun tarihi bir süreçte önce hiciv şairlerinin, sonra da mizahçıların, mizah yazarlarının, karikatürcülerin yaşadığı zorlu süreçlerle devam eden bu acayip serüven görsel ve belgesel bir söyleşiyle karşınızda...

Osmanlı'dan Cumhuriyet'in ilk dönemlerine, darbe yıllarından günümüze dek süren, pek bir yerde duyamayacağınız engelli bir koşunun öyküsüdür bu!.. 

1404'lerden 2025'e dek 620 yılı aşan çok uzun tarihi bir süreçte önce hiciv şairlerinin, sonra da mizahçıların, mizah yazarlarının, karikatürcülerin yaşadığı zorlu süreçlerle devam eden bu acayip serüven görsel ve belgesel bir söyleşiyle karşınızda...

Cihan Demirci; yazar-çizer ve mizah tarihi araştırmacısı olarak uzun yıllardır sürdürdüğü mizah yolculuğu serüveninde kadim mesleğinin yüzyıllar boyu başına gelenlerden ve yaşadıklarından seçtiği örneklerle dolu bu görsel söyleşiyi, bu topraklarda şiirle, sözle, sazla, fıkrayla, yazıyla, öyküyle, çizgiyle daha güzel günlerde yaşanması için emek vermiş yitirdiğimiz tüm mizah, hiciv ve edebiyat emekçilerinin ruhuna adıyor... 




15 Kasım 2025 Cumartesi

LEMAN DERGİSİ DAVASINDA ÇİZER DOĞAN PEHLEVAN'A TAHLİYE KARARI VERİLDİ AMA BAŞKA DOSYADAN TUTUKLU KALMAYA DEVAM EDECEK!..

MİZAHHABER - LeMan dergisinin 26 Haziran 2025 tarihli son sayısında yayınlanan Musa ve Muhammed peygamberin tasvir edildiği "iddia" edilen karikatür nedeniyle önce derginin Beyoğlu'ndaki binasına yürüyüş ve saldırı düzenlenmişti. Ardından LeMan mizah dergisi çizer ve çalışanlarına “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik (TCK 216)” suçlamasıyla açılan dava 14 Kasım 2025 Cuma günü, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmeye başladı. Davada karikatürün çizeri Doğan Pehlevan, derginin yayın yönetmeni Tuncay Akgün, sorumlu yazı işleri müdürü Zafer Aknar, yazıişleri müdürü Aslan Özdemir, müessese müdürü Ali Yavuz ve grafiker Cebrail Okçu yargılanıyor. 

Tutuklu olan 5 kişiden daha önce; Zafer Aknar, Aslan Özdemir, Cebrail Okçu ve Ali Yavuz tahliye edilmişti. 14 Kasım'daki ilk duruşmada karikatürün çizeri Doğan Pehlevan için de tahliye kararı verildi ancak karikatürcü Doğan Pehlevan, başka bir dosyadan (Cumhurbaşkanına Hakaret"ten de yargılandığı için) tutuklu kalmaya devam edecek!.. Basın Kanunu’na aykırı bir şekilde yürütüldüğü konusunda eleştirilen davada, sanık avukatları karikatürün ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. 

14 Kasım 2025 Cuma

CİHAN DEMİRCİ KARİKATÜRÜ...

KARİKATÜR: CİHAN DEMİRCİ


 

HENÜZ 36'SINDA YİTİRDİĞİMİZ ORHAN VELİ'Yİ 75. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SEVGİYLE ANIYORUZ...

O "Bir Garip" ORHAN VELİ... Orhan Veli Kanık... Bu kadar kısa bir ömür yaşayıp dabu kadar büyük bir isim ve bu kadar zeka ışıltısı taşıyan muhteşem şiirler bırakan bir başka şair daha var mıdır?.. 

