11 Kasım 2025 Salı

"ALTAN ERBULAK 96 YAŞINDA!.."


BUGÜN SEVGİLİ ALTAN ERBULAK AĞABEYİMİZİN YAŞ GÜNÜ: 11 KASIM... 1929 DOĞUMLU SEVGİLİ ALTAN ERBULAK, YAŞASAYDI BUGÜN 96. YAŞINA GİRECEKTİ...

ONU YAKINDAN TANIDIĞIM, SON 10 YILINDA DOSTLUĞUNU PAYLAŞTIĞIM İÇİN BİLİRİM Kİ; O 96'INDA DA KABINA SIĞAMAYAN, HAYAT DOLU, ENERJİK BİRİ OLACAKTI!..
SAYISIZ İŞİ AYNI ANDA YAPABİLEN, YAŞADIĞI TOPLUMUN ÇOK İLERİSİNDE BİR AĞABEYDİ O, BENİM TANIMIMLA "BİR SICAK KAHKAHA" İDİ... GÜZELİM ANISINA, O SICAK KAHKAHASINA SEVGİYLE, ÖZLEMLE... (C.D.)
ALTAN ERBULAK SEVENLERİ, FACEBOOK'TA YAŞAYAN "ALTAN ERBULAK" SAYFASINA DAVET EDİYORUZ: https://www.facebook.com/groups/8363148033


10 Kasım 2025 Pazartesi

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ MİZAHHABER DEĞER!..


Bu satırları yazan kişinin doğduğu yıl olan 1962'den 30 Ağustos 1962 tarihli, Bülent Şeren imzalı bir AKBABA mizah dergisi kapağı... Yani 63 yıl öncesi...

Gökyüzündeki ATATÜRK: "Ben bu vatanı size böyle mi bıraktım?" diyor... Yani 1962'deki halimiz de buymuş, bugünden bir farkı var mı derseniz, çok daha kötü halde diyebiliriz sadece!!!!

Mizah dergileri en iyi tarih kitabıdır, size en doğru tarih bilgisini verir!.. Yeter ki ilginiz olsun!.. (Cihan Demirci-MİZAHHABER)


CAN BAYTAK KARİKATÜRÜ...


 KARİKATÜR: CAN BAYTAK



7 Kasım 2025 Cuma

CİHAN DEMİRCİ KARİKATÜRÜ...


 KARİKATÜR: CİHAN DEMİRCİ 



SENARYO VE MİZAH USTASI YAZAR SULHİ DÖLEK'İ YİTİRİŞİMİZİN 20. YILINDA SEVGİYLE ANIYORUZ...

 


Sulhi Dölek usta 2005 yılının 7 Kasım’ında çok erken bir yaşta veda etmişti hayata... Henüz 57 yaşındaydı... Ve o bir Deniz Yarbayıydı ama yazarlığı seçmişti. Ve gittiği günün ertesinde kültür-sanat sayfası bile olmayan kimi gazetelere şöyle başlıklar düştü: “Ünlü dizilerin senaristi öldü!” 

Edebiyatçı olmanın herhangi bir ‘katma’ değer getirmediği ülkemizde çok sağlam bir edebiyat adamı gidivermişti oysa ki. Yıllar önce ardından yazdığım ilk yazıda ben de o yüzden kullanmıştım bu başlığı!.. Oysa giden öyle, böyle biri değildi. Pek çok romanı, öykü ve çocuk kitabı olan, derin bir kültür birikimine sahip, ‘rafine’ bir yazardı. Ama bizler onu daha çok Türk televizyon tarihine “komedi dizisi” dersi vermiş bir ‘senarist’ olarak anımsayacaktık.