13 Nisan 1914'te başlayan yaşamı 14 Kasım 1950'de henüz 36 yaşında noktalanan; şiirlerinde mizahın, yerginin, ironinin, mizah duygusunun, ince zeka dolu iğnelemelerin, benzersiz bir yaşam sevincinin doruklarında gezinmiş bu dünya mütevazısı şairi; ORHAN VELİ KANIK USTAYI 75. ölüm yıldönümünde, Cihan Demirci'nin çizgileri ve iki güzelim şiiriyle yürekten bir sevgiyle anıyoruz...  

(MİZAHHABER) 



Mizah duygusu çok yüksek bu usta şairin 100. yaşı anısına 2014 yılında MİZAHHABER olarak bir "Orhan Veli Portre" sergisi düzenlemeye karar vermiş ve bu sergiyi sanal alemde açmıştık...  "ORHAN VELİ YÜZ YAŞINDA" portre karikatür sergisi için Mizahhaber bloğunun dışında özel bir blog düzenledik. 11 yıldır var olan bu sürekli sergiyi aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz...(MİZAHHABER) 

MİZAHHABER- ORHAN VELİ 100 YAŞINDA PORTRE KARİKATÜ
R SERGİSİ LİNK ADRESİ: http://orhanveliyuzyasinda.blogspot.com

11 Kasım 2025 Salı

"ALTAN ERBULAK 96 YAŞINDA!.."


BUGÜN SEVGİLİ ALTAN ERBULAK AĞABEYİMİZİN YAŞ GÜNÜ: 11 KASIM... 1929 DOĞUMLU SEVGİLİ ALTAN ERBULAK, YAŞASAYDI BUGÜN 96. YAŞINA GİRECEKTİ...

ONU YAKINDAN TANIDIĞIM, SON 10 YILINDA DOSTLUĞUNU PAYLAŞTIĞIM İÇİN BİLİRİM Kİ; O 96'INDA DA KABINA SIĞAMAYAN, HAYAT DOLU, ENERJİK BİRİ OLACAKTI!..
SAYISIZ İŞİ AYNI ANDA YAPABİLEN, YAŞADIĞI TOPLUMUN ÇOK İLERİSİNDE BİR AĞABEYDİ O, BENİM TANIMIMLA "BİR SICAK KAHKAHA" İDİ... GÜZELİM ANISINA, O SICAK KAHKAHASINA SEVGİYLE, ÖZLEMLE... (C.D.)
ALTAN ERBULAK SEVENLERİ, FACEBOOK'TA YAŞAYAN "ALTAN ERBULAK" SAYFASINA DAVET EDİYORUZ: https://www.facebook.com/groups/8363148033


10 Kasım 2025 Pazartesi

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ MİZAHHABER DEĞER!..


Bu satırları yazan kişinin doğduğu yıl olan 1962'den 30 Ağustos 1962 tarihli, Bülent Şeren imzalı bir AKBABA mizah dergisi kapağı... Yani 63 yıl öncesi...

Gökyüzündeki ATATÜRK: "Ben bu vatanı size böyle mi bıraktım?" diyor... Yani 1962'deki halimiz de buymuş, bugünden bir farkı var mı derseniz, çok daha kötü halde diyebiliriz sadece!!!!

Mizah dergileri en iyi tarih kitabıdır, size en doğru tarih bilgisini verir!.. Yeter ki ilginiz olsun!.. (Cihan Demirci-MİZAHHABER)


CAN BAYTAK KARİKATÜRÜ...


 KARİKATÜR: CAN BAYTAK



7 Kasım 2025 Cuma

CİHAN DEMİRCİ KARİKATÜRÜ...


 KARİKATÜR: CİHAN DEMİRCİ 



SENARYO VE MİZAH USTASI YAZAR SULHİ DÖLEK'İ YİTİRİŞİMİZİN 20. YILINDA SEVGİYLE ANIYORUZ...

 


Sulhi Dölek usta 2005 yılının 7 Kasım’ında çok erken bir yaşta veda etmişti hayata... Henüz 57 yaşındaydı... Ve o bir Deniz Yarbayıydı ama yazarlığı seçmişti. Ve gittiği günün ertesinde kültür-sanat sayfası bile olmayan kimi gazetelere şöyle başlıklar düştü: “Ünlü dizilerin senaristi öldü!” 

Edebiyatçı olmanın herhangi bir ‘katma’ değer getirmediği ülkemizde çok sağlam bir edebiyat adamı gidivermişti oysa ki. Yıllar önce ardından yazdığım ilk yazıda ben de o yüzden kullanmıştım bu başlığı!.. Oysa giden öyle, böyle biri değildi. Pek çok romanı, öykü ve çocuk kitabı olan, derin bir kültür birikimine sahip, ‘rafine’ bir yazardı. Ama bizler onu daha çok Türk televizyon tarihine “komedi dizisi” dersi vermiş bir ‘senarist’ olarak anımsayacaktık.


‘Süper Baba’ adlı muhteşem dizinin senaryosunu yazdığı dönemden başlayarak, söyleşilere gittiğim okullarda sohbeti televizyon dizilerine getirip, salonu dolduran ilköğretim ve lise öğrencilerine önce bu diziyi izleyip-izlemediklerini soruyor, sonra da bu dizinin yazarını içinizde bilen var mı diyordum. Bilen öğrenciye kitap hediye edeceğimi de ekliyordum ardından. Salondan ‘tık’ çıkmıyordu. ‘İkinci Bahar’ adlı bir başka muhteşem dizinin gene fırtınalar estirdiği dönemlerde aynı soruyu tekrarladım sayısız kez. Son olarak ‘Yabancı Damat’ adlı harika dizi sırasında da aynı sorum sürdü, ama inanın bir kez olsun, evet bir kez olsun adını bilen çıkmadı öğrenciler arasında sevgili ustanın. Hayata ‘at gözlüğü’yle bakarak hoyratça yetiştirilen, sadece gözlerinin içine sokulanları görebilen bu çocukların günahı değildi elbet bu. Popülizm böyle istiyordu. Bu ülkede işini düzgünce, yüksek kaliteyle yapıp da, adını işinin arkasında tutan değerlerin adı yoktu henüz.


Yazdıkları hep tadında bitti

Onun yazdığı diziler reyting rekorları kırdı ama, onun yazdığı dizileri izleyenler onun adını kazıyamadılar kafalarına. Çünkü o ‘sahici’ yazarlardandı. Öyle her an görünmezdi gözünüze. Günümüzün şişirmeci ‘naylon’ üretim sahiplerinden biri değildi. Televizyona dizi yazma işine aslında epeyce geç başlamıştı. Çünkü önceliği hep ‘edebiyat’a ve o edebiyatın içindeki ‘mizah’a vermişti. Mizahı, basit bir tüketim aracı olarak gören kimi günümüz senaristlerinden biri değildi o. Yazdığı dizilerdeki mizahın kalitesi ve derinliği kadar bir başka önemli özelliği daha vardı. Bir dizi çok sevildi, çok tuttu diye, suyunu çıkaran senaristlerden de olmadı. Bu anlamda tam en zirvedeyken bitirilen ‘Süper Baba’ ve ‘İkinci Bahar’ hem onun, hem de bu dizileri gerçekleştiren yapım ekibinin unutulmayacak güzelliğidir. Çünkü ülkemiz televizyonları, tutmuş bir dizinin suyunu çıkarma, tadını kaçırma anlamında rekorlar sahibidir. Bu ülkede diziler ya reyting getirmedi diye hemen harcanır, ya da tuttukları için yıllarca suyu çıkarılana dek sürer de sürer. Çünkü tek amaç mümkün olduğu kadar fazla para kazanmaktır.