‘Süper Baba’ adlı muhteşem dizinin senaryosunu yazdığı dönemden başlayarak, söyleşilere gittiğim okullarda sohbeti televizyon dizilerine getirip, salonu dolduran ilköğretim ve lise öğrencilerine önce bu diziyi izleyip-izlemediklerini soruyor, sonra da bu dizinin yazarını içinizde bilen var mı diyordum. Bilen öğrenciye kitap hediye edeceğimi de ekliyordum ardından. Salondan ‘tık’ çıkmıyordu. ‘İkinci Bahar’ adlı bir başka muhteşem dizinin gene fırtınalar estirdiği dönemlerde aynı soruyu tekrarladım sayısız kez. Son olarak ‘Yabancı Damat’ adlı harika dizi sırasında da aynı sorum sürdü, ama inanın bir kez olsun, evet bir kez olsun adını bilen çıkmadı öğrenciler arasında sevgili ustanın. Hayata ‘at gözlüğü’yle bakarak hoyratça yetiştirilen, sadece gözlerinin içine sokulanları görebilen bu çocukların günahı değildi elbet bu. Popülizm böyle istiyordu. Bu ülkede işini düzgünce, yüksek kaliteyle yapıp da, adını işinin arkasında tutan değerlerin adı yoktu henüz.


Yazdıkları hep tadında bitti

Onun yazdığı diziler reyting rekorları kırdı ama, onun yazdığı dizileri izleyenler onun adını kazıyamadılar kafalarına. Çünkü o ‘sahici’ yazarlardandı. Öyle her an görünmezdi gözünüze. Günümüzün şişirmeci ‘naylon’ üretim sahiplerinden biri değildi. Televizyona dizi yazma işine aslında epeyce geç başlamıştı. Çünkü önceliği hep ‘edebiyat’a ve o edebiyatın içindeki ‘mizah’a vermişti. Mizahı, basit bir tüketim aracı olarak gören kimi günümüz senaristlerinden biri değildi o. Yazdığı dizilerdeki mizahın kalitesi ve derinliği kadar bir başka önemli özelliği daha vardı. Bir dizi çok sevildi, çok tuttu diye, suyunu çıkaran senaristlerden de olmadı. Bu anlamda tam en zirvedeyken bitirilen ‘Süper Baba’ ve ‘İkinci Bahar’ hem onun, hem de bu dizileri gerçekleştiren yapım ekibinin unutulmayacak güzelliğidir. Çünkü ülkemiz televizyonları, tutmuş bir dizinin suyunu çıkarma, tadını kaçırma anlamında rekorlar sahibidir. Bu ülkede diziler ya reyting getirmedi diye hemen harcanır, ya da tuttukları için yıllarca suyu çıkarılana dek sürer de sürer. Çünkü tek amaç mümkün olduğu kadar fazla para kazanmaktır.


Mizahı ‘ciddiye’ alanlardandı

Ama o da, tıpkı bir başka büyük usta ‘Aziz Nesin’ gibi, mizahı hep ‘ciddiye’ aldı. Mizahın sadece ‘sulu zırtlak’ bir vaziyet olmadığını, içinde fazlasıyla ‘hüzün’ denen o müthiş gücü barındırdığını, öncelikle samimiyet istediğini gösterdi bize yazdıklarıyla. Tek boyutlu, derinliksiz, tecimsel mizah ürünlerinden hep uzak durdu. Bakın mizahın küçümsenmesi ve edebiyat sayılmamasına karşı neler demişti bir yazısında: “Mizahın küçümsenmesi ne yeni bir tutum, ne de ağır olmayı mollalık sayan toplumumuza özgü. Eflatun, gülme eylemini, insanca niteliklerimizi yitirmemize yol açtığı ve bizi aptal durumuna düşürdüğü için olumsuz bir eylem sayar. Ona göre, gülmeyen insan, olgun ve erdemli insandır. Öte yandan, Mark Twain'in "Cennette mizah yoktur," sözüyle özetlediği gibi; mizah, çoğunlukla güzellikleri değil tuhaflıkları, insanoğlunun erdemlerini değil, kusurlarını ön plana çıkarır. Yüzümüze, bizi her zaman pek şirin göstermeyen, ya da Swift'in deyişiyle, içinde kendimizinkinden başka herkesin yüzünü görmek istediğimiz bir ayna tutar. Bu yüzden, seveni kadar sevmeyeni de çoktur.”