Mizahı ‘ciddiye’ alanlardandı

Ama o da, tıpkı bir başka büyük usta ‘Aziz Nesin’ gibi, mizahı hep ‘ciddiye’ aldı. Mizahın sadece ‘sulu zırtlak’ bir vaziyet olmadığını, içinde fazlasıyla ‘hüzün’ denen o müthiş gücü barındırdığını, öncelikle samimiyet istediğini gösterdi bize yazdıklarıyla. Tek boyutlu, derinliksiz, tecimsel mizah ürünlerinden hep uzak durdu. Bakın mizahın küçümsenmesi ve edebiyat sayılmamasına karşı neler demişti bir yazısında: “Mizahın küçümsenmesi ne yeni bir tutum, ne de ağır olmayı mollalık sayan toplumumuza özgü. Eflatun, gülme eylemini, insanca niteliklerimizi yitirmemize yol açtığı ve bizi aptal durumuna düşürdüğü için olumsuz bir eylem sayar. Ona göre, gülmeyen insan, olgun ve erdemli insandır. Öte yandan, Mark Twain'in "Cennette mizah yoktur," sözüyle özetlediği gibi; mizah, çoğunlukla güzellikleri değil tuhaflıkları, insanoğlunun erdemlerini değil, kusurlarını ön plana çıkarır. Yüzümüze, bizi her zaman pek şirin göstermeyen, ya da Swift'in deyişiyle, içinde kendimizinkinden başka herkesin yüzünü görmek istediğimiz bir ayna tutar. Bu yüzden, seveni kadar sevmeyeni de çoktur.”

‘Mizah edebiyat mıdır’ diye soranlara şu şekilde yanıt veriyordu bu yazısının sonunda: “Belki asıl şunu sormak gerek: ‘Mizah olmadan edebiyat olabilir mi? ‘Mizah yazarı’ denilen kişi bu ülkede edebiyatın hep üvey evladı olmuştur. Ama o, bu üvey evlatlığı, edebiyatçı damarıyla kırmayı başarmış ender isimlerden biriydi.


Yıllar önce bir tv kanalı anımsadı onu... Benimle de Kadıköy'de bir çekim yaptılar. Sulhi ağabeyi bir kez daha özlemle anlattım orada... Ne yazık ki bu programı bile izleyemedik, zira Digitürk'te olan bir kanaldı ve Youtube'a da eklememişler, oysa özellikle koymalı bu tür programları, neyse...  

Yıllarca okullarda çocuklara onun ismini sormuştum, bunu daha öne de yazmıştım... Ve ey sevgili çocuklar; okullarınızda size sorduğumda, adını hiç bilemediğiniz o büyük değerin ismi: ‘SULHİ DÖLEK’ti. Artık bu tür soruları bile soramaz haldeyiz ya, o da ayrı bir hüzün veriyor insana... 

Sulhi Dölek usta geride pek çok da kitap bıraktı... Hangi birini sayalım... Korugan, Geç Başlayan Yargılama, Kiracı, Kirpi, Habis'in Serüvenleri, Yusuf Ziya Ortaç kitabı ve pek çok çocuk kitabı... 

Kirpi adlı romanı, ölümünden sonra 2009 yılında sinema filmi oldu, bu film için "Kirpi" romanını senarist-yazar arkadaşımız Atay Sözer ile filmin yönetmeni Erdal Murat Aktaş senaryolaştırdılar.

Sevgili Sulhi ağabeyle GÜM'de çalıştığım 80'li yılların başlarında tanışmıştım. Sonra sevgili editörüm Tarık Dursun K.'nın yanında sohbetlerim oldu, ben tip olarak Tarık ağabeye de benzetirdim zaten onu, hem fizik olarak, hem de yetenek ve kalem gücü olarak çok benzerdi, zaten Tarık ağabeyin de çok sevdiği isimlerdendi. 

Sulhi ağabeyle birlikte, ortak bir şeyler yapma hayallerim olmuştu, 90'ların sonlarına doğru ama o reyting manyağı tv kanallarının kirli düzeni engel oldu projelerimize, sonuçta onu yitireli koca bir 20 yıl geçmiş aradan, bizi yıkıp da geçen, ülkedeki kültür-sanat'ı da, özellikle nitelikli komedi dizilerini tamamen yok eden korkunç bir dönem bu, Sulhi ağabey zaten böylesi kirli sakallı dizilerin hakim olduğu, akla ziyan bir düzende yazamazdı, belki de erken gidip kurtardı kendini, benim için o çok sevgili Tarık Dursun K. ekolündendir ve çok özlediğim sağlam ağabeylerden biriydi 20. ölüm yıldönümünde daha anısına yürekten sevgiyle... 


CİHAN DEMİRCİ - MİZAHHABER- (7 Kasım 2025)







3 Kasım 2025 Pazartesi

USTA OYUNCU AHMET GÜLHAN'I DA YİTİRDİK!...



Mizah Edebiyatımızın büyük ustalarından Haldun Taner, 1967 yılında Devekuşu Kabare Tiyatrosunu üç oyuncuyla birlikte kurmuştu. Bu isimler; Ahmet Gülhan, Zeki Alasya ve Metin Akpınar'dı. Kabare Tiyatrosunun ülkemizdeki en güzel örneklerini sahneleyen Devekuşu Kabarenin pek çok projesinde yer alan, müzikli-şarkılı komedi oyunlarının altın çağını bize yaşatan ekibin değerli ustasını ne yazık ki 85 yaşında yitirdik... Ahmet Gülhan ustanın oyuncu eşi Gülümser Gülhan da bu yılın 16 Mart tarihinde yaşamını yitirmişti. Yüzümüzü güldürmüş bir mizah ustası olan Ahmet Gülhan'ın ruhu şad olsun.... 


AHMET GÜLHAN KİMDİR?

1940 yılında İstanbul’da doğan Ahmet Gülhan, Tophane Erkek Sanat Okulu Endüstri Motor Bölümü’nün ardından Akşam Teknik Okulu Makine Bölümü’nü bitirdi. Öğrenim yıllarında atletizmle ilgilenen ve 1960 Olimpiyat takımına seçilen Gülhan, tiyatroya öğrencilik döneminde tesadüfen adım attı. Bir oyunda rahatsızlanan oyuncunun yerine sahneye çıkan Gülhan, sahne sanatlarına duyduğu ilgiyi keşfetti.

Profesyonel tiyatro hayatına Cahide Sonku’nun teklifiyle “Taşra Kızı” oyununda başlayan sanatçı, 1965 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda sahnelenen Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” oyununda rol aldı. 1967’de Haldun Taner’in önerisiyle Zeki Alasya ve Metin Akpınar’la birlikte Devekuşu Kabare’yi kurdu. Türkiye’nin ilk kabare tiyatrosu olan toplulukta “Vatan Kurtaran Şaban” ve “Astronot Niyazi” gibi unutulmaz oyunlarda hem yönetmen hem oyuncu olarak görev yaptı.

1978’de Devekuşu Kabare’den ayrılan Gülhan, 1980’de Haldun Taner ile birlikte Tef Kabare’yi kurdu. “Hayırdır İnşallah” adlı oyunuyla tiyatroseverlerin beğenisini kazandı.1986’dan itibaren tiyatro yönetmenliğine ağırlık veren sanatçı, TRT için “Şüpheli Şemsettin”, “Mesela Muzaffer” ve “Bir Kadın Bir Erkek” gibi sevilen yapımlar hazırladı. Tiyatro sahnesinin yanı sıra beyazperdede de yer alan Gülhan, “Günahını Ödeyen Adam”, “Suluboya”, “Çalgı Çengi İkimiz” ve “Kardeşim Benim” gibi filmlerde rol aldı. 3 Kasım 2025 tarihinde, 85 yaşında yaşamını yitirdi...