‘Mizah edebiyat mıdır’ diye soranlara şu şekilde yanıt veriyordu bu yazısının sonunda: “Belki asıl şunu sormak gerek: ‘Mizah olmadan edebiyat olabilir mi? ‘Mizah yazarı’ denilen kişi bu ülkede edebiyatın hep üvey evladı olmuştur. Ama o, bu üvey evlatlığı, edebiyatçı damarıyla kırmayı başarmış ender isimlerden biriydi.


Yıllar önce bir tv kanalı anımsadı onu... Benimle de Kadıköy'de bir çekim yaptılar. Sulhi ağabeyi bir kez daha özlemle anlattım orada... Ne yazık ki bu programı bile izleyemedik, zira Digitürk'te olan bir kanaldı ve Youtube'a da eklememişler, oysa özellikle koymalı bu tür programları, neyse...  

Yıllarca okullarda çocuklara onun ismini sormuştum, bunu daha öne de yazmıştım... Ve ey sevgili çocuklar; okullarınızda size sorduğumda, adını hiç bilemediğiniz o büyük değerin ismi: ‘SULHİ DÖLEK’ti. Artık bu tür soruları bile soramaz haldeyiz ya, o da ayrı bir hüzün veriyor insana... 

Sulhi Dölek usta geride pek çok da kitap bıraktı... Hangi birini sayalım... Korugan, Geç Başlayan Yargılama, Kiracı, Kirpi, Habis'in Serüvenleri, Yusuf Ziya Ortaç kitabı ve pek çok çocuk kitabı... 

Kirpi adlı romanı, ölümünden sonra 2009 yılında sinema filmi oldu, bu film için "Kirpi" romanını senarist-yazar arkadaşımız Atay Sözer ile filmin yönetmeni Erdal Murat Aktaş senaryolaştırdılar.

Sevgili Sulhi ağabeyle GÜM'de çalıştığım 80'li yılların başlarında tanışmıştım. Sonra sevgili editörüm Tarık Dursun K.'nın yanında sohbetlerim oldu, ben tip olarak Tarık ağabeye de benzetirdim zaten onu, hem fizik olarak, hem de yetenek ve kalem gücü olarak çok benzerdi, zaten Tarık ağabeyin de çok sevdiği isimlerdendi. 

Sulhi ağabeyle birlikte, ortak bir şeyler yapma hayallerim olmuştu, 90'ların sonlarına doğru ama o reyting manyağı tv kanallarının kirli düzeni engel oldu projelerimize, sonuçta onu yitireli koca bir 20 yıl geçmiş aradan, bizi yıkıp da geçen, ülkedeki kültür-sanat'ı da, özellikle nitelikli komedi dizilerini tamamen yok eden korkunç bir dönem bu, Sulhi ağabey zaten böylesi kirli sakallı dizilerin hakim olduğu, akla ziyan bir düzende yazamazdı, belki de erken gidip kurtardı kendini, benim için o çok sevgili Tarık Dursun K. ekolündendir ve çok özlediğim sağlam ağabeylerden biriydi 20. ölüm yıldönümünde daha anısına yürekten sevgiyle... 


CİHAN DEMİRCİ - MİZAHHABER- (7 Kasım 2025)







3 Kasım 2025 Pazartesi

USTA OYUNCU AHMET GÜLHAN'I DA YİTİRDİK!...



Mizah Edebiyatımızın büyük ustalarından Haldun Taner, 1967 yılında Devekuşu Kabare Tiyatrosunu üç oyuncuyla birlikte kurmuştu. Bu isimler; Ahmet Gülhan, Zeki Alasya ve Metin Akpınar'dı. Kabare Tiyatrosunun ülkemizdeki en güzel örneklerini sahneleyen Devekuşu Kabarenin pek çok projesinde yer alan, müzikli-şarkılı komedi oyunlarının altın çağını bize yaşatan ekibin değerli ustasını ne yazık ki 85 yaşında yitirdik... Ahmet Gülhan ustanın oyuncu eşi Gülümser Gülhan da bu yılın 16 Mart tarihinde yaşamını yitirmişti. Yüzümüzü güldürmüş bir mizah ustası olan Ahmet Gülhan'ın ruhu şad olsun.... 


AHMET GÜLHAN KİMDİR?

1940 yılında İstanbul’da doğan Ahmet Gülhan, Tophane Erkek Sanat Okulu Endüstri Motor Bölümü’nün ardından Akşam Teknik Okulu Makine Bölümü’nü bitirdi. Öğrenim yıllarında atletizmle ilgilenen ve 1960 Olimpiyat takımına seçilen Gülhan, tiyatroya öğrencilik döneminde tesadüfen adım attı. Bir oyunda rahatsızlanan oyuncunun yerine sahneye çıkan Gülhan, sahne sanatlarına duyduğu ilgiyi keşfetti.

Profesyonel tiyatro hayatına Cahide Sonku’nun teklifiyle “Taşra Kızı” oyununda başlayan sanatçı, 1965 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda sahnelenen Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” oyununda rol aldı. 1967’de Haldun Taner’in önerisiyle Zeki Alasya ve Metin Akpınar’la birlikte Devekuşu Kabare’yi kurdu. Türkiye’nin ilk kabare tiyatrosu olan toplulukta “Vatan Kurtaran Şaban” ve “Astronot Niyazi” gibi unutulmaz oyunlarda hem yönetmen hem oyuncu olarak görev yaptı.

1978’de Devekuşu Kabare’den ayrılan Gülhan, 1980’de Haldun Taner ile birlikte Tef Kabare’yi kurdu. “Hayırdır İnşallah” adlı oyunuyla tiyatroseverlerin beğenisini kazandı.1986’dan itibaren tiyatro yönetmenliğine ağırlık veren sanatçı, TRT için “Şüpheli Şemsettin”, “Mesela Muzaffer” ve “Bir Kadın Bir Erkek” gibi sevilen yapımlar hazırladı. Tiyatro sahnesinin yanı sıra beyazperdede de yer alan Gülhan, “Günahını Ödeyen Adam”, “Suluboya”, “Çalgı Çengi İkimiz” ve “Kardeşim Benim” gibi filmlerde rol aldı. 3 Kasım 2025 tarihinde, 85 yaşında yaşamını yitirdi...








1 Kasım 2025 Cumartesi

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ, MİZAHHABER DEĞER!..

15 YIL ÖNCESİNDEN CUMHURİYET'TEN BİR
"CİHAN DEMİRCİ" KARİKATÜRÜ...

Mizahhaber hazırlayıcısı ve yayıncısı Cihan Demirci'nin Cumhuriyet gazetesinde 2010 yılında "Çiziyet" adlı köşesinde karikatür çizdiği dönemden, yani bundan 15 yıl öncesinden, 22 Nisan 2010 tarihli bir mahkeme karikatürü... Karikatür önceden görür, uyarır bu yüzden insanın içinde güldürmenin ötesinde bir acı da yaratır ama ne yazık ki bizim gibi uygar dünyadan kopmuş ülkelerde sadece gülünüp geçilen bir sanattır, hak ettiği değeri bulduğu dönemler de son 25 yılda çok geride kalmıştır....(MİZAHHABER) 



29 Ekim 2025 Çarşamba

28 Ekim 2025 Salı

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ MİZAHHABER DEĞER: "CİHAN DEMİRCİ KARİKATÜRÜ"


 Cihan Demirci'nin 1984 yılında yayınlanmış, yani tam 41 yılı devirmiş
bu "hakem karikatürü"nün 2025 yılındaki son duruma göre
güncellenmiş halidir!...